e-vren Yıllığı 2008

2008’in ilk 6 ayında asker ocağında oluşuma sık sık TTNET kesintileri ve aniden öğretmen olmanın getirdiği yoğun çalışma temposu eklenince e-vren günlüğü, geçmiş yıllara göre durgun bir yıl geçirdi. Ancak, askerlik sonrası hayalimdeki fotoğraf makinesi Canon 450 D’ye sahip olmamla beraber en renkli e-vren günlükleri de ortaya çıkmaya başladı.

2008 yılında 44 kişisel fotoğrafla desteklenen 146 e-günlüğün yayınlandığı ve 7 MisAfiR KaLeM’in renklendirdiği e-vren günlüğü toplam 93.100 kişi tarafından 146.840 defa ziyaret edildi.

Mayıs 2008‘de suskunluğuna son veren e-lektronik yaşam serüvenimde yer alan ve notu tutulamayan pek çok gelişmeyi daha önce yazılarda kullanılmamış sembol fotoğraflarla e-vren yıllığı 2008‘de sıralamaya çalıştım.

e-yaşam serüvenini yakından takip edip de acaba arada ne kaçırdım diyenleri ve belki benim adım da geçmiştirdiye merak edenleri şöyle ağırlayalım: Continue reading →

Doğunun Batısı: ELAZIĞ

Sevgili Elazığ, askerden döndüğümden beri seninle ilgili hiçbir şey yazmamış olmam rahatsız etti beni. Oysa sen, misafirperverliğinle, insana güven veren sıcaklığınla benim bu vefasızlığımı haketmiyordun.İnternette, askerlik yerim açıklandığında şok olmuştuk. “Elazığ nerede!” deyip, internetten haritadaki yerine bakmıştım. Aman Allahım ne kadar uzaktın Aydın’a. Annem gözyaşlarına boğulmuştu birden. Biz Konya’dan ötesine geçmemiş bir aileydik. Nasıl da gözümüzde büyümüştün. “Doğu’nun Batısı’dır” demişti Hüseyin Sinan abi senin için. Bağrından çıkartıp büyüttüğün Bodruk ailesini aramıştı.

12 Aralık sabahı ayak bastım topraklarına. Sevgili Mehmet abi karşılaşmıştı beni, hala neresi olduğunu hatırlayamadığım bir caddende. İlk zamanlar havanın Aydın’ın havasına benzediğini söylüyordum evdekilere. Güneşli, ılık. Sonra hayatımda görmediğim kar ve hissetmediğim soğuyu yaşadım. Ne bitmek bilmez bir rüzgarın vardı öyle. Nisan gelmiş hala üşümüş, mayıs yarılanmış rüzgarından gözümüzü açamamıştık. Tozun da rüzgarın da aklımda kalan en önemli ayrıntılar oldu.

Peki ya insanın, Elazığlılar… Ben bugüne kadar Elazığlılar kadar yardımsever ve iyi insanları henüz görmedim. Bunda hem Elazığ esnafının alışverişlerdeki tavrı hem de Bodruk ve Yüksel ailelerinin payı çok büyüktür. Askeri, polisi ve öğrenciyi sevdiğin, sıkmadığın herkesçe söylenir durur zaten. 156 gün boyunca Enes, Mücahit, Mehmet ve Fahrettin abiler yalnız bırakmadılar beni. Misafirini nasıl ağırlayacağını bilemeyen Elazığlılar, yabancı da olsa insanlara güven konusunda hiçbir tereddüt yaşamıyordu. Yeğenim Zühre ziyaretime geldiğinde tatlıcıya paket yaptırırken, beklerken yiyelim diye bir tabak tatlı ikram etmişlerdi bize. 3-5 kuruşun hesabını yapmayan bir esnafın var uzun lafın kısası

Çarşı izinlerinde tek sıkıntım her tarafta et türü yiyeceklerin olmasıydı. Birgün pizzza pizza’nın yerini bulmuştum da nasıl da kendimden geçercesine yemiştim pizzayı. Bir de sürekli gece açan, gündüz kapanan gri gökyüzün yok mu… Günlerce içim sıkılır, daralırdı gönlüm. Harput Kalesi, aslında çok da görülecek bir özelliğe sahip değildi. Buna rağmen 3 defa çıkmıştım. Ancak onun çevresindeki mesirelik yerler çok daha güzeldi. Keban barajı yolundaki Çırçır Şelalesini ise anlatacak kelime bulamıyorum. Orası ne muhteşem bir yerdi öyle. Nizamiye’ye gelir giderken Hazar caddesini -hani kargoların Hazar şubelerinin olduğu cadde- kullanırdım. Orası bana çok ferah gelirdi, büyük keyif alırdım o kaldırımları arşınlamaktan. Bir de Sezgin’le her çarşıda mutlaka ilk uğradığımız Simit City vardı ki Aydın’da böyle bir yer yok diye çok üzülmüşümdür.

