Halis Elciman, sosyal paylaşım sitelerinin blog mlog bırakmayan etkisine rağmen ısrarla blog tutmaya devam eden ve yıllardır takip ettiğim blog yazarlarından biri. Hatta geçen yıllarda benim KİR’li yazım ilk onun blogunda yayımlanmış sonra e-vren günlüğü’nde ziyaretçilerle buluşmuştu.
Halis’in, 9 Ağustos 2012 tarihinde yazdığı “Bir İftar da Siz Verin“ başlıklı yazısı, benim de uzun bir süredir üzerinde yazmak istediğim Ramazan, oruç, iftar gibi konulara değinmem açısından bahane oldu. Halis, bu ülkenin bir vatandaşı ve Müslüman bir genç olarak haklı sebeplerle Ramazan’ı Continue reading →
Aşağıdaki yazılar, facebook’evreni ve twitter’evreni profilleri ile Windows Live‘da 2011 yılında yazdığım iletilerden oluşuyor. Bu iletileri derlerken, 1 yıllık bir geriye gidiş de yaşamış oldum. Aşağıdaki 2011 iletilerinde benimle ilgili pek çok konuda daha fazla ipucu bulunduğunu düşünüyorum. Hem beni sosyal paylaşım sitelerinden değil de sadece buradan takip edenler için bu paylaşımın farklı bir anlam taşıyacağını düşünüyorum. Belki de bazı olaylara karşı neler hissettiğime ilk kez şahit olacaksınız.
Sürekli huzur için lütfen 1 dakika sükût et be adam! {29 Aralık}
Cuma’da ön saflardan imamın da sağ tarafından bana yer ayırın gençler, biraz geç kalabilirim ;) {23 Aralık}
‘Hakîkaten’ kelimesini seviyorum. {19 Aralık}
Brokoli almaya gittim, yarım saate dönmezsem önce polisi sonra Müge Anlı’yı arayın. {17 Aralık}
Dexter gibisi var mı? Yok ;) {14 Aralık}
Hani her gördüğü fotoğraf makinesinin önüne geçip “beni çek, çek abi beni, beni çek beni beni” diyen tipler vardır ya… Bu tipler fotoğraf çeken herkesi eşi dostu akrabası komşusuymuş da çektiği fotoğrafı hemen akşamında kendisine iletecekmiş gibi anlamsız bir edayla rahatsız ederler ya… İşte yeryüzünde anlam veremediğim 97 insan tipinden biri de bunlardır. {8 Aralık}
Annemin telefon rehberinde “Komşu Nella” niye yazar? Yazıyor madem niye komşu Necla teyzenin adı değiştirilmiyor da inadına “Nella” olarak rehberdeki yerini koruyor? Aslında yeryüzünde adı Nella olan teyzeler var da ben mi bilmiyorum? Annem o telefon rehberindeki ismin değiştirilmemesi konusunda neden bu kadar inatçı ve biri bu durumu gidip Necla Teyzeye ispiyonlayamaz mı? Not: Nella Teyze temsilidir, Nellalar ve Neclalar üzerlerine alınmasınlar. Ya da sallla gitsin ya üstüne alınan alınsın. {8 Aralık}
Evren, ilişki durumunu “bu yaştan sonra bir ilişkim olsa da olur olmasa da olur.” şeklinde güncelledi; facebook anında müdahale etti, twitter da Evren’in hesabını askıya aldı. Ivana Sert’se konu hakkındaki suskunluğunu koruyor. {7 Aralık}
Fotoğraf çekileceğiz diye güzelleşmek için beni yarım saat bekleten Continue reading →
Benim fotoğraf çekme isteğim, karnımın acıkması gibi yer ve zaman dinlemiyor. Saat gece 01.13 ve ben bir taraftan patates kızartması konusunda can çekişirken bir taraftan da siyah-beyaz hatta simsiyah-bembeyaz bir portre çekme hevesiyle yanıp tutuşmuş durumdayım. Bu saatte ne patates kızartabilirim ne de sokakta birini bulup denklanşöre birkaç kez basabilirim değil mi ;)
İlknur‘a göre benim bu saatte acıkmam ve daha da kötüsü canımın patates kızartması çekmesi tam bir facia. Sanki beni yıllardır en çok tanıyan arkadaşlarımdan biri değilmiş gibi. İlknur’un benim “yaşasın yemek yemek!“ yaşam biçimime getirdiği bu anlık tepkiyi keşke Mehmet Turgut da gecenin bu vakti bende peyda olan siyah beyaz portre çekme arzuma verseydi. Ama hayır, Mehmet Turgut “aslanım, çık ve çek; fotoğraf beklemez!“ diye beni daha da yüreklendirirdi ;)
Sağa sola yazmıştım buraya da not düşeyim: Kars‘taki ucube olarak ün salan ama gerçek adını kimsenin bilmediği o heykel’in polemiğinden sonra Türk Telekom Arena‘nın açılışındaki sorundan ötürü Aydın Belediyesi de “stadyumu Aydın’a taşımaya talibiz.“ der mi acaba diye çok bekledim ama demedi. Üzüldüm tabi ;(
On yılda bir gelen bir Montaigne krizindeyim. Fransa’nın yetiştirdiği en muhteşem ama en sıradan kalemi, Denemeler’i ile ruhumda yine fırtınalar estirdi. Montaigne’yi kıskanıyor muyum ne ;) Ama elbetteki Türk Edebiyatı’nın deneme üstadı Nurullah Ataç‘a da hakkını teslim etmeli: Muhteşemsin Ataç!
