İftar Soframızı Huriye Teyzemize Taşıdık

Ramazan’ın ikinci haftası da iftarı yaşlıların ayağına götürmeye devam ettik. Yine yemekten tatlıya, meyveden ekmeğe kadar iftarlıklarımızı alıp, bir teyzemizin sofrasını şenlendirmeye çalıştık. Bu Cuma bize evinin kapılarını açan, iftarımızı kabul eden Huriye Teyzemizdi. Dün akşamki konumuz genelde “kim çocukken neyi yuttu, nasıl çıkarıldı” idi. Sevil’in dişçi koltuğundayken yuttuğu dolgu makinesi başlığını ve kargoyla biten macerasını duyunca kulaklarımıza inanamadık, gülme krizlerine girdik :)

Evine misafir olduğumuz yaşlılarla yaşadığımız iftarı kaleme alırken özel yaşamlarının ayrıntılarına girmemeye özen göstermekte fayda var. Ancak, birbirinden mükemmel iki evlada ve kendisine çok düşkün torunlara sahip Huriye teyzemizle güzel bir akşam geçirdiğimizi, güle oynaya sohbetler ettiğimizi belirtmek yeterli olacaktır. Önemli olan da gençliğin rüzgarına kapılıp etrafımızdaki yalnız yaşayan ya da yaşlılığıyla başbaşa kalan büyüklerimizi -en azından Ramazanlarda- ihmal etmememiz gerektiği mesajını verebilmek.

Üniversiteyi kazanan Fatih bu gece -tam da doğum günün olan 22 Eylül’de- Edirne’ye doğru yola çıkıyor. Biz de Ziya ile birlikte Fatih’in son gecesine misafir olduk. Sahura kadar oturup İlknur‘un birbirinden lezzetli böreklerini yedik. Artık bir üniversiteli olan Fatih, bundan böyle 4 yıllık bir Trakya Üniversitesi macerasına başlıyor. İnsan bir taraftan emeklerinin karşılığını alan Fatih için sevinirken diğer taraftan da artık eskisi gibi her istediğimizde bir araya toplanamayacak olmamızın can sıkıcı gerçeğine üzülüyor. Eğitim ve istikbal her şeyden önemli. Bu gece Fatih’i Edirne’ye doğru yolcu ederken, yepyeni güzel bir hayata ve yeni dostluklara da uğurlamış olmak için dua edeceğiz.

Hüss’ün Okula Alışma Günü

Sabah 9’da Hüss‘ün yeni okulundayız. O okuldan teyzem, abim, ben, Ziya ve İbrahim mezun olduk. Abim, mezun olduğu ilkokulda seneler sonra kendi çocuğunun da okuyacağını hayal eder miydi acaba? Sordum: Etmezmiş :)

Yeni anasınıfı 17 Eylül’e hazırlandığı için şimdilik normal bir sınıfta okula uyum sürecini tamamlayacak olan Hüss, tebeşirle ilk tahta deneyimini gerçekleştiriyor. Tahtaya “KÖAV” yazıyor. Söylediğine göre o, “öğretmen” yazmış oraya. Ufaklıkların “tebeşir” kelimesini bilmeyip “tutulan şey” diyerek tebeşiri kastettiklerini farkettim.

Canım kardeşlerimden bir tanesi, e-vren günlüğü’nün ilk MisAfiR KaLeM’i, Salihim gelmiş Konya’dan ailesiyle. Hasret gideriyoruz, öğretmenlikten radyo programcılığına kadar pek çok konuya dalıp çıkıyoruz. Her nedense bir türlü fotoğraf çekilmeyi beceremiyoruz gülmekten :)

Aydın, Kurtuluşunu Kutluyor!

Bugün 7 Eylül. Aydın’ın düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü. Sabahın erken saatlerinde abim, Ziya ve İbrahim, efe kıyafetleriyle donanıp resmi tören için hazırlanıyorlar. Hüss de son iki yıldır amcalarının izinde, resmi bayramlara efe kıyafetiyle katılıyor. Her yıl, basının ve halkın ilgi odağı olan bizim minik Efe, bu yıl da geleneği bozmayıp o çok sevdiği Türk Bayrağı elinde ön sıralardaki yerini alıyor. Belediye bandosu bu yıl görücüye çıkıyor ilk defa. Yeni ekip son derece şık kıyafetleriyle 7 Eylül törenlerinin havasına hava katıyor. Meydanda 3 farklı efe derneği boy gösteriyor. Tam bir görsel şölen. Aydın’ın kardeş kenti Tataristan Bugulma‘dan da misafirlerimiz var. Onlar da geçit törenindeki yerlerini almışlar. Zafer etkinlikleri çerçevesinde bir de tiyatro oyunu sergiliyorlar. Efeler resmi bayramlarda silah atmadan edemezler. Hele ki kurtuluş gününün tadı silah atmadıkça çıkmaz. Bu yıl bu alışkanlık, resmi makamlarca yasaklandı. Efeler resmi geçitte silah atmamaları konusunda defalarca uyarıldılar. Dikkatimden kaçmayan bir ayrıntı vardı: Kuvay-i Milliye ve Mücahidler Derneği Efeleri, hemen orada silahlarının ucuna siyah kurdele bağladı. Bunu neyi protesto etme amacıyla yaptılar, bilgi sahibi olamadım. 

