Aydın Efesi ve e-vren günlüğü Efesi

Yeni yazımın başkahramı olacak olan Talat amcamızın ziyaretindeydik bugün. Kendisiyle yaklaşık 2 saat kadar sohbet ettik, 1 saatlik bir ses kaydı aldık ve yazıda kullanılmak üzere fotoğraflarını çektik. Yıllarını efeliğe vermiş birine biraz daha sert bakar mısın? demenin tuhaf hissini yaşadım ;)

Aydın’a yıllar sonra ilk kez sadece birkaç dakikalığına düşen böylesi karlı bir günde sıcacık sobanın başında ondan daha sıcak bir sohbeti gerçekleştirdik Talat amcamızla. Hem o s0hbet esnasında hem de yüzlerce fotoğrafın yer aldığı odasında kısa bir tarihi yolculuk yaşadık.

Bugün epey üşüdük ve ıslandık. Lakin, bugün yaşadıklarım içimi ısıtmaya fazlasıyla yetti. Şimdi sayfalarca notu, dakikalarca süren ses kayıtlarını ve birkaç kare fotoğrafı düzenleme vakti ;)

{Talat Efe röportajını buradan okuyabilirsiniz.}

evrengunlugu.net

2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

Artık Herkes Çok Yakışıklı Pek Güzel

Uğraşım gereği bi’ blogluk fotoğraf çekilebilir miyiz? derdim; şimdiyse insanlar bi’ feysbukluk fotoğrafımı çeksene abi der oldu. Albümlerin şeffaf yalıtımlarından, duvarlarımızdaki çerçevelerinden çıkan {daha doğrusu artık oraya konulmayan} fotoğraflar sadece facebook profilinde arkadaşlarımıza hava atmak için çekilir ve sadece dijital ortamlarda saklanır (!) hale geldi. Özellikle facebook profillerine bakıyorum da herkes çok yakışıklı, herkes pek de güzel. Neredeyse sanatçılar da bile olmayan pozlara, göz alıcı karelere sahibiz. Yeni nesil Türkler ne kadar yahşileşiyor diyebiliriz evet ama unutmayalım ki hepimiz birer fotoşop hilesiyiz ;)

Sevgili Doğan geçenlerde facebook duvarındaPeki ya 1987 yılında Thomas Knoll denilen amca Photoshop’u geliştirmeye başlamasaydı?diye sormuştu. Makyajsız kadın düşünebilirim ama fotoşopsuz bir fotoğraf düşeniyorum :p Bu benim fotoğraf konusundaki amatörlüğümün bir göstergesidir belki ama yukarıdaki ihtimalin üstüne bir de Adobe Lightroom harikasının olmayışını kariyerimin sonu olarak görüyorum ;)

Bu yazımı da Lightroom’lu bir fotoğrafımla desteklemek istedim. Yukarıdaki karenin konu mankeni olarak öylece kalmasına da gönlüm razı olmadı ;) Söz konusu fotoğraf henüz buradan haberini veremediğim Aydın Life efsanesinin geri dönüşü -tabi benim de orada köşe yazarlığına geri dönüşüm- için kardeşim tarafından çekildikten sonra bir dizi photoshop ve üzerine lightroom müdahelesi uygulanan birkaç kareden biri. O birkaç kare geçen ay blogun facebook profilinde ziyaretçilerin oylamasına sunulmuş ve yukarıdaki karenin dergide kullanılmasına karar verilmişti.

Bu vesileyle başta Thomas Knoll amcaya, kardeşime ve e-vren günlüğü taraftarlarına teşekkür ederim ;) ha bir de kendini klonlayan tek ve en blogger öğretmen Doğan’a ;)

evrengunlugu.net

2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

2010 KPSS Skandalının Anatomisi

Son 11 Yılın En Büyük Skandalı: KPSS

{Evren’in Aydın Life Dergisi Eylül-Ekim 2010 sayısındaki yazısıdır}

39 ay aradan sonra tekrar merhaba değerli Aydın Life okurları. e-vren günlüğü köşesiyle sizlerle buluştuğum Aydın Life sayfalarının 2010 yılının ikinci yarısında yeniden hayat bulmasından dolayı çok mutlu ve heyecanlıyım. Her sayıda özenle seçtiğim konulara Aydın Life’ın yeni yüzünde ilk olarak neyi  ekleyeceğimi çok düşündüm. Sonunda benim de bizzat mücadele verdiğim KPSS gerçeğinin bu yıl   akıllara durgunluk veren ve bir skandala dönüşen rezaletini kaleme almaya karar verdim.

