Paşa!

Bunu daha önce de buralara bir yerlere yazmıştım sanırım. Semih, sürekli ama sürekli derdi ki “İnsanlara anlam yüklemeyeceksin Evren; onları homojen bırakacaksın!”

Ancak ne o beni ne de ben onu hiçbir zaman homojen bırakamadık; üniversite yıllarımızın ve sonrasının en yakın iki dostu olduk. Hayatımızdaki insanlara anlam yüklerken ya da yüklemezken -belki de böyle bir durumun farkında bile olmazken- onlara hitap şeklimizle aslında böylesi bir sınıflandırmaya gittiğimiz de oluyor. Örneğin benim için ‘im takısı her zaman çok kıymetlidir.

Bana Paşa’m diyen tek bir kişi var; daha ağzından Evren’i duymadım; duyduğum gün de aramızdaki her şey biter zaten :) Yalnızca Harun bana “Paşa’m!” derken Turgut hocam da her zaman “Paşa!” der, çok da hoşuma gider. Ama bir başkası bu iki kelimeyi bana karşı kullandığında tüylerim diken diken olabiliyor ;)

188245_535562243150983_1414890610_n

İstanbul’da yeni tanıştığım arkadaşlardan biri de bana sürekli “Paşa” diyor, bu da beni sinirlendiriyor :) Gülüyorum ama aslında bu duruma gerçekten sinirleniyorum ;)

Söz dostluktan açılmışken, dün akşam asker arkadaşlarım Haluk ve Yasin yeni evime ilk kez geldiler. Benim asker arkadaşlarıma duyduğum sevgiyi ve verdiğim değeri çoğu insan bilir. Gece 2’ye kadar süren sohbetimizin ardından bir kez daha anladım ki ben dostlarımla çok zenginim ve İstanbul’da kesinlikle yalnız değilim.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

Ankara ve İstanbul Günlüğü

Aylar öncesinden planladığım üzere KPSS’ye girip hemen ertesi gün soluğu Ankara’da aldım. 28 Haziran Pazar akşamı adım attığım Başkent’te geçirdiğim 6 gece 5 gün son derece keyifliydi. Ankara’da bulunduğum süre boyunca yeğenim Mesut‘ta misafir oldum. İlk akşam, yemekten sonra Balgat’ta bakanlıkların önünde yürüyüş yaptık. KPSS’den çıkmış biri olarak gözüm sürekli birisini aramıştı ama 5 gün boyunca o muhterem şahıs bir kez olsun görüş alanıma girmedi :)

29 Haziran Pazartesi: Sabah Nur‘la buluştuk ve ilk başta bana uzun gelen bir yolculuktan sonra Radyovizyon‘a vardık:

Aydın’da dinlerken ses tonlarına ve mikrofondan yaydıkları enerjilerine hayran kaldığım Serkan ve Gülin‘le tanıştım. Haberleri sunarken Nur’u ilk kez canlı canlı seyrettim: Continue reading →

Fotoğraf Dolu Bir Hafta Sonu

Gelenek bozulmadı, Başak Ölmez de kendine ait tarzıyla diğer 28 MisAfiR KaLeM gibi e-vren dünyasındaki yerini aldı. İlk defa denenilen bir türle hem hikayesinin isim babalığını bana hem de sonunu okuyuculara bırakarak e-vren günlüğü’ne yakışır sıra dışalığa katkıda bulunmuş oldu. Sevgili Başak’a teklifimi kabul ettiği ve bu e-yaşam yolculuğunun ayrılmaz bir parçası olduğu için teşekkür ediyorum. Şimdi Kasım’daki 30. MisAfiR KaLeM için geri sayım başladı.

e-vren günlüğü’nü yeni MisAfiR KaLeM’e emanet etmişken, Cuma günü Aydın sokaklarındaydım ve Continue reading →

Halkla İç İçe Fatura Kuyruğu

21:30 Harun‘u Ankara’ya uğurlamak {neden yolcu etmek değil de uğurlamak?} için otogardayım. Kardeşi Ümran da var. Harun’un arkasından el sallarken “özel üniversitede tezsiz yüksek lisans yapan adamın hali de başka oluyor” diye dedidoku yapıyoruz. İnsan zengin olmaya görsün, bastın mı parayı alamayacağın pedagojik formasyon yok :) Hal böyle olunca “vay efendim otobüs bileti bulamamışım, vay efendim derslere girememişim” derdi de olmuyor haliyle.

20.00 Asker arkadaşım Haluk aradı. Sağolsun her seferinde benden önce arayıp beni mahçup ediyor. “Cumartesi Vedat’ın düğününe geliyor musun?” diye sordu. Ehim ehim… Vedat! Eğer ki e-vren günlüğü’nden haberdarsan ve bu satırları okuyorsan sağ üstteki kırmızı çarpı işaretine tıklayıp kapatabilirsin bu pencereyi ya da sık kullanılanlara ekle de ileride çocuklarına okutur okutur mahçup olur; “Evren amcalarının neden düğün fotoğraflarında olmadığını” da izah edersin!

Onca saat elektrik kuyruğunda boşa beklemişim. Telefon faturasını da yatırmam gerekirken yatırmamışım. Ben de diyorum ki “neden bu kadar çok para arttı”. İnsan mecnun olmayagörsün :P Elektrik kuyrugundayken sağ taraftaki su faturası sırasını da takip ediyorum. 962 numara yandı, gidip su faturamı da yatırdım. Döndüm, aynı sıradaki yerimi aldım. Ptt veznesindeki “Elif Şafak“a benzettiğim memure hanım “hoşgeldin hocam” dedi. Offff, benden bahsediyor, bizzat benden!

Bankalara otomatik ödeme talimatı vermeyip, halkla aynı sıraya girip aynı havayı soluyan ben acizane bloggerınız, önümüzdeki yerel seçimlerde belediye başkanlığına adaylığımı koyuyorum efendim. Bütün bu “sizden biriyim imajı“nın altında yatan amaç buydu :)