e-vren Yıllığı 2008

2008’in ilk 6 ayında asker ocağında oluşuma sık sık TTNET kesintileri ve aniden öğretmen olmanın getirdiği yoğun çalışma temposu eklenince e-vren günlüğü, geçmiş yıllara göre durgun bir yıl geçirdi. Ancak, askerlik sonrası hayalimdeki fotoğraf makinesi Canon 450 D’ye sahip olmamla beraber en renkli e-vren günlükleri de ortaya çıkmaya başladı.

2008 yılında 44 kişisel fotoğrafla desteklenen 146 e-günlüğün yayınlandığı ve 7 MisAfiR KaLeM’in renklendirdiği e-vren günlüğü toplam 93.100 kişi tarafından 146.840 defa ziyaret edildi.

Mayıs 2008‘de suskunluğuna son veren e-lektronik yaşam serüvenimde yer alan ve notu tutulamayan pek çok gelişmeyi daha önce yazılarda kullanılmamış sembol fotoğraflarla e-vren yıllığı 2008‘de sıralamaya çalıştım.

e-yaşam serüvenini yakından takip edip de acaba arada ne kaçırdım diyenleri ve belki benim adım da geçmiştirdiye merak edenleri şöyle ağırlayalım: Continue reading →

Hilton’un 7. Katından Baktım İzmirim Sana!

Herhangibir gün çalan telefon:
Dıııt… dııııt!
-Efendim?
Evren Bey?
-Buyrun ben Evren…
Evren Beyle mi görüşüyorum?
-Iııı sanırım evet. Yani Evren olduğuma göre {kıss kıss kıss :)}

Hilton‘un 7. katından baktım İzmirim sana! Sonra Hilton’un gölgesinde Coffe Crown kafede bir fotoğraf çekildim seninle :) Deniz ne kadar da dalgalıydı. Yazın en sıcak günü denilen çarşamba, neyseki gayet serindi. Yoksa bu kıyafetlerle çekilmezdi, yapış yapış :) İşini ciddiye alıyor olmak ne fena, yataktan kalktığı gibi dışarı çıkan insanlara hep imrenmişimdir. Bir de Hilton’a gelirken en yakın (biiiiip) mağazasına uğrayıp, markalı poşeti elinde sallaya sallaya gelenlere…

İnsanın 3 abisi olursa ve bu 3 abi birbirinden habersiz bilgi alışverişinde bulunursa Evren de aklı bir karış havada soluğu Aydın otogarında alır :) Çiçeği burnunda evli abimizle kırk yılda bir öğle yemeği yiyecektik, kısmet olmadı. Ben mecnun, o benden de mecnun…

Herhangibir gün bir başka herhangi biri:
Cıstak cıstak Ooooh!
-Evren merhaba, hatırladın mı beni?
Yoooo
-Sen Evren değil misin?
Evet
-Ayy pardon canım ya, ben seni “günlüğü” sanmıştım :)
Yuh!

Lost da ne Lostmuş yahu! Kitlendim kaldım her bölüme. Popüler kültürün esiri olduğumun farkındaydım ki, “yeter bu kadar bölüm” diye restimi çektim. Safiye Sultan, gündüz Yaprak Dökümü’nün eski bölümlerini seyrediyor. Kanal D arka arkaya veriyor bütün bölümleri. Tararinaaaam! denilen an ekran başında “offf ya, en heyecanlı yerinde bittii, taa 7 gün bekleyecek miyiz şimdi” diyorduk ama tüketim çağı böyle bir şey işte. Reklamsız, arasız bütün bir diziyi 3-5 bölüm seyredebiliyorsun şu yaz ekranında. Lost’da da aynı durum. Elinin altında birkaç sezon birden olunca kendini şanslı hissediyorsun. İnsanların artık günlerce yeni bir bölümü beklemeye sabrı kalmadı. Modern dünyanın bize edindirdiği en kötü alışkanlık “sabırsızlık” sanırım :)

Merak edenler için son bir not: Hap manyağı oluyordum ki Safiye Sultan’ın uyarısı sonucu sayılarını azalttım. Pratisyen kıvamındaki doktor bey, böbreklere olumsuz etkisi olan iki ayrı ilacı günde 7 defa nasıl içirttiriyor anlamış değilim… Bacağımın ağrısı geçmediği gibi böbrek ağrısı çekmeye başlamıştım, YUH yani!