 ***

Hiçbir kamu personeli sınavı adından bu denli söz ettirmemişti. Sokaktaki sıradan insanın bile diline dolanan bugünkü KPSS rezaletiyle ilgili konuya girmeden önce KPSS’nin tarihçesine kısaca bir göz atalım:

KPSS, bundan 11 yıl önce Ekim 1999’da DMS (Devlet Memurluğu Sınavı) olarak hayatımıza girdi. Aralık 1999’da ise 2010 KPSS skandalında şimşekleri en çok üzerine çeken kurum olan ÖSYM’ye DMS’yi uygulama yetkisi verildi ve o gün bugündür bu görev kesintisiz devam etti. Türk insanı ülkenin genelini ilgilendiren merkezi sınavların isminin değiştirilmesine alışkındı. DMS için de öyle oldu: Temmuz 2001’de yeni ismiyle uygulanan KMS’ye (Kamu Memurluğu Sınavı) ilk kez öğretmen adayları da girmeye başladı. Bir yıl sonra Temmuz 2002’de KPSS, bu son ismiyle uygulanır oldu.

11 yıl önce elindeki diplomayla üniversite kapısından “öğretmen” olarak çıkanlar bugün KPSS ile gelinen noktada “öğretmen adayı” olarak kampüs dışındaki hayata adım atıyorlar. Üstelik bu adım çoğunlukla fakülte amfilerinden KPSS kurslarının sıralarına oluyor.

“Anayasa Değişiklik Paketi” için yapılacak referandumu bile gölgede bırakıp gündemin ilk sırasına oturan 2010 KPSS’nin baş döndüren skandal trafiğini de kısaca hatırlayalım:

10-11 Temmuz 2010: KPSS uygulandı. Özellikle Eğitim Bilimleri sınavına giren öğretmen adayları bugüne kadar görülmemiş tarzda ve zorluktaki sorular karşısındaki ilk şoku yaşadı.

11 Ağustos 2010: KPSS sonuçları açıklandı. Adaylar ikinci şoku yaşadı. Puanlar beklenenden çok düşüktü. Kiminin netleri eksik, kiminin yanlışları fazlaydı. Hatta çözmediği alandan doğrusu yanlışı olduğunu iddia edenler bile vardı.

17.08.2010: KPSS’de puanların yanlış hesaplandığı iddia edildi.

18.08.2010: ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, sınavda kesinlikle hiçbir hata olmadığını, adayların bir kaşık suda fırtına kopardığını açıkladı.

19.08.2010: ÖSYM, 2010 KPSS hakkında ortaya atılan iddialar üzerine inceleme başlatma kararı aldığını açıkladı.

20.08.2010: 350 kişinin KPSS’nin Eğitim Bilimleri sorularının tamamını doğru yanıtladığı belirlendi. Bugüne kadar Eğitim Bilimleri sorularında tam net yapan olmamıştı.

21.08.2010: Eğitim Bilimleri’nde 120’de 120 yapan 350 kişiden en az 20’sinin karı-koca, akraba veya arkadaş olduğu anlaşıldı.

22.08.2010: Milli Eğitim Bakanlığı, kopya ve çalıntı iddialarına rağmen 31 Ağustos’taki öğretmen atamalarının iptal edilmeyeceğini bildirdi.

23.08.2010: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, KPSS’de “kopya çekildiği ve soruların çalındığı” iddialarıyla ilgili soruşturma başlattı.

24.08.2010: ÖSYM Başkanı Prof.Dr.Ünal Yarımağan, kopya çektiği iddia edilen adaylarla ilgili tüm verileri incelediklerini ancak bir sonuca varamadıklarını, bundan sonra olayı savcılığın aydınlatacağını açıkladı.

26.08.2010: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, KPSS skandalına el koydu; Devlet Denetleme Kurulu’nu iddiaları araştırması için harekete geçirdi.

