Aydın’da “Teröre Hayır!” Yürüyüşü

Aydın‘da geçen hafta 50 BİN kişi terör eylemlerini protesto için sokaklardaydı. Aydın Şehit ve Gazi Aileleri Dayanışma Derneği‘nin öncülük ettiği ve günlerdir duyurusunu yaptığı “Teröre Hayır” yürüyüşü de bugün gerçekleşti ve 20 BİN insan yollara döküldü. Adnan Menderes Üniversitesi oradaydı. Aydın Belediyesi oradaydı. Aydın’ın sivil toplum kuruluşları oradaydı. Liseli gençler, üniversiteliler, dershaneden çıkıp gelen gençler, kadını erkeği, bebeği oradaydı. Aydın’da bugün balkonlardan pencerelere, direklerden eldeki bayraklara kadar yer gök kırmızı beyazdı.

Atılan sloganlar da anlamlıydı, tutulan alkışlar da… Akademik ünvana sahip insanıyla Aydın’ın sıradan insanı belki de tarihinde ilk defa böylesine bütünleşmişti. Aydın’ın ekmeğiyle suyuyla beslenen onbinlerce insan omuz omuza tek bir amaç için göz göze, yürek yüreğe geldi. İnsan seli öylesine uzundu ki Adnan Menderes Bulvarı‘nı boydan boya yürüyüp geriye dönen insanlar, kortejin diğer ucuyla karşılaşıp birbirini alkışlıyordu. Aydınlılar, çok ender rastlanan bir sahneye tanıklık etti bugün. Gezip tozmanın, eğlenmenin dışında o Bulvar yolunu bu vatan için birlikte arşınladı, birbirlerini alkışladı.

Ne Mutlu Türküm Diyene! sloganlarıyla inledi dört bir taraf. Biz Efeyiz, PKK’ya yeteriz! diyerek Kurtuluş Savaşı yıllarına gönderme yaptı yeni nesil Aydın Efeleri. 26 yıllık hayatımda eşine az rastlanır böylesi bir duyarlılığa tanık olmanın gururunu yaşadım. Bugün burası AYDIN, Burası TÜRKİYE oldu!

Fen Edebiyat – Formasyon – KPSS Üçgeni

Bundan yaklaşık iki yıl önce Aralık 2005’te Formasyon Kaldırılıyor! diye başlık atmışım ve Eğitim Fakültesi Dekanının bu konudaki sorularımıza verdiği cevapları konu edindiğim bir yazı yazmışım.

Ağustos 2007’deyiz. Adnan Menderes Üniversitesi, 2007-2008 eğitim öğretim döneminde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği tezsiz yüksek lisans kontejyanını 40’tan 20’ye düşürecek dedikoduları asılsız çıktı. Bu iyi haber ama bir de kötü olanı var: ADÜ, 3 dönemi güz, bahar ve yaz olmak üzere 1 yıla sıkıştırarak tamamladığı formasyon eğitimini, 3. dönemini bir sonraki eğitim öğretim dönemine sarkıtarak 1,5 yıla çıkarma kararı aldı. Yazın formasyon dersi vermekten vazgeçen olan ADÜ, ilk defa 20 kişilik bir Tarih öğretmenliği formasyonu vermeye hazırlanıyor.

Çoğu üniversite “nasıl olsa Fen Edebiyat mezunları öğretmen olmak için ek eğitimi almak zorunda” deyip, işin ekonomik getirisi yönünde adımlar atmaya başladı. Pek çok üniversite formasyon kontejyanını artırıyor ancak başvuru ücretini 1000 YTL’den başlatıyor. Üstelik yine 3 dönemde vermesine rağmen…

Geçen yıl KPSS ile 30 küsur Edebiyat öğretmeni alındı, bu yıl sayı 400 küsura çıkartıldı. Önümüzdeki diğer atamalarda bu sayının 1000’i bulacağı yönünde söylentiler var. Ancak her halukarda Fen Edebiyat çıkışlı olup bir baltaya sap olmak uzun ve meşakkatli bir yolu gerektiriyor. Ancak şunu da kesinlikle unutmamak da fayda var: Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu birisinden sadece edebiyat öğretmeni olmaz. Hedeflerinizi geniş tutun, tek bir mesleğe odaklanmayın.

HOŞÇAKAL ADÜ!

Ziya, ben ilkokul üçüncü sınıftayken yetişti bana okul sıralarında. Ayşe öğretmeni kayıt sırasında renk farkımızdan dolayı kardeş olduğumuza inanamayıp dosyalarımızı bile karıştırmıştı. Sonra ben ortaokuldan mezun oldum, Ziya benim ortaokuluma başladı. Liseden mezun oldum benim liseme kayıt yaptırdı. İlkokuldaki aynı okul kardeşliği yıllar sonra Adnan Menderes Üniversitesi‘nde tekrar yaşanır oldu. Yine aynı kampüste, yine aynı binada.