Genelde üniversite okunulan ve askerlik yapılan şehir sevilmez derler ama ben seni sevdim Elazığ. Yolum tekrar düşer mi bilinmez ama yılar sonra gelsem bile toprağınla, insanınla aynı samimiyletle beni kucaklayacağından şüphem yok.

ASKER GÜNLÜĞÜ

Elazığ‘da geçen 156 gün… Koca bir kış… Bir Aydınlı olarak 27 yıl güneşin bağrında yaşayagelmişken, kar’ın, fırtınanın -15’lerin altında saatlerce kalmak… Kimine göre “vatanı beklemek”, kimine göre “vatan borcu ödemek…” Kimilerine göre de “sizinki de askerlik mi?” Dostluklar, paylaşımlar, gurbet, hüzün ve küçük şeylerden dahi mutlu olabilmeyi öğrenmek… Bütün “poşet”lere inat, Mehmetçik olabilmek; sabretmek…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bize uygun gördüğü 156 günlük bu kutsal görevi iyisiyle kötüsüyle tamamladık ve yolumuza baktık, kaldığımız yerden devam ettik hayatlarımıza. Ömür biter askerlik anısı bitmez misali Umar, anlatacak çok şeyim olduğunu düşünüp söyleşi sorularını hazırlamış, peş peşe sıralamıştı. Israrına rağmen ne bir komutandan ne bir arkadaştan ne de yaşanan olaylardan bahsetme gereği duydum “Sil Baştan” sohbetinde. Ama ilk haftalar kendimce almış olduğum notlar vardı ki, bunları bu yazıyla paylaşmak istedim:

11 Aralık 2007: İzmir Adnan Menderes Havalimanı. İlk defa uçağa bindim. Akşam saatlerinde Malatya’dayım. 

12 Aralık 2007: Sabah Elazığ’dayım. Öğlen Semih‘le buluştum. {Semih, oradan Hakkari Yüksekova’ya gidiyor.} Saat 16:00’da kışlaya giriş yaptım.

13 Aralık 2007: Asker kıyafetlerini dağıttılar.

20 Aralık 2007: Evden ayrı ilk Kurban Bayramı. 06:40, 9 gün sonra ilk defa bayram namazı için otobüsle dışarı çıktık. Trafik ışıklarını özlemişim.

1 Ocak 2008: Dün geceyi uyuyarak geçirdim. Bir yılbaşı gecesi askerde olacağımı tahmin etmezdim.

Türkiye haritasını elime alıp Aydın-Elazığ arasındaki mesafeyi gördüğümde moralim bozuluyor. En iyisi şafak 81 olana kadar haritaya bakmamak.

4 Ocak 2008: İlk defa kar yağdı. Garaj denilen yerde öğleden sonra karın altında yemin töreni için yürüyüş yaptık.

5 Ocak 2008: Kartopu savaşı yaptık. Elazığ’ın kar’ı toz gibi, çok farklı.

11 Ocak 2008: Yemin töreni başladı ama abimle İbrahim’i göremedim bir türlü. İbrahim’i fotoğraf çekmek için sahaya indiğinde görünce rahatladım. 30 gün sonra dışarıda ilk gecem.

12 Ocak 2008: Harput Kalesindeyiz. İbrahim, internet kafeden yorumların çıktısını getirdi.

13 Ocak 2008: Son sabah. Misafirhanenin odasında ağlıyorum. Abim ve İbrahim saatler sonra gidecek. Saat 11:00, 30 gün sonra ilk defa internete girdim.

19 Ocak Cumartesi: İnternetten kamerayla eve bağlandım. Annemi haftalar sonra ilk defa gördüm.

10 Şubat Pazar: Ziya’nın kargosu geldi. İçinden 14 kişinin mektubu çıktı.

11 Şubat Pazartesi: Gazeteciliğe başladım.