28.08.2010: Türk Eğitim-Sen, KPSS sorularının ham halinin sınavdan 5 gün önce e-postayla dağıtıldığını tespit ettiklerini iddia etti.

29.08.2010: YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, birbirleriyle ilişkileri olduğu tespit edilen 3 bin 227 KPSS katılımcısını yakın takibe aldıklarını açıkladı.

30.08.2010: MEB, KPSS ile ilgili iddialar konusunda durum netleşinceye kadar 31 Ağustos’ta yapılacak öğretmen atamalarını ileri bir tarihe erteledi.

31.08.2010: Sınavda şebeke tarafından dışarı çıkartılan soruların sadece Eğitim Bilimleri’ni kapsamadığı, Genel Yetenek ve Genel Kültür olmak üzere sınavın başka bölümlerinde de soruların sızdırıldığı belirlendi.

01.09.2010:

YÖK Denetleme Kurulu, “Sorular sızdırılmış olabilir” kanaati ağır basarak KPSS için “kopya olabilir.” açıklamasını yaptı.

CHP, KPSS için “Meclis Araştırması” istedi.

Ankara Emniyeti Bilişim Uzmanları ÖSYM’ye baskın düzenledi; merkezdeki kurul üyelerinin bilgisayarlarını da incelemeye aldı.

Başbakan’ın talimatıyla Milli İstihbarat Teşkilatı, ÖSYM sınav komisyonunda görev yapan 6 akademisyenin geçmişe yönelik tüm telefon konuşmalarının dökümleri ile ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan da dahil olmak üzere, yönetici ve çalışanların bilgisayarlarını incelemeye aldı.

02.09.2010:

KPSS ile ilgili YÖK Denetleme Kurulu’nun hazırladığı raporda, ÖSYM’de çok sayıda güvenlik açığının olduğu ve sınav sorularının güvenliğinin yeterli derecede olmadığı tespiti yapıldı.

KPSS sorularının sınavdan 5 gün önce basılmak için matbaaya gönderildikten 3 saat 22 dakika sonra e-posta halinde dağıtıldığı netlik kazandı.

ÖSYM merkezindeki bilgisayarların IP adreslerinin, soruların gönderildiği e-mail hesabının ortaya çıkmasından sonra değiştirildiği ortaya çıktı.

YÖK Denetleme Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın üç koldan yürüttüğü soruşturmada KPSS sorularının ÖSYM içinden sızdırıldığı bilgisine ulaşıldı.

KPSS sorularının tamamı veya tamamına yakınını doğru yanıtlayan adayların teknik takibi sonrası bazı adayların sınavdan günler öncesinde sorulara 10 Bin Dolar karşılığı ulaştığı belirlendi.

03.09.2010: ÖSYM Soru Hazırlama Komisyonu Üyesinin KPSS eğitimi veren bir dershanenin sahibi olduğu ortaya çıktı. Aynı zamanda eşi de ÖSYM’de daire başkanı olan üyenin Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun soruşturmasında mal varlığının orantısız olarak arttığı tespit edildi.

09.09.2010: YÖK Denetleme Kurulu, bazı adayların kitapçık üzerine tek çizik atmadan tam puan aldığını belirledi. Şüpheli adayların matematik sorularında bile hiçbir oynama yapmadan soruların hepsini doğru cevaplandırdıkları ortaya çıkarıldı.

11.09.2010: YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, KPSS’nin iptal edilip edilmeyeceğine ilişkin karar için savcılık soruşturmasını bekleyeceklerini söyledi.

15.09.2010: Ankara Cumhuriyet Savcısı Şadan Sakınan, soruların “telekulak” yöntemiyle çalınmış olma ihtimaline karşılık 50 bilişim polisiyle birlikte ÖSYM’ye baskın yaparak özel araçlarla binada “böcek” araması yaptırdı.

16.09.2010: TÜBİTAK ile Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı (KOM) Bilişim Suçları Şubesi’nin uzman ekiplerince yapılan incelemelerde soruların, sınavda dağıtılan orijinal kitapçık halinde yaklaşık 6 bin şüpheliye eposta yoluyla gönderildiği anlaşıldı.

