Bir Elin N’si Var İki Elin S’si Var

bir elin N‘si var
iki elin S‘si var

{Evren’in Aydın Life Dergisi Ocak sayısındaki yazısıdır}

NEDEN nadide, nadir, namlı, namuslu, nariniz? NİÇİN nârlı, nasihatçi, nasipli, nasir, nazlıyız? NEZAMAN nazik, nefesli, nesnel, neşeli, nezaketliyiz? NASIL nispetsiz, niyetli, nizamlı, noksansız, normaliz? NEREDE nurlu, nüfuslu, nüfuzlu, nükteci, nükteliyiz? Ne naçarız ne naçiz. Ne nadanız ne nadim. Ne nahifiz ne nahoş. Ne nankörüz ne namert. Ne nifakçıyız ne nobran. nokta nokta nokta

Saat saat, saniye saniye, sabah sabah, saf saf, safha safha, sayfa sayfa, satır satır, santim santim, sakır sakır, sakin sakin, saklı saklı, sapır sapır, seke seke, sekizer sekizer, sepil sepil, serin serin, serpe serpe, sert sert, sıra sıra, sızım sızım, siyim siyim, sokak sokak, sorgu sual, soğan sarımsak, sulu sulu, süre süre, sürte sürte, sürüne sürüne, süzüm süzüm, sık sık, sıkı sıkı, sımsıkı, salkım salkım, salkım saçak, salkım söğüt, sersem sersem, sersem sepelek, soğuk soğuk, sopsoğuk, sıcak sıcak, sımsıcak, sıpsıcak, sinsi sinsi, sinsice, sivri sivri, sipsivri, sabırlı sabırsız, sedalı sedasız, sahipli sahipsiz, sakıncalı sakıncasız, samimi samimiyetsiz, sancılı sancısız, sansürlü sansürsüz, saygılı saygısız, sayılı sayısız, sebatlı sebatsız, sebepli sebepsiz, seciyeli seciyesiz, sesli sessiz, sessiz sedasız, sevimli sevimsiz, seviyeli seviyesiz, sıkıntılı sıkıntısız, sigortalı sigortasız, sobalı sobasız, sorumlu sorumsuz, sorunlu sorunsuz, soslu sossuz, sözlü sözsüz, suçlu suçsuz, suratlı suratsız, süreli süresiz, saç saça, saçıla saçıla, sere serpe, salına salına, sakına sakına, sallana sallana, söylene söylene, sayıklaya sayıklaya, savsaklaya savsaklaya, sarsıla sarsıla, sendeleye sendeleye, sırıta sırıta, sırt sırta, sızlana sızlana, sindire sindire, sinirli sinirli, sitemli sitemli, sonra sonra, sora sora, soya soya, söke söke, söve söve, sömüre sömüre, süze süze, süslü süslü, saçlı sakallı, sağ sol, sağlı sollu, sazlı sözlü, senetli sepetli, saçma sapan, sağ sağlim, sağlıklı sıhhatli, selamsız sabahsız, sarıp sarmalama, sarsak sursak, sandık sepet, seçme seçilme, ses soluk, soluk soluğa, soy sop, soylu soplu, soysuz sopsuz, somut soyut, sudan sebep, sapasağlam, sapsarı, sersefil, sırılsıklam, simsiyah, saman sarısı, sayı sıfatı, seçim sandığı, seçme süresi, sempatik sinir sistemi, sert sessiz, sert sesli, seyyar satıcı, sıra sayı sıfatı, sırma saç, sineksavar, soğuk savaş, sinir savaşı, sivil savunma, sokak süpürgesi, sosyal sorumluluk, soru sıfatı, sosyal statü, sosyal sigorta, su samuru, su sarnıcı, su sayacı, su seviyesi

satır sonu, son ses: N‘ihayet S‘on!

