Terör ve Aslında Çok Daha Fazlası

istiklal_caddesi

Bu satırları, İstanbul’un merkezi İstiklal Caddesi’ndeki bombalı saldırıdan birkaç saat sonra yazıyorum. Üstelik yine birkaç saat önce, yürüttüğüm internet projesinin birinci yıl dönümü için Periscope yayınıyla Taksim’de olacaktık. Continue reading →

Şehitlerimize Rahmet, Teröre Lanet!

Binlerce şehite 15 şehidi daha ekleyince bu ülkenin bir evladı, daha ne yazar ki…

Yazsan, yazacak çok şey var aslında. Kepenkleri indirmemek, ışıkları söndürmemek gerek. Aksine daha çok söz sarf etme, daha çok kalem oynatma vakti. Vakti de değil, her zaman bunun vakti.

Bizim ufacık Hüss, evin balkonlarını dev Türk bayraklarıyla donattı. “Şehidimiz var” dedi. Sonra koca mahallede birkaç balkonda boy gösterdi bir iki bayrak. Herkes acısını ve desteğini farklı şekilde gösteriyor. Kimi televizyonda kadın programlarına katılıp hüngür hüngür ağlayarak, kimi akşam sokaklara dökülüp elinde bayrak sallayarak… Kimi de anahaber bültenlerinde şehit haberlerine ağlayıp, hemen sonrasında eğlence programlarında kahkahalar atarak…

Ekim 2007’de de hemen hemen bu dönemlerde bu kadar daha şehit vermiştik. Tarih tekerrür mü ediyor… Böyle tezat bir ülkede daha ne yazılarbilir ki; “Şehitlerimize rahmet, teröre lanet”ten başka…

Gün Görmeyen Ülkenin Güngören’i Kan Ağlıyor

Aynen böyle diyordu Kanal 1 Ana Haber Bülteninde: “Yıllardır gün görmeyen ülkenin Güngören’i bugün kan ağlıyor!” Bulunduğumuz coğrafi koşulların, sahip olduğumuz zenginliklerin faturasını ağır ödüyoruz milletçe. Böyle geldi, böyle gidiyor. Ne terör bırakıyor yakamızı ne de diğer dünya ülkelerinin entrikaları. Cuma’dan bu yana yaşadıklarımın hangisini bloga taşıyacağımın kararını veremezken, İstanbul’da patlayan 3 bombanın yüreğimizdeki tesirine değinmemek olmazdı. Hakkari’de, Adana’da, Trabzon’da ya da İstanbul’da da patlasa, adeta hepimizin evinde patlıyor o bombalar. Ateş düştüğü yeri yakıyor elbet ama ateş her düştüğünde Türk miletinin canı da acıyor. Bu ülkenin çok sancılı bir dönemden geçtiği kesin. Bütün bu sıkıntıların büyük bir ferahlığa gebe olduğuna dair inancımı kaybetmek istemiyorum.

Cumartesi sabahı İzmir’deyim. Saat 10.30’da İzmir Ekonomi Üniversitesi‘ndeyim. Çok düzenli, pırıl pırıl ve biraz da İngilizce yüklü bir üniversite. Saat 14’te teleferiğin tellerinin gölgesindeki Balçova’dan ayrılıyorum.

Alsancak… Murat‘la İzmir’de ilk defa buluştuğumuz cami… Hemen bu vesileyle Murat’a bir telefon… Ve İzmir kömürde sandviç… Adı öyle olsa da, ben bunu ilk Denizli’de Fatih’in sayesinde keşfetmiş, müptelası olmuştum. Kömürde Sandviç’e bir de kumru derler bizim Aydın’da. Lezzeti hamburgere 10 basar :) {sandüviç ya da sandiviç değil, sandviç}

Sevinç pastanesi… İzmirli olmak, İzmir’de yaşıyor olmak gerekmez Sevinç Pastanesi önünde birini beklemek için. Kainatta bir tek uzaylı dostlarımız kalmıştır sanırım Sevinç Pastanesi önünde biriyle buluşmayan :)