17.09.2010: ÖSYM Başkanlığı, KPSS Eğitim Bilimleri testinin, sınav sürecinde bazı usulsüzlüklerin meydana geldiği kanaatine varıldığından, telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkmasını engellemek için iptal edildiğini ve en kısa zamanda yenisinin yapılacağını açıkladı.

2010 KPSS ile ilgili gelişmeler kamuoyunu hayretler içerisinde bıraktı, bırakmaya da devam edecek gibi görünüyor. Son nokta ne zaman ne şekilde konur bunu kestirmek çok güç. Artık bu sınavla ilgili alınan ve alınacak kararların hiç kimseyi tam anlamıyla memnun etmeyeceği kesin. Kesin olan bir şey daha var ki zaten hâlihazırda mağdur olan öğretmen adaylarının “haklı olarak yürütülen” soruşturma sürecinde yine de yeni mağduriyetlerle karşı karşıya kaldıkları. Bu zaman zarfında elleri kolları bağlı beklemek zorunda bırakılan öğretmen adaylarının kendi iç dünyalarında, aile ve sosyal çevrelerinde yaşadıkları / yaşayacakları sorunları da göz ardı etmemek gerekir. Bu ciddi sorunların yaşanma ihtimalini önceden kestiren KPSS koordinatörü bir akademisyen kopya skandalı patlak verir vermez boşuna veryansın etmiyor: Hükümet, bütün devlet hastanelerinin psikiyatri kliniklerini yüz binlerce KPSS mağdurunun hizmetine ücretsiz olarak acilen sunmalı!

EĞRİSİYLE DOĞRUSUYLA

Bahanelere sığınmana gerek yok, çok sosyal içerikli yazılar yazmaya başladın. Sakın bundan rahatsız olduğumu zannetme. {Bu arada sanmak ile zannetmek arasındaki farka takıldım.} Bunun sebebini biliyorum: Büyüyorsun.

Şu beyaz atletli siyah beyaz fotoğrafın çok konuşuldu. Oysa Çankırı dönüşü Ankara’da bir öğle vakti çekilmişti. Sadece fotoşoplu fotoğraflarına bir yenisi eklenmişti, o kadar. Sırf o fotoğraf için özelden e.postadan mesaj atanlar oldu. Beyaz donla denize girmek artık nasıl yasaksa, bir atletli halini [de]şifre etmeyen blogger’ın 3 yılda bir omuzlarının görünmesi de bir o kadar abesti. Bursa’da çekilen turunculu mavili fotoğrafın, bugüne kadarkilerin içinde en çok beğenileniydi ama şimdi herkesin gözü beyaz siyahta. Malzeme aynı malzeme, neden tepkiler bu kadar farklı oldu ki?

Oturup ben de düşündüm, son iki VideoBlog neden çok olumlu bir tepkiyle karşılanmadı diye. Seni blogta bilip görüp tanıyanlarla gerçek hayatta yüzleşmemen gerektiğini sana her zaman söylemişimdir. İlk defa sen olmayan görüntülerini seyredenler gerçeğin sanal yansımasına alışmışlığın verdiği duyguyla ağız burun kıvırdılar. Kabul et, ne fotoğraflarındaki Evren ne de videolardaki Evren, SEN’sin. Ne gerçek bakıyorsun objektiflere ne de gerçek konuşuyorsun kameralarla.

22 Temmuz seçimiyle ilgili bir şeyler yazacaksın diye ödüm koparken, birden kalemi eline alıverdin. Şimdi dedim, dilini tutamayacak bu çocuk. Neyseki olaya çok başka bir pencereden baktın da ucuz yırttın. Sağcısı solcusu, iktidarı seveni sevmeyeni okuyor seni. Evren acaba bugün ne yazmış? diye sevip sayıp gelen birinin gönlündeki partinin hezimetine ya da zaferine dil uzatsaydın çok büyük bir ayıpa imza atmış olacaktın.

Aramızda provakatörler var, bilmez miyim! Aaaa bak Evren ne yazmış, yok yok vazgeçtim okuma, seyretme, yorum yapma diyenler, düz giden tekere çomak sokanlar olmuyor değil. Aslında ben de haberdar değilim, birileri ağzından kaçırıveriyor. Sanata, sanatçıya saygıları yok diyeceğim ama senin daha kırk fırın ekmek yemen gerek.