Ziya da sonunda kepi havaya fırlattı, yeni bir dünyaya doğru yelken açtı. Böylece üç kardeşi aynı anda bünyesinde taşıyan ADÜ, benim de ağustosta yüksek lisansımın sona ermesiyle Soyuçok Kardeşler’i yolcu edecek, biz de ona veda edeceğiz. Son derece renkli, eğlenceli bir o kadar da hoplamalı zıplamalı geçen mezuniyet töreninde yüzlerce fotoğraf çeker-çekilirken aklımın bir kenarında hep aynı cümleler döndü döndü durdu: Eylül’de ben, Ziya, İbrahim nerede olacağız. Neşeyle fotoğraf çekildiğimiz bu insanları bir daha görebilme şansımız olacak mı…


O, Türkiye’nin En Sempatik, En Bizden Rektörü!

Huyum kurusun, olaya yine duygusal bir pencereden baktım :) Duygusal penceremi kapatıp, bambaşka bir konudan bahsetmek istiyorum. Aydın Life‘ın Mayıs sayısının kapağı hem Aydınlı hem de Türkiye’nin en genç rektörü olma özelliğiyle Süleyman Demirel Üniversitesi‘nin rektörü Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar olmuştu ama göreve geldiğinden bu yana göz dolduran bizim rektörümüz Prof. Dr. Şükrü Boylu kesinlikle Türkiye’nin en sempatik rektörüydü :) Kampüste ne zaman görsek güleç yüzü, komplekslerinden sıyrılmış mahçupvari tavırlarıyla bizim ilgimizi çekiyor kendileri. İnsanın gidip sohbet edesi geliyor. Öyle ki bugün o da mezuniyet törenindeydi ve gülünce gülen gözleriyle herkese pozitif enerji dağıttı. Neyseki bu sefer ne kadar sempatik ve tatlı bir insan olduğunu kendisine söyleme şansımız oldu. Biz müziğin ritmine kendimizi kaptırmışken rektörümüzün bütün dans edenleri tek tek dolaşıp onlara eşlik etmesi gecenin en güzel sürprizi ve dikkat çekici görüntüsüydü.

EDEBİYATÇI OLABİLMEK

İnci ARAL, kendisini karşılamaya gelen BESYO’lu gençleri görünce Adnan Menderes Üniversitesi’nde Edebiyat öğrencisi yok mu? diye sorduğunu söylüyor. Beden Eğitimi Öğretmenliği’nde okuyan öğrencilerin İnci ARAL’ı tanıyor olması güzel elbette ama belki de o bir yazar olarak en büyük hedef kitlesi Edebiyat öğrencilerini görmek istiyordu karşısında. Öyle de oldu. Ayak üstü dakikalarca sohbetler yapıldı…

Kendisi de Edebiyat bölümlerinin eğitimindeki aksaklığın farkında. Edebiyat okuyunca edebiyatçı olunmuyor. diyor. Hatta edebiyatçı olmak istemiyorsan Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne gitmek gerek tarzında da bir ifade kullanıyor. Edebiyat öğrencisi olduğumu söyleyince -sen iyi şiir de yazarsın- diyorlar hemen. Oysa bize şiirin nasıl yazıldığına dair bir eğitim verilmiyor. diyorum. O, yazar olmak isteyen ve bunun için Edebiyat Fakültelerine giden pek çok kişiden de duymuş bunu. Yazmak için gitmişler, daha az kitap okur olmuşlar. Biraz acı olacak ama ben bu durumu şöyle özetliyorrum: Türkiye’de en az kitap okuyanlar edebiyat öğrencileridir. Ama en çok korsan kitap okuyanlar da yine edebiyat öğrencileridir.

Bugün bir edebiyat dergisinde tek bir yazımızı yayınlatmak neredeyse imkansız bir şey. Çünkü sanki oralar isim sahibi olmuş, belli yazarlar / şairler tarafından zaptedilmişti. Haklısın dedi İnci ARAL; Yazar olmak için çok okumak, çok yazmak ama dehşet yazmak gerekiyor. Bunun için kültürün, edebiyatın kalbi İstanbul’da olmaya da gerek yoktu. Bak ben mesela taşrada yaşıyordum. Manisa’da kendi halinde bir yaşamım vardı. Birgün bir arkadaşımın ısrarıyla birkaç öykümü dergilere yolladım ve bütün o dergiler beni arayıp öykülerimi yayınlamak istediklerini söylediler diyor. Hatta Varlık Dergisi‘nin sahini Yaşar Nabi kendisine Siz Türk Edebiyatının en büyük isimlerinden, romancılarından biri olacaksınızbile demiş vakti zamanında.