Kadrajda Evren Aydın var… Sonra objektifte, Canon’un önünde arkadasında, sobetin içinde, paylaşımın merkezinde, samimiyetin deklanşöründe de Evren var. Aynı isimdeyiz, aynı model fotoğraf makinesini kullanıyoruz, üstelik bunları aynı dönemde aldık. Benim soyadım İzmir değil ama onunki Aydın. Yani bu kadar ortak yönümüz var :)

Bu arada hayatımda tanıdığım ilk Evren, 2004 yılında İstanbul’da Gençlik Konseyindeki Evren Ergeç‘ti. 4 yıl tekti. Askerde Evren Berkay‘la tanıştım. Benim 24 kısa dönem arkadaşımdan biriydi. İkinci Evren’le de gayet iyi anlaşıyorum. Nolduysa bu askerden sonra oldu zaten. Hayatımda bir Evren patlaması yaşadım. Evren Berkay’ı, bu yazının konusu Evren Aydın takip etti. Hemen ardından da gönüllü koordinatörü dördüncü Evren’le tanıştım Aydın’da :) Nadir bulunan bir isim olduğu için midir nedir, sayısı ve niteliği önemli oluyor adaşların :) İsmimi çok seviyorum, benimle aynı ismi taşıyanları seviyorum, ismimi sevip beni sevenleri de… :)

Bol fotoğraflı, bol sohbetli, Kızlar Ağası Hanı‘nın dalgın kızından Kemalpaşa‘nın şovalyesine kadar bol konulu İzmir’in deniz kokusunun yanında Yasemin Hanım’ın paylaşımları, “akıllandım” diyen arkadaşımın cümleleri ve hemen ardından İbrahim Meriç‘in konuşmaları beni öylesine derinden etkiledi ki… e-vren günlüğü’nün 4. yılı beraberinde ne çok gerçeği ve güzelliği beraberinde getirdi. Haftasonunun unutulmazlığı “dost”ların varlığı sayesindeydi.


Fotoğraf: Evren Aydın Mekan: Kızlarağası Hanı Tarih: 26.07.2008

Teröre SANAL Tepkiler!

Dini bayramları bile artık cepten cebe kutlayan bir millet olmuşken, en hassas olduğumuz konularda da yavaş yavaş sanallaşmaya başlıyoruz. {başlamışız!}

Aydın‘da, tarihinin en büyük mitingi yapılıyor ve görülmemiş bir kalabalık -yaklaşık 50 BİN vatandaş- sokağa dökülüyor. Türkiye‘nin her yerinde aynı manzara var.

Yer gök kırmızı beyaz haftalardır. Şehit aileleri yalnız olmadıklarına, acılarının milletçe paylaşıldığına; düşmanlar da ulusça nasıl dayanışma içine girdiğimize şahit oluyor. Peki ya sokağa inmeyen diğerleri?

Terörü lanetleyen SMS’ler… İki üç kişiye tek tuşla yolladık ve bu ülkeye görevimizi yerine mi getirdik sanıyoruz?

Tek tık’la listemizdeki onlarca insana yolladığımız teröre lanet içerikli epostalarla “vatandaşlık görevimizi” yerine getirdiğimiz için vicdanımız rahatlıyor mu?

Bir Türk, balkonuna ya da penceresine Türk Bayrağını neden asmaz, konu komşu asarken? Muhtemelen Facebook‘larda Sosyomat‘larda dolaşan “Artistik fotoğraflarınızın yerine Türk bayrağını koyun” furyasında görevini yerine getirmiştir.

Teröre, düşmanlara gösterilecek tepkinin yeri arkadaşlık siteleri, eposta kutuları, cep inbox’ları olmuş. Tek tuşla, bir tık’la bütün dünyaya göz dağı veriyoruz aklı sıra. Meydanlara inen 100 BİN‘lerce insanın evinde internet yok mu da görevlerini kanlı canlı yerine getirmek istediler?

Yeni bir şeyler yazmak, çizmek, söylemek lazım ey Millet! Bana kimden geldiği, büyük ihtimalle de benden önce binlerce insanı dolaşmış hazır mesajlarla teröre lanet okunamaz, düşmana böyle tepki verilemez.

GSM operatörlerini zengin etmekten, insanları rahatsız etmekten başka neye yarar bu dijital tepkiler? Benim profil fotoğrafım Türk Bayrağı olmuş, tanıdıklarıma teröre lanet mesajı atmışım ne yazar?