Aydın Life‘ın yeni sayısı eşine az rastlanır bir tesadüfe imza atarak piyasa çıktı, ilk iş sayfana bakmak oldu. Solda yeni fotoğrafın ve bugüne kadar yazılmamış yazınla sen, sağ tarafında yeni fotoğrafınla aynı renkleri taşıyan bir partinin milletvekili adayı. Neyse, sen daha genç ve yakışıklısın diye gülüp geçiyorum ama tam da seçim öncesi böyle bir tesadüf sanki elinde olmadan sana siyasi bir renk katmış gibime geldi. Oysa hiçbir siyasi partiye sempatinin olmadığını biliyorum. Zaten beni, merakla beklediğim yeni yazın ilgilendiriyordu. Köşe yazarlığındaki maceranda bir dönüm noktası olan Temmuz yazını cümle aleme reklam etmekte fayda var. Şöyle çarşaf çarşaf ser de bunca övgüm boşa gitmesin :)

HOŞÇAKAL ADÜ!

Ziya, ben ilkokul üçüncü sınıftayken yetişti bana okul sıralarında. Ayşe öğretmeni kayıt sırasında renk farkımızdan dolayı kardeş olduğumuza inanamayıp dosyalarımızı bile karıştırmıştı. Sonra ben ortaokuldan mezun oldum, Ziya benim ortaokuluma başladı. Liseden mezun oldum benim liseme kayıt yaptırdı. İlkokuldaki aynı okul kardeşliği yıllar sonra Adnan Menderes Üniversitesi‘nde tekrar yaşanır oldu. Yine aynı kampüste, yine aynı binada.

Ziya da sonunda kepi havaya fırlattı, yeni bir dünyaya doğru yelken açtı. Böylece üç kardeşi aynı anda bünyesinde taşıyan ADÜ, benim de ağustosta yüksek lisansımın sona ermesiyle Soyuçok Kardeşler’i yolcu edecek, biz de ona veda edeceğiz. Son derece renkli, eğlenceli bir o kadar da hoplamalı zıplamalı geçen mezuniyet töreninde yüzlerce fotoğraf çeker-çekilirken aklımın bir kenarında hep aynı cümleler döndü döndü durdu: Eylül’de ben, Ziya, İbrahim nerede olacağız. Neşeyle fotoğraf çekildiğimiz bu insanları bir daha görebilme şansımız olacak mı…


O, Türkiye’nin En Sempatik, En Bizden Rektörü!

Huyum kurusun, olaya yine duygusal bir pencereden baktım :) Duygusal penceremi kapatıp, bambaşka bir konudan bahsetmek istiyorum. Aydın Life‘ın Mayıs sayısının kapağı hem Aydınlı hem de Türkiye’nin en genç rektörü olma özelliğiyle Süleyman Demirel Üniversitesi‘nin rektörü Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar olmuştu ama göreve geldiğinden bu yana göz dolduran bizim rektörümüz Prof. Dr. Şükrü Boylu kesinlikle Türkiye’nin en sempatik rektörüydü :) Kampüste ne zaman görsek güleç yüzü, komplekslerinden sıyrılmış mahçupvari tavırlarıyla bizim ilgimizi çekiyor kendileri. İnsanın gidip sohbet edesi geliyor. Öyle ki bugün o da mezuniyet törenindeydi ve gülünce gülen gözleriyle herkese pozitif enerji dağıttı. Neyseki bu sefer ne kadar sempatik ve tatlı bir insan olduğunu kendisine söyleme şansımız oldu. Biz müziğin ritmine kendimizi kaptırmışken rektörümüzün bütün dans edenleri tek tek dolaşıp onlara eşlik etmesi gecenin en güzel sürprizi ve dikkat çekici görüntüsüydü.