—
evrengunlugu.net
2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.
Yeğenim Haktan‘ın 2010 MSP (Microsoft Student Partners) adaylığı için istenilen video çekimlerinden iki gündür kısaca bahsetmiştim. Nihayet Haktan, montajı tamamladı ve videoyu yayına soktu. Şimdi sıra MSP adaylarının mülakat yerine geçecek bu videolarını seyredip sonuçları açıklayacak MSP jürisinde. Her konuda olduğu gibi bu çalışmada da yardımını esirgemeyen sevgili Nur‘a teşekkür ediyor; Haktan’a adaylık sürecinde başarılar diliyorum.
Aydın’da Yıllardır Niçin İftar Çadırı Yok?
Bu yazıyı yazmamın amacı aslında Türk Kadınlar Birliği‘nin Aydın şubesini tebrik etmek. Yıllardır her Ramazan büyük bir azimle iftar çadırı kuruyorlar. Oysa Türk Kadınlar Birliği, yoksullukla mücadele eden, yoksullara hizmet götürdüğünü iddia eden bir sivil toplum kuruluşu da değil. İftar çadırı kurma konusunda aklımıza gelecek ilk vakıf-dernekler bellidir. Ama onlar ne hikmetse ortada yoklar. Aydın Belediyesi ise başkanı değişmesine rağmen “Ramazan’da kılını kıpırdatmama geleneğini“ bu yıl da bozmadı; çok tuhaf. Sanırım Türkiye’de Ramazan’ın en az etkisini gösterdiği şehirdir Aydın.
Otogarın hemen yanındaki hipermarketin önünde her akşam dans eden gençlerin çalışmalarını fotoğraflamak istedim ve beni kırmayıp istediğim kadar fotoğraf çekmeme izin verdiler. Her gün saat 19’dan 22’ye kadar orada dans çalışmaları yapan gençleri fotoğraflamam yaklaşık 2 saat sürdü. İçlerine girip, bu kabiliyetli çocuklarla biraz sohbet edince görünenin o kadar eğlenceli olmadığını öğrenmiş oldum. Bana göre onlar sanat icra ediyorlar. Her ne kadar marketten çıkan insanlar, umursamaz tavırlarla aralarından geçerek danslarını engelleseler de onlar bıkmadan usanmadan kendilerini o figürlere vermeye çalışıyorlar. İstedikleri hareketleri yapamayınca canları epey sıkılıyor. Öyle enerjik, öyle hareketlilerki Canon’un hızı bile onları dondurmakta güçlük çekiyor : )
Rıdvan, tekstil işinde çalışıyor. Ömer, meslek lisesi 3. sınıf öğrencisi. Taner de Cumhuriyet Lisesi mezunu. Ailesinin maddi imkansızlığını göz önünde bulundurup ÖSS’de sadece Aydın’dan tercih yapmış yapmasına ama Aydın’da bir yüksekokulu kazanmasına rağmen yine de kayıt yaptıramamış. Şu an bir devlet kurumunda çaycılık yapıyor. Her üçü de 1990 doğumlu. Serkan, 1991 doğumlu. Didim’de özel bir firmada çalışıyormuş. Şimdi fayansçılık yapan abisine yardım ediyormuş. 16 yaşındaki Ali Can da ticaret meslek lisesi öğrencisi. Mehmet, ADÜ’de iki yıllık işletme bölümünde, Serhat da meslek lisesinde son sınıfta okuyor. Hepsi de cana yakın, pırıl pırıl gençler. Günümüz şartlarında, ailevi durumları ve ekonomik gelirleri göz önünde bulundurduğumuzda bu yaş gurubundaki pek çok genç sapıtmış durumdayken bu arkadaşlar dansla, sanatla, zor bir beceriyle zamanlarını değerlendiriyorlar.
