Sosyal Ağlara Dolanmak

fri.end.fe.ed-twit.ter-face.bookBaşlarda sadece amatör bir bloga sahip olmak yetiyorken profesyonelleşmek için sanki onlarca sosyal ağa dahil olmak gerekiyormuş gibi (zorunlu bir hava) peyda oluyor insanın üzerinde. Eski arkadaşları (!) bulma gibi can alıcı ve de masumane bir işlevle milyonları sistemine dahil eden facebook bile “daha çok okunma, takip edilme” adına blogların imdanına yetişen bir hal alırken twitter ve friendfeed‘ler bayar noktaya geldi. Bu kadar çok farklı paylaşım sitelerinden “aynı kişiler” ile “aynı şeyi” defalarca paylaşmaya gerek var mı?

Facebook, friendfeed, twitter, sosyomat vs gibi sosyal paylaşım ağları çevre (!) edinme adına iyi gibi gözükse de aslında blogların “canlı” okunma ve “capcanlı” ziyaretçi trafiğini alaşağı ediyor. Bir yazı ekliyorsunuz ve insanlar o yazıyı facebook’tan “beğen”ince, friendfeed’den “yorumla”yınca sizin öz be öz blogunuzdaki yazının orijinali yetim kalıyor :) Blogunun çok okunduğunu, yazılarının fazlaca yorumlandığını görmek, göstermek isteyen blog yazarları için bu son derece can sıkıcı bir durum olmaya başlıyor.

Sosyal paylaşım ağları, ziyaretçilerle birebir Continue reading →

Bu Yazı 3G İle Yazıldı

21. günde 124.39 km’yi tamamlayarak Aydın’dan İzmir’e yürüyerek gitmiş kadar oldum :) 146 bin 521 adım heyecan verici. İstesem daha fazla yürürdüm; arada tembellik ettiğim de oldu. Dün, ilk kez biraz zayıfladığımı hissettim :)

Yürüyüşün belli bir noktasında İzmir’den gelmekte olan hızlandırılmış trenle karşılaşıyorum. Şehrinden tren yolu geçen biri olarak hemzemin geçit kazalarını fazlaca duyduğumdan bugün Continue reading →

Facebook’un Üyelerine Gösterdiği Takdir Edilesi Saygı

Bu, fotoğraflarımın başkaları tarafından kendilerininmiş gibi kullanılması konusunda yaşadığım üçüncü sorun. {Daha haberimin olmadığı neler var kim bilir} Nereden nereye… {Nesrin hanım değil elbette, aşırı yorgunluktan şahısları birbirine karıştırdım} Antalya’dan Nalan, yaklaşık 1 yıldır e-vren günlüğü’nü takip ediyor. Geçen haftalarda eski bir arkadaşını facebook‘ta ararken karşısına fotoğrafı tanıdık ama ismi yabancıbir profil sonucu çıkıyor :) Hemen bana haber verdi. Ardından hemen Ömür Tuncaay isimli şahsa ve arkadaş listesinde yer alan arkadaşlarına mesaj gönderildi. Elbette bununla yetinilmedi; fotoğraf ve profil facebook’a ihbar edildi. Ve facebook’un kişi ve telif haklarını koruma çabası baş döndüren bir hızla Continue reading →

e-vren Yıllığı 2008

2008’in ilk 6 ayında asker ocağında oluşuma sık sık TTNET kesintileri ve aniden öğretmen olmanın getirdiği yoğun çalışma temposu eklenince e-vren günlüğü, geçmiş yıllara göre durgun bir yıl geçirdi. Ancak, askerlik sonrası hayalimdeki fotoğraf makinesi Canon 450 D’ye sahip olmamla beraber en renkli e-vren günlükleri de ortaya çıkmaya başladı.

2008 yılında 44 kişisel fotoğrafla desteklenen 146 e-günlüğün yayınlandığı ve 7 MisAfiR KaLeM’in renklendirdiği e-vren günlüğü toplam 93.100 kişi tarafından 146.840 defa ziyaret edildi.

Mayıs 2008‘de suskunluğuna son veren e-lektronik yaşam serüvenimde yer alan ve notu tutulamayan pek çok gelişmeyi daha önce yazılarda kullanılmamış sembol fotoğraflarla e-vren yıllığı 2008‘de sıralamaya çalıştım.

e-yaşam serüvenini yakından takip edip de acaba arada ne kaçırdım diyenleri ve belki benim adım da geçmiştirdiye merak edenleri şöyle ağırlayalım: Continue reading →

Zehra Ebemin Çantasındaki Hürriyet Küpürleri

Çaysız yapamam. Ben de! Ama öyle böyle değil, ince belliymiş, kupadaymış fark etmez, çay olsun yeterki. Aynen ben de! Kitap okuyunca her şeyi unutuyorum. Ben de! Çantamda mutlaka kitap bulundururum, yolculukta filan okumadan edemem. Ya ben de! Gazetelerin köşe yazarlarının yazılarındaki önemli yerleri çizer, saklarım. Ben de! Sarışın kızları beğeniyorum. Hadi ya.. Bense esmerlerden hoşlanıyorum :)

Evren’in göbeğini senin kestiğin nasıl belli dedi Safiye Sultan, 27 yıllık ebem Zehra teyzeme :) Benim doğumumu annemin sağlık kolejinden sınıf arkadaşı, meslektaşı, dostu Zehra teyzem yaptırmış. {Bu cümleyi nasıl kuracağımı bilemedim. Sanki doğumu yapan benmişim gibi de bir anlam veriyor :) }

Hürriyet gazetesinin beğendiği köşe yazarlarının küpürleri çantasında. “Benim hitabet yanım eksik, anlatamıyorum en iyisi çıkarıp okuyayım” dedi Zehra ebem :) Ve çıkarıp okudu Ahmet Turan‘dan Yılmaz Özdil‘den bazı yazıları. Emin Çölaşan‘ı kovduktan sonra Hürriyet’i bir süre almamış, protesto etmiş. Başka gazeteleri de okudum ama Hürriyet’e alışmışız bir kere. Hem oradaki köşe yazarlarını daha çok seviyorum dedi. Tekrar alıp okumaya devam etmiş Hürriyet gazetesini.

