HAYLİ ZAMAN OLDU…

Bugün akşam, Şule Ablam ve Seda Nur‘u yakaladım suç üstü. Mutfakta ellerine bir çekiç bir çivi almışlar, Hüss‘ün sürpriz yumurtadan çıkan oyuncağını anahtarlığa dönüştürme operasyonu içerisindeydiler. Gizli saklı, utanmadan sıkılmadan, yaşlarına başlarına bakmadan :) Seda Nur dediğim de, abimin hanımı olur, yani yengem, yani Hüss’ün annesi. Bu kan bağı, şahit olduğum oyuncak operasyonunun vehametini açıklamaya yetiyor. Onların savunmaları hazır: Erken gelmişiz dünyaya!

Hikmet‘i ağırladık geçen hafta. Söylediği gibi hakikaten de beni şaşkına uğrattı yazısıyla canım arkadaşım. Muhteşem bir kompozisyon koymuş ortaya, hakkını yememek lazım. Ne var ki, MisAfiR KaLeM{LeR}, benimle ilgili bir şeyler yazdımı çok mahçup oluyorum. Bazen izinlerini alıp kırpıyorum o kısımları. Ama Hikmet, baştan sona Evren-Hikmet dostluğu üzerine kurunca yazısını, yapacak bir şey kalmadı :)

İlkokul öğretmenimi blogtan arayışımın sonuç vermesi son derece önemli bir gelişmeydi benim için. Bu sebeple 2007’nin ilk iki ayını unutmam mümkün değil. Bu tarihi telefon görüşmesini kayda almak ve sonrasında bunu basit bir video blog ile e-vren günlüğü’ne taşımak açıkcası benim de son anda aklıma gelen bir projeydi. Yalnız benim gözümden kaçan ama ziyaretçilerin dikkatinden kesinlikle kaçmayan bir ayrıntı vardı: İlkokul yıllarıma ait Çirkin Ördek yavrusu misali fotoğrafım ve “Aynur Hocam siz misiniz”le kulaklarda iğrenç bir yankı bırakan boru gibi sesim :)

Beni en çok heyecanlandıran gelişmelerden biri MisAfiR KaLeM{LeR}’in isimleri ve yazıları oluyor. Mart’tan Haziran’a kadar dört yeni isim belirlenince kendimi çocuklar gibi mutlu hissettim. Teklifimi geri çevirmedikleri için Yasemin Hanım‘a, sevgili Neşe, Özge ve Mustafa‘ya tekrar teşekkür ediyorum. Neler yazacaklar öyle çok merak ediyorum ki…

Birinci yarı yıl tatili bitti bitiyor. Havalar soğuk olunca planladığım sağlıklı yaşam yürüyüşlerine başlayamadım. Spor salonuna gidemedim. Onun yerine tatilimi haftada üç güne çıkan ingilizce kursuna ve yeni bir ustayla yeniden başladığım gitar derslerine giderek geçirdim. Bir de bol bol kitap okuyarak… Bu sabah hasta halimle kampüse çıktım ders kaydı için. Farkında değilmişim, okuldan hayli kopmuşum. Okulun açılmasını hiç istemedim bir an. Zorlu ve sanki sıkıcı yeni bir eğitim öğretim dönemi beni bekliyor gibi…

İşte Yeni Dönem MisAfiR KaLeM{LeR}

MisAfiR KaLeM{LeR}imizin Başımızın Üstünde Yeri Var

Neşe Altunal, Mart 2007 MisAfiR KaLeMimiz. Neşe’yle 2004 yılında KaRDeŞ MeKTuP projesi sayesinde tanıştık. Projenin gerçekleştirilebilmesi için bir okula ve bir proje ortağına ihtiyaç vardı. Neşe, beni kırmadı ve Aydın’daki çocuklarla Sakarya’daki çocuklar arasında mektuplardan örülü bir köprü kurulmasına yardımcı oldu. Sakarya’ya gittiğimde de bütün sıcakkanlılığını ve misafirperverliği ile beni çok iyi bir şekilde ağırlamıştı. Neşe, Sakarya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu ve şu an TDE öğretmenliği tezsiz yüksek lisans eğitimini alıyor.

 

Mustafa PİŞİRİCİ. e-vren günlüğü’nün sıkı takipçileri O’nun ismine aşina sayılırlar. Başım her sıkıştığında yardımıma koşmuş, sanal alemin akıl almaz çıkmazlarında benim en büyük destekçim olmuştur. Mustafa ile tanışmamız hayli ilginç. Öyle ki, yazıya aktarmam bile mümkün değil. Bir zamanlar yolda gördüğümde rahatsız olduğum, selam verip vermemekte tereddüt ettiğim ve bunu bugüne kadar kendisine itiraf edemediğim Mustafa’m, son iki yıldır hayatımdaki en önemli insanlardan biri. Mustafa, Adnan Menderes Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı mezunu ve şimdilerde Antalya’da bir reklam şirketinde çalışıyor. Nisan 2007’de de kalemini e-vren günlüğü için konuşturuyor.