Telefonla Radyoya Bağlandım :)

Aydın Life‘ın aylardır beklenen son sayısıyla güncelliğini bir türlü kaybetmeyen yazım da görücüye çıkmış oldu. Bir blog yazarı olarak “Basit Yaşama“yı ele almak, kanımca cesaret isteyen bir davranıştı :)

Yazının e-vren günlüğü’nde yayınlanmasının hemen ardından sevgili Salih, Radyo Gençlik’teki programında Basit Yaşayacaksın‘ı okumak için izin istedi. İnsanın iç sesinden duyup da kaleme aldığı kendi yazısını bir başkasının -hele ki çok sevdiği bir insanın ağzından- duyması çok başka bir duyguymuş. Salih benim yazımı programında okur da ben telefonla canlı yayına bağlanıp kendisine canlı canlı teşekkür etmez miyim hiç :)

Bir Elin N’si Var İki Elin S’si Var

bir elin N‘si var
iki elin S‘si var

{Evren’in Aydın Life Dergisi Ocak sayısındaki yazısıdır}

NEDEN nadide, nadir, namlı, namuslu, nariniz? NİÇİN nârlı, nasihatçi, nasipli, nasir, nazlıyız? NEZAMAN nazik, nefesli, nesnel, neşeli, nezaketliyiz? NASIL nispetsiz, niyetli, nizamlı, noksansız, normaliz? NEREDE nurlu, nüfuslu, nüfuzlu, nükteci, nükteliyiz? Ne naçarız ne naçiz. Ne nadanız ne nadim. Ne nahifiz ne nahoş. Ne nankörüz ne namert. Ne nifakçıyız ne nobran. nokta nokta nokta

Saat saat, saniye saniye, sabah sabah, saf saf, safha safha, sayfa sayfa, satır satır, santim santim, sakır sakır, sakin sakin, saklı saklı, sapır sapır, seke seke, sekizer sekizer, sepil sepil, serin serin, serpe serpe, sert sert, sıra sıra, sızım sızım, siyim siyim, sokak sokak, sorgu sual, soğan sarımsak, sulu sulu, süre süre, sürte sürte, sürüne sürüne, süzüm süzüm, sık sık, sıkı sıkı, sımsıkı, salkım salkım, salkım saçak, salkım söğüt, sersem sersem, sersem sepelek, soğuk soğuk, sopsoğuk, sıcak sıcak, sımsıcak, sıpsıcak, sinsi sinsi, sinsice, sivri sivri, sipsivri, sabırlı sabırsız, sedalı sedasız, sahipli sahipsiz, sakıncalı sakıncasız, samimi samimiyetsiz, sancılı sancısız, sansürlü sansürsüz, saygılı saygısız, sayılı sayısız, sebatlı sebatsız, sebepli sebepsiz, seciyeli seciyesiz, sesli sessiz, sessiz sedasız, sevimli sevimsiz, seviyeli seviyesiz, sıkıntılı sıkıntısız, sigortalı sigortasız, sobalı sobasız, sorumlu sorumsuz, sorunlu sorunsuz, soslu sossuz, sözlü sözsüz, suçlu suçsuz, suratlı suratsız, süreli süresiz, saç saça, saçıla saçıla, sere serpe, salına salına, sakına sakına, sallana sallana, söylene söylene, sayıklaya sayıklaya, savsaklaya savsaklaya, sarsıla sarsıla, sendeleye sendeleye, sırıta sırıta, sırt sırta, sızlana sızlana, sindire sindire, sinirli sinirli, sitemli sitemli, sonra sonra, sora sora, soya soya, söke söke, söve söve, sömüre sömüre, süze süze, süslü süslü, saçlı sakallı, sağ sol, sağlı sollu, sazlı sözlü, senetli sepetli, saçma sapan, sağ sağlim, sağlıklı sıhhatli, selamsız sabahsız, sarıp sarmalama, sarsak sursak, sandık sepet, seçme seçilme, ses soluk, soluk soluğa, soy sop, soylu soplu, soysuz sopsuz, somut soyut, sudan sebep, sapasağlam, sapsarı, sersefil, sırılsıklam, simsiyah, saman sarısı, sayı sıfatı, seçim sandığı, seçme süresi, sempatik sinir sistemi, sert sessiz, sert sesli, seyyar satıcı, sıra sayı sıfatı, sırma saç, sineksavar, soğuk savaş, sinir savaşı, sivil savunma, sokak süpürgesi, sosyal sorumluluk, soru sıfatı, sosyal statü, sosyal sigorta, su samuru, su sarnıcı, su sayacı, su seviyesi

satır sonu, son ses: N‘ihayet S‘on!