Bugün İlknur’un Doğum Günü

Haftalar öncesinden bizim kız bayrağı dikmiş: “Bu yıl kimse benim doğum günümü kutlamayacak!” Ailesine de sıkı sıkı tembih etmiş: “Sakın özel bir şey yapayım demeyin.”Biz hiç dinler miyiz. İlknur’un arşivimizdeki bütün fotoğraflarını derledik, altına da Sezen Aksu’nun “Küçüğüm” şarkısını ekledik. Güzel bir klip hazırlayıp pastamızla Ziya önde ben arkada çaldık kapısını. Doğum günü çocuğumuz yatmış uyumuş akşamın erken saatinde :) Biz elimizde maytaplar, doğum günü pastasıyla üşüştük başına. Sen misin doğum günü kutlaması istemeyen. Dört’ken altı, altı’yken sekiz olduk. Küçük çaplı bir parti düzenledik :) İlknur Hanım iki defa pasta kesti bir gecede…

Kızım seneye kim sağ kim kala ! Oh olsun sana :) “İyi ki doğdum” diye yazmışsın ya teşekkür mektubuna; aynen katılıyorum!

KİTAP-LIK’ın Beklediğim Sayısı

Her yılın Şubat ayını iple çekiyorum çünkü, Kitap-lık dergisi Şubat sayılarında geleneksel olarak Şiir Yıllığı yayınlıyor. Apayrı bir çalışma, bir kitap olarak üstelik. Derginin 100. sayısı bende hayal kırıklığı yaşatsa da Baki Asiltürk, hazırladığı Şiir Yıllı 2006 ile çok iyi bir iş çıkarmış. Kitap-lık’ın 102. sayısında Sabahattin Ali‘nin 100. yaşı sebebiyle özel bir dosya da var.

Bugün Pazar, Kitap-lık için ideal ama geç kalınmış bir okuma günü. Bunun yanı sıra {bu kelime çok karıştırılır bu arada, ayrı yazılacak} pazar pazar ciddi kararlar aldım. Ne de olsa yarın okul açılıyor, yeni bir eğitim dönemi. Dedim ki, artık pazar günleri bilgisayarın yanından bile geçmeyeceğim. İnternete girmeyeceğim, bilgisayara dokunmayacağım. Bunu ileride cumartesi günlerine de yayacağım ve artık hiçbir haftasonu internetin i’sine elime sürmeyeceğim. {Benim için tutması zor bir söz.}

Akşam eve girdiğim gibi cep telefonumu kapatacağım. Geçtiğimiz aylarda bunu başarmıştım. Her başarı takdir edilmez, kızan arkadaşlarımdan biliyorum :) Hele ki, yatarken yatağın baş ucuna koyulan cep telefonlarından midem bulanıyor artık.

Son hafta iki gitar dersini astım. Çok ayıpladım kendimi ama baktım gidesim yok. Öğrenemiyormuşum gibi hissettim. Bir yılgınlık, bir boş vermişlik. Ama bu gün, devam etme kararı aldım. Başladığı işi yarım bırakmak, bana yakışmaz :) Yarın akşam gitar omuzumda, yoldayım yine; hazır Yaprak Dökümü dizi müziğinin üzerinde çalışmaya başlamışken…

Dün öğleden sonra taktım MP3’ü kulağıma, mahallenin etrafında daire çizdim. Yürüdüm yürüdüm ve yürümeyi ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Akşam da kuş gibiydim ne güzel. Spor gibisi yok. Yeni ders programım belli olsun, şu düzenli yürüyüşlerin elinden tutacağım yine.

Son yasak kararım. Bunu başarmak benim gibi çay tiryakisi biri için çok zor ama ciddi ciddi kafaya koydum: Akşamları çay içmek yok! Uykusuzluk ve kansızlık yapıyor. Üstelik sinir bir de… Uyku düzenim bozuluyor, yatakta dört dönüyorum. Ne işe yarıyor çay, aslında hiçbir işe.