Asıl görmesi gerekenler, bizim dolaştığımız yerlerde dolaşmıyorlar ki? Onlar bizim ulaşamadığımız yerlerde… Terör Facebook’ta olsaydı, Kuzey Irak’a tezkere çıkarmaya ne gerek vardı!

Aydın’da “Teröre Hayır!” Yürüyüşü

Aydın‘da geçen hafta 50 BİN kişi terör eylemlerini protesto için sokaklardaydı. Aydın Şehit ve Gazi Aileleri Dayanışma Derneği‘nin öncülük ettiği ve günlerdir duyurusunu yaptığı “Teröre Hayır” yürüyüşü de bugün gerçekleşti ve 20 BİN insan yollara döküldü. Adnan Menderes Üniversitesi oradaydı. Aydın Belediyesi oradaydı. Aydın’ın sivil toplum kuruluşları oradaydı. Liseli gençler, üniversiteliler, dershaneden çıkıp gelen gençler, kadını erkeği, bebeği oradaydı. Aydın’da bugün balkonlardan pencerelere, direklerden eldeki bayraklara kadar yer gök kırmızı beyazdı.

Atılan sloganlar da anlamlıydı, tutulan alkışlar da… Akademik ünvana sahip insanıyla Aydın’ın sıradan insanı belki de tarihinde ilk defa böylesine bütünleşmişti. Aydın’ın ekmeğiyle suyuyla beslenen onbinlerce insan omuz omuza tek bir amaç için göz göze, yürek yüreğe geldi. İnsan seli öylesine uzundu ki Adnan Menderes Bulvarı‘nı boydan boya yürüyüp geriye dönen insanlar, kortejin diğer ucuyla karşılaşıp birbirini alkışlıyordu. Aydınlılar, çok ender rastlanan bir sahneye tanıklık etti bugün. Gezip tozmanın, eğlenmenin dışında o Bulvar yolunu bu vatan için birlikte arşınladı, birbirlerini alkışladı.

Ne Mutlu Türküm Diyene! sloganlarıyla inledi dört bir taraf. Biz Efeyiz, PKK’ya yeteriz! diyerek Kurtuluş Savaşı yıllarına gönderme yaptı yeni nesil Aydın Efeleri. 26 yıllık hayatımda eşine az rastlanır böylesi bir duyarlılığa tanık olmanın gururunu yaşadım. Bugün burası AYDIN, Burası TÜRKİYE oldu!

Hepimiz Türk Hepimiz Şehit Değil miyiz?

Sayı çok önemli miydi? Değil 15 şehit, binlerce şehit vermedi mi bu ülke? Vermeye de devam etmiyor mu? Bu ülke tek bir şehidi için de aynı göz yaşını döküp, teröre lanet okumadı mı? Ve televizyonların ana haber bültenlerinde, gazetelerin manşetlerinde söylenildiği gibi PKK’nın bu son katliamında Türkiye gerçekten de ayağa kalktı mı?

Denizlili şehidimizin cenaze törenini seyrettiğimde tüylerim diken diken oldu. 10 bin insanımız şehidini uğurlamak üzere tabudunun ardında yürüyordu. Ne mutluydu o askere ve ne büyük gururdu onu vatan uğruna toprağa veren ailesine. Kanal D Haberin muhabiri Denizlili şehit için tanıyan tanımayan herkes ağladı diyordu. Tanımak mı gerekiyordu bir şehit uğruna ağlamak için? Şehitler, Türk Milletinin ortak evladıydı. Sadece şehit ailesi değil, bütün Türkiye o şehitlerin hem anası hem babası oluvermiyor muydu? Onca uyutma politikalarına rağmen milletimizin böyle konularda bir anda silkelenip kendisine gelme becerisine hayranım. Ancak gündemdeki olayları sadece 20 gün hafızada tutan bizler için de endişeliyim.

Geçmiş zamanda hem Hrant hem Ermeni olabilmeyi beceren HEPİMİZ! Şimdi de Hepimiz Türk, Hepimiz Şehit! olma zamanı değil midir? Görünen o ki, terör sürdüğü müddetçe asker adayı olan Türk gençliği için şehitlik mertebesine ulaşma ihtimali sürmeye devam edecek.