En sağda bizim EFE. {Neredeyse “İbrahim” göbek adı oldu.} Efe kıyafetlerini giyince ihtişamıyla Aydın sokaklarını sallayan canım abim. O etnik görüntünün içindeki blogger kılıklı mavimsi şey, malum ben :) Ve solumda sosyolog kardeşim Ziya. {ZeRoN} Törenden sonra bütün ekip ege yemekleri yemeğe gittiğimiz sırada çekiliyoruz fotoğrafı. Dört kardeş bir arada yaşamamıza rağmen aynı karede yer almamız her zaman kısmet olmuyor.

Serüven-i The Island

Heyecanla bekledim, aylar öncesinden adı konulmuş başvurusu yapılmış The Island Ada Projesi‘ni. Zaman zaman yok ya, ne işim orada dedim; kimi zaman da Evren, hiç düşünme git!… Son güne kadar kararsızdım. Son aylarda yaşanan olumsuzlukları, hayatıma girip de çıkmayı bilmeyenleri unutabilmek için bir kaçıştı ıssız bir ada. Ben dahil çoğumuz farkında değildik, yeni bir doğuştu ADA hepimiz için. Ulusal Ajans projeleri içinde bir ilke, hepimizin yaşamında büyük bir iç yolculuğa şahit oldu Gölyazı halkı, haber ajansları, gazeteci ve televizyoncular. 12 gün boyunca yaşananlar vardı, bir de şahit olunmayan yaşananlar. Sanal alemin elektronik atmosferini böylesine uzun bir süre terketmek riskliydi. 2 gün yazı eklemeyince köpüren, yorumuna geç yanıt alınca küsen ziyaretçileri ihmal mi ediyordum? Sanırım en çok kendimi ihmal ediyordum ve Terzioğlu Adası‘nda hep kendimle baş başaydım. Hepimizin hayatını değiştireceğine inandığım The Island-ADA Macerası’nda gün gün tuttuğum notları, çekilen fotoğraf ve videoları yayınlamanın vaktidir şimdi:

20.08.2007 Pazartesi

13:00 otobüsüyle Bursa‘ya doğru yola çıkıyorum. Yol arkadaşım Merve. Akşamüzeri Bursa otogarındayız. Çağrı, Erdem ve Mine karşılıyor bizi. Sonra Bulgaristan ekibiyle buluşuyoruz. Gölyazı otobüsüyle köye doğru yola çıkıyoruz. Sandallarla adaya geçeceğiz. Köylüler kıyıdan meraklı gözlerle bizi seyrediyorlar. Basın mensupları etrafımızda. Dakikalar sonra karanlığın içinde göremediğimiz uzaktaki ADA’ya ayak basacağız. Hepimizde büyük bir heyecan. Köylülerin ıslık ve alkışları eşliğinde kamreların ışıkları rehberliğinde Ada’ya doğru yola çıkıyoruz. Nihayet Ada’dayız. Gece, kalacağımız çadırları kurmakla geçiyor. İtalyanlar gece geç saatte Ada’ya giriş yapıyorlar.

21.08.2007 Salı

Sabaha karşı binlerce sivrisineğin sesiyle gözümü açtım. Korkunçtu. Çadırı delip içeri girmeye çalıştıklarını düşünüp panik oldum. Telefonumu valizden çıkardım ancak şarjı yoktu. Üç muhabirle aynı çadırdaydım ancak hepsi horul horul uyuyordu. Sabah 8.30’da çadırımdan çıkıp Ada’yı gündüz gözüyle ilk defa gördüm. Bakımsız ama tamamen doğal bir ortamdaydık. Kahvaltıdan sonra tuvalet çukuru kazdım. Çukurun üzerine yerleştirdiğimiz prefabrik tuvaleti çok az insan kullandı. Akşamüzeri Gölyazı’ya çıktık. Ada’dan ilk ayrılışımız. Akşam kamp ateşi yakıp etrafında oturduk. Her ülkeden birer cümleyle kulaktan kulağaoyununu oynadık. Çok komikti. Mine’nin yardımıyla ilk videoblogu çektik.

22.08.2007 Çarşamba

Sabaha karşı soğuktan donuyorum. Plastik kaşık ve çatallar bitti, yemeği elimizle yemeye başladık. Nihayet kamp duşları ve duş çadırları geldi. Merve ve Erdem’le onları kurduk. Balıkçılar, öğlen yememiz için bize gölden tuttukları balıkları getirdiler. Kendileri temizleyip, hazırlayıp bize ikram ettiler. Akşamüzeri ilk banyomu yapabildim, resmen işkenceydi. Buz kırıcı oyunlar oynamaya devam ediyoruz. Akşam her ülkenin kendine özgü müzikleriyle oynayıp zıpladık. İlk defa annem ve Ziya ile konuşabildim. Bilgisayarımı hiç özlemediğimi farkettim.

