Öğle yemeklerinden sonra çoğunlukla Cihangir’in ara sokaklarında kısa bir yürüyüşe çıkarım. Yine o yürüyüşlerden birinde önünden geçtiğim kafenin yan duvarındaki bu çalışma dikkatimi çekti. ‘Boş bir duvar’ deyip öylece bırakılmamıştı. Her kim ise hayal gücünü, sanatını ya da kişisel zevkini o boş duvara yansıtmıştı. Sonra fotoğrafını çekip Continue reading →
Category / e-vreniyyat
Emine Ninemizi Kaybettik
Emine Ninem…
Duydum ki kuş gibi hafiflemişsin. 103 yıllık hayatını sonlandırıp rahatlamışsın. Son kez o pamuk ellerinden öpemeden hep çok istediğin ölümün kucağına kendini teslim etmişsin. Continue reading →
Ahbap
Top yok, tüfek yok, düşman yok, ateş yok. Oysa çok büyük bir savaş var kendi evrenimde, içimde. Olmayınca bu saydıklarım, içimdeki savaşı hangi cümlelere döküp hangi müttefiklere izah edebilirim ki? Continue reading →

Röportaj mı Söyleşi mi? En Güzel Cevap: Yaşar Kemal
Yaşar Kemal’in aziz hatırasına…
Hemen bültenlere ve sosyal medyaya baktığımızda Attila İlhan’ın ardından oluşan “an gelir Attila İlhan ölür” korosunun bir benzerinin oluştuğunu gördük, maalesef. Okuyan okumayan hemen herkes başta “Demirciler Çarşısı Cinayeti” romanının giriş cümlesi”o iyi insanlar o güzel alara binip çekip gittiler…” olmak üzere yazarın belli başlı bazı cümlelerini sloganlaştırıp paylaşmaktaydı. Sloganlarla düşünmek, sloganlaştırmak düşüncelerimizi, sloganların gölgesinde boğmak fikri… En az, ölenin arkasından övgü dolu ağıtlar yakmak gibi hepimizin hastalığı.
Böyle söylüyor Ömer Faruk K. Siyah Sanat dergisindeki Yaşar Kemal’le Eşkıyalık Üstüne başlıklı yazısının girişinde.*
Toplumsal olaylara ve ölümlere sosyal ağlar üzerinden pek değinmediğim gibi 28 Şubat 2015 tarihinde aramızdan ayrılan Yaşar Kemal için de dijital taziyeciliğe soyunmadım. Onun romanlarından birini bile okumamış insanların internetteki paylaşımlarını buruk bir tebessümle okudum. Oysa edebiyatın yaşayan çınarlarından Yaşar Kemal’i son yolculuğuna uğurlarken yapılacak en güzel şey ardından ‘okumak’ ve ‘onu okumak’tı.
Ben de öyle yaptım; kaleminin kuvvet bulmaya başladığı röportajlarını okumakla işe başladım: Yaşar Kemal; Röportaj Yazarlığında 60 Yıl.
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ve Ara Güler’in objektifinden yansıyan Yaşar Kemal fotoğraflarıyla zenginleştirilmiş kitapta usta kalemin 1951 – 1973 yılları arasında gerçekleştirdiği 12 röportajı yer alıyor. Kitabın ilk bölümünde ise Milliyet Sanat dergisinin Ağustos 1975’te çıkan sayısındaki röportaj soruşturmasına verdiği yanıtlar bulunuyor. Yaşar Kemal’in sadece bu kısımdaki ifadeleri bile röportajın gerçekten ne olduğu konusundaki bütün kafa karışıklıklarını gidermeye yeter de artar.
‘Röportaj’ ile ‘Söyleşi’yi birbirine karıştıran, röportaj yaptığını zanneden ama aslında söyleşi’den öteye geçemeyenlerin kulağına Yaşar Kemal’in şu cümleleri küpe olsun:
Continue reading →Oğuz Atay’la Yapılan İlk Blog Söyleşisi

Oğuz ATAY
Ölümünün üzerinden 38 yıl geçti. Daha ilk romanı Tutunamayanlar ile 1970 yılı TRT Roman Ödülü’nü kazanan Oğuz Atay, sonraki romanlarında da kaleminin ustalığını konuşturdu. Postmodernist romanın Türk edebiyatındaki ilk örneklerini veren Atay’ın İletişim Yayınlarından çıkan Günlük’leri de oldukça ses getirdi. Söz konusu ‘günlük’ olunca bir e-günlük yazarı olarak edebiyatın dev ismi Oğuz Atay’la bir söyleşi gerçekleştirmeye karar verdim. İyi okumalar
Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu olduğumdan dolayı Oğuz Atay ismi benim için her zaman önemli oldu; öyle ki eserlerinizin her birinin bendeki kıymeti büyüktür. Bir de ses getiren günlükleriniz var. Blog yazarı olunca onları ayrıca bir ilgiyle okudum. Günlük defterinize yazmaya başladığınız Nisan 1970’e dönecek olursak günlüklerinizle ilgili o günkü duygularınızı bize hangi cümlelerle ifade edersiniz?
Continue reading →
Bütün Savaşım Amatör Kalabilmek için

Fotoğraf: Beat Else
İnsanın en büyük savaşı yine insanla… birbiriyle… kendiyle!
Merdivenleri koşar adımlarla çıkan insanların arkasından hep derin bir sükûnetle baktım. Sakin bir hayat, sessiz bir dünya aradım. Continue reading →
Ziyanı Yok
Nasıl ki gittikçe küçülerek ışığı zayıflayan mumu, sönmemesi için en hafif bir rüzgardan bile koruruz; içimde gittikçe zayıflayan kendi ışığımı da en küçük bir huzursuzluktan koruma telaşına düştüm. Yaş 35’e doğru hızla yaklaşırken gönlümü yoran, huzurumu kaçıran durumlar karşısındaki sabrımın da azaldığını hissediyorum. Continue reading →