Özge YERLİGÖK. İzmir’in bağrından kopmuş, Aydın’a kadar dolanıp gelmiş e-vren günlüğü’nün vefalı ziyaretçilerinden biri. Adnan Menderes Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği 2. sınıfta okuyor. Gerek yorumları, gerekse mesajlarıyla beni en çok motive eden okurların başında geldi. Profesyonel anlamda fotoğraf çekimiyle de uğraşan Özge’yle yeni çekimler yapma ve bahar’da frizby turnuvası düzenleme planları içerisindeyiz. İki şehir arasında gidip gelmesine rağmen, beni kırmadı ve Özge, e-vren günlüğü’nün Mayıs 2007 MisAfiR KaLeM’i olmayı kabul etti.

Yasemin ŞENTÜRK‘ü anlatmaya kelimeler yetmez. Ya da benim kabiliyetim buna el vermiyor. Haziran 2007’de kaleme alacağı çok özel yazısıyla kendisini daha yakından tanıyacağınız Yasemin Hanim, çok güzel bir şehirde çok özel bir okulda ingilizce öğretmenliği yapıyor. e-vren günlüğü’nü iki yılı aşkın süredir kesintisiz takip eden ve yorumlarıyla, mesajlarıyla destekleyen (tabiri caizse) fanatik okurlardan birisi. Kendisini benim için asıl özel kılan, şahsiyeti ve mesleğine duyduğu saygı. Açıkcası ben bugüne kadar Yasemin öğretmen gibi öğrencilerine tutkuyla bağlı bir öğretmen daha görmedim. Her zaman söylediğim gibi, Yasemin Öğretmenleri Türkiye tanımalı…

Onlar, e-vren günlüğü İçin Yazıyorlar!

Öğretmenimi Arıyor{d}um

İlkokul öğretmenim Aynur DURMAZ‘ı aradığımı birkaç kez e-vren günlüğü’nde yazmıştım. 1991 yılında bizi mezun edip Antalya’ya taşınan öğretmenimle o günden beri görüşmem mümkün olmamıştı. Kendisine ulaşabilmek için okul idaresiyle görüşüldü, telekom kayıtları tarandı, öğretmenimin eski meslektaşlarından bilgi alınmaya çalışıldı. Ama bütün çabalar sonuçsuz kaldı. Öyle ki şansımı burada da aradım. Ve birgün hiç beklenmedik bir bilgi sayesinde 15 yıllık hasret sona erdi. 1 dakika 5 saniyelik VideoBlog’ta ilk defa çok kısa da olsa sesimi duyacak, ilkokuldaki eski bir fotoğrafımla karşılaşacaksınız. Her şeyden önemlisi yaşamıma elektronik ortamda tanıklık eden siz ziyaretçiler, benim için çok önemli bir gelişmeye daha şahit olacaksınız. Bu macerayı hep birlikte paylaşmadık mı zaten

 
Telefon görüşmesi elbetteki bu kadar değil. VideoBlog, kısa oldu ki tadında kalsın istedik. Yarım saate yakın bir konuşma gerçekleştirdik ve hepsi de kayda alındı. Beni en çok şaşırtansa bunca yıl sonra öğretmenimin sadece ismimi söylememle beni tanımış olması. Telefonda ne konuştum, nasıl konuştum hiç bilemedim. Elim ayağıma dolaştı. Sonradan ses kaydını dinledikçe heyecandan ne kadar da saçmaladığımı farkedip, utandım :) Öğretmenim hala Antalya’da yaşıyormuş, artık emekli olmuş. İlk fırsatta da görüşmek istiyoruz birbirimizle… 

Ses kayıtlarının ve fotoğrafların düzenlenmesi yeğenim Haktan tarafından gerçekleştirildi. Yardımlarından dolayı kendisine çok teşekkür ediyorum.

Söz ve Diksiyon Sanatı / Nüzhet ŞENBAY

Kitabı iki defa okumak durumunda kaldım, çünkü sindirimi kolay bir eser değil. Bundan kastım kitabın zorluğu değil, aksine düzgün bir telaffuza sahip olabilmek için yapılması gereken pek çok “alıştırma” içeriyor olması. İkinci okuyuşumun amacı, bu alıştırmaları uygulamaktı.

Şenbay kitabında, “Lakırdının perlesengi denilen, konuşurken dile dolanan, gerekli gereksiz tekrarlanan ‘efendim’, ‘efendime söyleyeyim’, ‘uzatmayalım’, ‘yani’, ‘anlatabildim mi’ gibi sözlerin konuşma sırasında sık sık söylenmesi dinleyeni rahatsız eder.” diyor. Ayrıca “tamam mı”, “tamam”, “oldu”, “boş ver”, “işte”, “hım”, “hı”, “şey” gibi sözlerin tekrarlanmasının konuşmaya bayağılık kattığını ve dinleyenleri sıktığını da ekliyor.

Kitabın künyesi: Söz ve Diksiyon Sanatı, Nüzhet ŞENBAY, YKY, Mart 2005, İst.