Banu AVAR‘dan, onun TRT‘den kovuluşundan, kitaplarından vs bol bol konuştuk. Banu Aavar’ın bir kitabını verdim kendisine. {İnşallah en geç 1 hafta içinde geri alırım} Çünkü bu kitap gitti mi gelmek bilmiyor nedense :P

Bugün bir kere daha anladımki, bizim insanımız internetten hala korkuyor. Eğitim seviyesi, kültürel donanımı bile fark yaratmıyor bu bakış açısında. Gerçi yazılarımı kopyalayıp kendi blogunda yayınlayanları, fotoğraflarımı arkadaşlık sitelerinde kendisiymiş gibi kullananları, hatta benim fotoğrafımla, benim soyadımla facebook’ta Enes Soyuçok adıyla profil açanı bile görmüşken internet dünyasından korkanlara hak vermiyor da değilim :) Aslında 4 yıllık blog serüvenim boyunca karşılaştığım bütün bu kopyala yapıştır hırsızlıklarına ve sahtekarlıklara karşı açacağım maddi-manevi tazminat davalarından kazanacağım paralarla epey zengin olabilirdim.

Fotoğraf Dolu Bir Hafta Sonu

Gelenek bozulmadı, Başak Ölmez de kendine ait tarzıyla diğer 28 MisAfiR KaLeM gibi e-vren dünyasındaki yerini aldı. İlk defa denenilen bir türle hem hikayesinin isim babalığını bana hem de sonunu okuyuculara bırakarak e-vren günlüğü’ne yakışır sıra dışalığa katkıda bulunmuş oldu. Sevgili Başak’a teklifimi kabul ettiği ve bu e-yaşam yolculuğunun ayrılmaz bir parçası olduğu için teşekkür ediyorum. Şimdi Kasım’daki 30. MisAfiR KaLeM için geri sayım başladı.

e-vren günlüğü’nü yeni MisAfiR KaLeM’e emanet etmişken, Cuma günü Aydın sokaklarındaydım ve Continue reading →

Facebook Eleştirisi

Hani hiç sırasını bozmadan “siyah-beyaz, az-çok, aşağı-yukarı, iyi-kötü, zengin-fakir” diyoruz ya. Bu beni çok mahsunlaştırıyor :( Beyaz-siyah demek istiyorum ben! Sonra aşağı-yukarı değil de yukarı-aşağı demek istiyorum. Çok-az, fakir-zengin de diyebilmeliyim. Bu özgürlüğü vermeli bana Türk Dil Kurumu! Ya da buna kim karar veriyorsa :)

Facebook‘ta “e-vren günlüğü” profili açmamı hala eleştirenler varken dün orada ilk defa yazıştığım bir kardeşim bana öyle şeyler yazdı ki, facebook profilini açmakla ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir kere daha görmüş oldum. Sosyal Bilgiler öğretmenliği 3. sınıf öğencisi Tekin, “Evren abi, 3-4 aydır seni takip ediyorum. Hiçbir yazına yorum yapmadım çünkü bütün yorumlara tek tek yanıt verdiğini bildiğim için seni yormak istemedim. Bu sebeple yorum yapmamak bana daha doğru geldi” diye yazdı. En başta çok duygulandım. Gerçekten sizden çok şey öğreniyorum bu paylaşımlarda. Böylesine ince bir düşünce hiç aklıma gelmezdi. Kimbilir daha ne hikayeler var burada, orada, sizde… En baştaki cümleye geri dönüyorum: Bu facebook konusuna son kez değiniyorum. Sevgili Tekin gibi beni ısrarla okuyanlar var ben onları facebook profili sayesinde öğrenebildim. Her ziyaretçiden bir boy bir portre fotoğraf isteyip, “sizi görmek istiyorum” diyemem herhalde :) Hem ayrıca sayısı binleri bulan e-vren günlüğü ziyaretçilerinden şu an sadece 152’si e-vren günlüğü facebook‘ta :)

Bugün kardeşim İbrahim’le başka bir Türk Filmi seyrettik ama haftaiçinde Ziya’yla seyretitğimiz “Hayattan Korkma” filmini tavsiye etmeden yazıyı sonlandırmak istemedim. Bu film ben askerdeyken mi çekildi, hangi ara sinemalarda gösterildi bilmiyorum. Ben ilk defa seyrettim, çok da keyif aldım. Sıcacık bir Ege filmi “Hayattan Korkma” Türk insanının, Ege’deki mahalle komşularının, bizim köylü insanımızın dostluğunu, kardeşliğini birebir hissedebilmek istiyorsanız ilk fırsatta Hayattan Korkma’yı seyredin :)