61 GÜN ARADAN SONRA

Yıllar önceydi… Gönüllülük maceralarımızın ilk projesiydi… Ağrı’nın çocuklarıyla Aydın’ın çocuklarını mektuplaştırmayı düşünmüş, 8 ay süren bu büyük projeye KaRDeŞ MeKTuP Projesi demiştik.Bugün 10 Şubat Pazar. KaRDeŞ MeKTuP’ları taşıyan aynı kargo, bugün bana 14 kişinin mektubunu getirdi. Bir sosyal sorumluluk projesi, canım kardeşim Ziya‘nın sayesinde bambaşka bir boyutta asker ocağında bana yeniden NEFES oldu.

Canım ANNEM, biricik EFE’M İbrahim’im, canım yengem Seda Nur, minik civcivim HÜSS, sevgili yeğenlerim Mesut ve Ramazan, canım arkadaşım Hikmet, sevgili Yüksel Abim, canım kardeşimlerim Salih, Fatih, İlknur, Deniz, Ozan… Ve böylesine ince bir organizasyona önayak olan canım kardeşim Ziya’m…

Annemin mektubunu okumaya cesaret edemeyip, akşama sakladım ama herbirinizin mektubunu tek tek okudum. “Hayatımın en büyük sürpizi!” desem… Yaşadığım şaşkınlığı cümlelere döksem… Cümlelerinizden aldığım kuvveti, fotoğraflarınızdan duyduğum mutluluğu bir ifade edebilsem… Çoğunuzun hayatınızdaki ilk mektubu bu vesileyle bana yazıyor olmanız bile büyük bir gurur benim için. Bugün aldığım 14 mektup, şüphesiz ömrümün en özel hatıraları arasında yer alacak. Hepinizin ellerine ve yüreğine sağlık. Bu kargoya yetişmeyen ve bana önümüzdeki haftalarda ikinci bir mutluluk daha yaşatacak olan diğer mektupları da dört gözle bekliyorum. Ziya’nın isimlerini sakladığı yeni mektupların sahiplerine de şimdiden yürek dolusu teşekkürlerimi sunuyorum.

Askere gidişim çok ani oldu. Çok az insanla vedalaşabildim. Haber vermeden gidişimin en büyük -belki de tek sebebi- bu zorunlu ayrılıktan dolayı sevdiğim insanlarla vedalaşmaya cesaret edemeyişimdi. Ardımdan darılanlar olmadı değil. Bu konuda herkesten özür diliyorum.

Mektupların her birine tek tek yanıt vereceğim. Askerliğimin nasıl geçtiğini merak edip, burada ara sıra yazmamı isteyenlerin de hoş görüsüne sığınıyorum. 1 Haziran’da askerliğimle ilgili belli başlı ayrıntıları kaleme alacağım yazım dışında askerlik günlerime dair kesinlikle herhangi bir şey yazmayı düşünmüyorum. Beni allak bulak eden mektup sürprizi karşısında bu yazıyı ekleme gereği duydum. Şimdi 1 Haziran’a kadar yeniden susma zamanı benim için.

Yorumlarınızı ve özel mesajlarınızı okudukça mutlu oluyorum. Çarşı izinlerimdeki kısıtlı zamandan dolayı çok istediğim halde yorumlara cevap veremiyorum. Yeri gelmişken yorum sahiplerinden de bu sebeple özür diliyorum.

Hayatımın en farklı tecrübelerinden birini yaşadığım Elazığ‘daki 156 günlük maceramın sonunda 17 Mayıs’ta Aydın’a ayak basmanın ümidini paylaşıyorum hepinizle.

SAHİP OLAMADIKLARIM

Sevgili Evren, yaşım 35. İki yıl öncesine kadar doğru düzgün, aklı başında, okumuş, kültürlü veya okumamış bile olsa tecrübeli, görmüş geçirmiş bir büyüğümün olmaması çok da önemli değildi benim için. Biricik annemden başkası yoktu etrafımda akıl danışabileceğim. Ama onun da erişebileceği alan belli bir yere kadardı.