Basit bir soruyla durumu sorgulayabiliriz: Bu gençler neden yıllardır sokakta çalışıyor?“Yer soğuk ya abi, yere düşünce canımız epey acıyor“ diyor Rıdvan. Kışın da aynı yerde çalışıyorlar. Çünkü koca Aydın’da yer yok. Ne acıdır ki 7 Eylül kutlamalarında Bülent Ersoylara tonlarca para akıtan Aydın Belediyesi sanırım bu gençleri “Her şey Aydın için“ sloganının dışında tutuyor. Gerçi Ramazanlarda bir iftar çadırı kuramayan belediyenin bu bir avuç gencin ihtiyacı olan salonu karşılaması da biraz zor : ) Hayalci olmaya gerek yok ama “gençleri kazanalım, onlara sahip çıkalım“ diyen büyüklerimizin ikiyüzlülüklerine de tahammülümüz yok.
Yol kesip haraç toplayan, köşe başlarında tiner çeken gençlere alışan Aydınlılar, ne acıdır ki sokakların güzel bir rengi olan bu gençlere alışmış gibi görünmüyor. Çoğumuzun yolu oradan geçiyor, çoğumuzun gözü bu gençler dans ederken onlara mutlaka takılıyor. Hatta bazımız durup onları şaşkınlıkla birkaç dakika seyrediyoruz bile. Lafı dolandırmasam da doğrudan mı söylesem acaba: Hey Ortekin, al sana seçim arefesi iyi bir seçim yatırımı! Bu çocuklara bir salon ver, gelip bir de orada çekeyim :) Sen dedin ben değil: Önce İnsan!
İşte e-vren’in Objektifi’nden “Sıradan Aydın’ın Sıra Dışı Gençleri” ile “Dans’a Var mısın?“
Dün akşam Ege Tv‘de “Sora Sora” Programında Aydın Belediye Başkanı İlhami Ortekin dedi ki: “Söyleyince tüylerim ayağa kalkıyor: Her şey Aydın için!” {Benim tüylerim diken diken olur, bazı insan türlerinin tüyleri ayağa kalkan cinsten demek ki :) Ayrıca “her şey Aydın için” sözü çok şatafatlı bir slogan mı da belediye başkanının tüylerini “diken diken” ediyor?}
Bu sabah da Radyo Ege‘deki programcı “duyunca şaşkınlığa ulaştım” demez mi? Bu ifadeleri nereden bulur, hangi Türkçe bilgisiyle kurarlar anlayamadım ki!
Seni Seviyoruz Noktalı ; Virgül
“Bu işareti yerli yerinde kullanamayan insanın Türkçe bilgisinden şüphe edin.” diyor Melih Cevdet Anday. Çoğumuzun nerede kullanılacağını bir türlü öğrenemeyip üvey noktalama işareti muamelesi yaptığımız noktalı virgülün, aslında bir insanın Türkçeyi iyi bilip bilmediğinin ölçütü olduğunu anlamak zor değil. Açıp bakın gazetelere. Kaç tane (;) göreceksiniz?
Aydın‘da geçen hafta 50 BİN kişi terör eylemlerini protesto için sokaklardaydı. Aydın Şehit ve Gazi Aileleri Dayanışma Derneği‘nin öncülük ettiği ve günlerdir duyurusunu yaptığı “Teröre Hayır” yürüyüşü de bugün gerçekleşti ve 20 BİN insan yollara döküldü. Adnan Menderes Üniversitesi oradaydı. Aydın Belediyesi oradaydı. Aydın’ın sivil toplum kuruluşları oradaydı. Liseli gençler, üniversiteliler, dershaneden çıkıp gelen gençler, kadını erkeği, bebeği oradaydı. Aydın’da bugün balkonlardan pencerelere, direklerden eldeki bayraklara kadar yer gök kırmızı beyazdı.
Atılan sloganlar da anlamlıydı, tutulan alkışlar da… Akademik ünvana sahip insanıyla Aydın’ın sıradan insanı belki de tarihinde ilk defa böylesine bütünleşmişti. Aydın’ın ekmeğiyle suyuyla beslenen onbinlerce insan omuz omuza tek bir amaç için göz göze, yürek yüreğe geldi. İnsan seli öylesine uzundu ki Adnan Menderes Bulvarı‘nı boydan boya yürüyüp geriye dönen insanlar, kortejin diğer ucuyla karşılaşıp birbirini alkışlıyordu. Aydınlılar, çok ender rastlanan bir sahneye tanıklık etti bugün. Gezip tozmanın, eğlenmenin dışında o Bulvar yolunu bu vatan için birlikte arşınladı, birbirlerini alkışladı.
Ne Mutlu Türküm Diyene! sloganlarıyla inledi dört bir taraf. Biz Efeyiz, PKK’ya yeteriz! diyerek Kurtuluş Savaşı yıllarına gönderme yaptı yeni nesil Aydın Efeleri. 26 yıllık hayatımda eşine az rastlanır böylesi bir duyarlılığa tanık olmanın gururunu yaşadım. Bugün burası AYDIN, Burası TÜRKİYE oldu!