Üstüne üstüne vurguluyor İnci ARAL, “dehşet yazacaksınız! Öyle dehşet yazacaksınız ki, yer bulamadığınız dergiler sayfalarını çarşaf gibi önünüze serecek…”

Önce ToG’landık, Sonra Dağıldık!

ADÜ ToG KAPANDI!

Adnan Menderes Üniversitesi Toplum Gönüllüleri Topluluğu‘nun 3. Dönem Koordinatörü Sadike KİRAZ‘dan beklenen açıklama geldi:

Adnan Menderes Üniversitesi / Aydın Topluluğu olarak Toplum Gönüllüleri Vakfı ve onunla ilintili her türlü etkinlik, eğitim ve proje ile ilisiğimizi süresiz kesmiş bulunmaktayız. Bilginize…

2004 Eylül’ünde 9 arkadaş düşe kalka kurmuştuk ADÜ ToG’u. Bizim gözbebeğimizdi. Hayallerimiz, projelerimiz vardı. İsmini önceden bulduğumuz ve kafaya koyduğumuz bütün projeleri gerçekleştirdik. Aşkla, heyecanla, kimi zaman zor durumlarda kalarak, kimi zaman büyük sevinçler yaşayarak bu günlere geldik. Kendi açımdan Toplum Gönüllüleri, gönüllülük bilincinin, proje üretme ve gerçekleştirme kabiliyetinin kazandırılması konusunda çok iyi bir okuldu bizim için. Ne var ki, “onaylamadığımız” bir şahıs ve kurumla isminin sürekli birlikte anılması “gönülleri” de yordu, ilişkileri de yıprattı ve kopmalar yaşandı; kazanılanları kaybettirdi. Projelerden çok “Soros” sorularıyla muhatap olmaya başlayınca, ben de oturup düşünmek zorunda kaldım. Görünürde iyi çalışmalar yapıyorduk evet ama madalyonun diğer yüzü bu kadar da renkli miydi? Bir zamanlar ADÜ ToG olarak sıkça kullandığımız Bu Yürek Sizin İçin Atıyor! sözü ne kadar doğruydu… Biz gençlerin yüreği toplum için atıyordu da, sosyal sorumluluğa sahip gençlerin bu yürek atışları üzerinden yeni bir dünya düzeni kurmak hedefleniyor olabilir miydi?

Yıllardır süren bir dedikodu, uluslararası bir organizasyonun resmi web sitesine yerleştirilen bir linkle ilk defa teyit edildi: Toplum Gönülüleri Vakfı, hiç de iyi bir imaja sahip olmayan Soros‘un Açık Toplum Enstitüsü ile aynı organizasyonda yer alıyordu. Para nereden gelirse gelsin başımızın üzerinde yeri var zihniyetine birer birer isyan bayrakları yükseldi üniversitelerin ToG Topluluklarından. Hazırlanan ortak bildirilerinin ardı arkası kesilmedi haftalarca. Çukurova Üniversitesi‘nin Vakıf’la bağlarını koparan kararını Akdeniz Üniversitesi Toplum Gönüllüsü öğrencilerinin “topluluklarını kapatma kararı” takip etti. Sözde şeffalık ve hesap verebilirlik iddiaları, ADÜ ToG’un geçen Perşembe akşamı kapanmasını da engelleyemedi. Birileri oyunun parçası olurken bomba teker teker ellerinde patladı.

BİR DEVİR SONA ERDİ!

Burası Türkiye’ydi; gençler sanılanın aksine bilinçliydi ve her biri ayrı ayrı “haklı olarak” hesap sordu. Yıllardır gençlik konseylerinde muhataplara yöneltilen ToG, Açık Toplum Enstitüsünden para alıyor mu?sorusu, hep “HAYIR” olarak cevaplandı. Ancak bugün gepgencfestival organizasyonu sonucu gençlerin ısrarla sorguladığı ve de karşı çıktığı başka bir durum var: ToG ve Soros’un Enstitüsü nasıl olur da ortak bir organizasyonda yer alabilir? Ortak organizasyon desteği sorunu, para girdisi’nin önüne geçti . Bu birlikteliği umursamaz zihniyetlere karşılık Açık Toplum Enstitüsü’nün yerine Türkiye düşmanı herhangi bir örgüt koyulduğunda bu “umursamaz mantığın” ne kadar da tehlikeli bir zihniyet olduğu daha net anlaşıldı. Pek çok duyarlı genç, tehlikeli ihtimalleri görmekte ve de tepkilerini ortaya koymakta gecikmedi: Yavaş yavaş ToG’lanan üniversite örgütleri birer birer dağılmaya başladı…