2 sene önce kötü bir hastalığın musallat olduğunu öğrendiğimde bana, aklımdaki sorulara kim cevap olacak diye tırmaladım beynimi. Kime tedavi olacağım, beni kim ameliyat edecek, sonrasında ne olacak, bu hastalığı bilen var mı, bir sürü soru… Olmadı… Yoktu.. Ne bir teyze, ne bir hala, ne bir dayı, ne bir amca, ne bir abla ne de aklı başında bir kuzen veya yeğen… Kimseler yoktu. (…) O ana kadar hiç bu denli hıçkırıklara boğularak ağladığımı hatırlamıyorum. Ağladığım şey aslında arzu ettiğim ama yakınlarımda olmayan şeyin bana tamamen yabancı birisinden gelmiş olması idi. Adını bilmediğim bir şey için sarıldık ağladık birbirimize. Sana içimi döktüm, belki de biraz üzdüm seni ama Hüss çok ama çok şanslı bir çocuk. Onun dünyasında hep aklı başında birileri olacak. El âlemden önce kendi yakınları olacak etrafında. Bunun nasıl bir nimet olduğunu anlaman için, yaptığın şeyin basit bir amcalık olmadığını anlaman için yazdım tüm bunları. (…) Ben seni anlıyorum ve yaptıklarını takdir ediyorum. Hüss de anlayacak, eli öpülesi amcasını hep takdir duygusu ve minnetle anacak. Sen her ne yapıyorsan çok iyi yapıyorsun. Benden söylemesi, sevgilerimle. [Adı Konulmamış Ziyaretçi]

İnsanın içinden öyle uzunlu kısalı cümleler geçiyor ki gün boyu. İçinden ya birini ya birkaçını çekip çıkarıyor, sözlere döküyoruz. Belki daha çoğunu ya da kimbilir daha azını yazıya aktarıyoruz. Biz, insanız! Ne acılar yaşıyor, neler hissediyor ve ne büyük sınavlardan geçiyoruz. Değil mi?

Annemin bir sözü vardır: “Birbirinin kötüsü, elin iyisine yeğdir”. Yirmi beş yıllık hayat tecrübem, aslında sizinkinin yanında adı anılmaması gereken bir tecrübe ama babamın ölümü gibi ağır bir yaşam tecrübesi bana, el-âlem dediklerimizin bazen akrabadan daha akraba olabildiklerini gösterdi.

Babamla birlikte çoğu akrabam da öldü benim için. Belki de bu yüzden Hüss‘e aslında amcadan çok “insan” olmaya çalışmam. Ben, bu yaşıma kadar hep başkalarının akrabalık ilişkilerini imrenmişimdir. Gerçeği değiştirme gücüm yok elimde. Sadece yaşanacak ileriki yıllarda, iyi bir amca olarak o özlediğim akrabalık ilişkilerinin temelini kurmaya çalışıyorum. Hüss’le yaşadığım her an, aslında hayatımda nelerin eksik olduğunu farkediyorum. Ve bu eksiklikleri kendim doldurmayı öğreniyorum. Az önce olduğu gibi…

CİN-ALİ

Sabah ingilizce kursundayım. Konu, What’s the matter?Interchange’in ünite başlıkları genelde böyle alakasız oluyor. Oysa asıl konu, yandaki resimden de anlaşılacağı üzere {aslında çok da anlaşılmıyor, farkındayım} uzuvlarımız. Yani el, kol, bacak vs gibi organlarımız :)

Öğretmen haydi, herkes bir yaratık çizsin dedi. Herkes dediği de topu topu üç kişiyiz. Ben, Nermin Hanım ve öğretmen :) Androit mi çizsem ne yapsam Allahım Yarabbimdiye düşünürken, zaten kopmuşum dersten, gribim nezleyim, feci halde hastayım… Aldım kalemi kağıdı elime, önce bir zamanların seven-up kahramanını çizdim. Baktım biz buna ingilizce kol bacak anlatacağız, bir de Cin-Ali çizdim altına. Tıpkı ilkokuldaki gibi…

Cin Ali dedim de, ilkokuldaki Cin Ali kitaplarım nerede acaba? Neden saklamamışım ki… Şimdi bulmayı çok isterdim ama atıldığından eminim. Hala elinde Cin Ali serisi olanlar varsa, birini bana bağışlasa… Ne büyük sevaba girecekler, bir bilseler :)