23.08.2007 Perşembe

Çağrı, Bulgarlarla uçurtma yapıp uçurma iddiasına girdi. Peter çok farklı bir uçurtma yaptı. Çağrı’nınki de gösterişliydi. Ne var ki bizimkinin ipi sürekli koparken, Peter’in uçurtması bizi solladı.

Akşamüzeri tek başıma Ada’nın diğer tarafına geçip, güneşin batışını seyrettim. Yalnız kalmak büyük keyifti.

Akşam, Bulgaristan Kültür gecesiydi. Yemeği çok geç hazırladılar, açlıktan karnımıza ağrılar girdi.

 

24.08.2007 Cuma

Sabah büyük çöp poşetlerini aşağı gölün kıyısına taşıdım. Çöpleri bırakırken ilk defa su yılanı gördüm. 2-3 gündür çadırların yakınında yılan görüldüğü söyleniyordu. Öğleye doğru Star gazetesinden geldiler. Öğleden sonra ilk defa Bursa’ya doğru yola çıktık. Çağrıların evine gidip banyo yaptım. Ne büyük bir nimetmiş banyo :) Gölyazı’ya dönüşte bir alışveriş merkezine girip ihtiyaçlarımızı aldık. Dönüş yolunda Mila, Türk paralarında neden yazar ve şairlerimizin yer almadığını sordu. Bulgar paralarında hep yazar ve şairlerin resimleri yer alırmış. Şehirden aldığımız karpuzun birini gece at yedi :)

25.08.2007 Cumartesi

Artık 3 damacana suyumuz kaldı. Akşamüzeri yeni bir çadır kurduk ve geceyi yeni çadırda geçirdim.

Çağrı, ayrı bir çadıra geçmemi kendisine tepki olarak algıladı ama bunu şimdilik belli etmiyor. Akşam İtalyan Kültür gecesiydi. Muhteşem bir pizza ve spagetti hazırlamışlar. Hayatımda yediğim en lezzetli makarnaydı.

26.08.2007 Pazar
Haberlerde Bursa’ya iki üç gün çok fazla yağmur yağacağı söylenmiş.

Havada bulutlar var, aşırı rüzgar esiyor ve göl dalgalı. Gece şiddetli bir yağmura yakalanacağımıza dair içimde bir his var.

Bugünkü atölyeler de ingilizce ağırlıktaydı. Dil problemimden dolayı içine pek giremedim.

 

27.08.2007 Pazartesi

Sabaha karşı yağmurun sesiyle uyandık. Kızılay’ın afet çadırında kalıyoruz ama yağmuru geçirmesinden korkuyoruz. Sabah saçımı yıkamakla yetinebildim. Islak havlular imdadıma yetişiyor şimdilik. Öğleden sonra İtalyan ve Bulgarlar’la yakar top oynadık. Paulo, bize horoz ve timsah dövüşünü oynattırdı. Akşam Çağrılar’ın bize sürprizi vardı. Çadırın biri sinema perdesine dönüştürülmüştü. Bursa’dan getirilen projeksiyon ve dizüstü bilgisayarın sayesinde açık havada bir korku filmi seyrettik. Onun öncesinde 7. günü geride bırakmanın hüznüyle ikinci bir videoblog çektik sevgili Mine’nin yardımıyla. 

28.08.2007 Salı
Tekrar Bursa’dayız. Bu sefer daha çok gezip alışveriş yapmak için vaktimiz var. Ben yine banyo için Çağrılar’ın evindeyim :) Bursa’nın belli başlı yerlerini geziyoruz. Emir Sultan‘a hayran kaldım.

Akşam Türk Kültür gecesi. Kız isteme, kına gecesi gibi değişik aktiviteler yaptık. Eğlenceliydi. Kızlara kına yakıldı, erkeklere tesbih dağıtıldı.

29.08.2007 Çarşamba

Ritim hocasıyla davul çalmaya başladık.

Öğleden sonra TRT‘deki Gençlerin Avrupası programının ekibi geldi. Akşamüzeri müzik, dans ve ada gazetesi olarak 3 gruba ayrıldık. TRT ekibiyle eğlenceli dakikalar yaşıyoruz. Özellikle Nazır abiyle :)

30.08.2007 Perşembe

Issız bir adada olunca hangi günde olduğunu unutuyor insan. Birisinin aklına bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı olduğu geliyor. Şaşırıyoruz hepimiz. Dün de Abdullah Gül‘ün cumhurbaşkanı olduğunu öğrenmiştik. Böylesine önemli bir gelişme ve biz geriden takip ediyoruz.

Öğleden sonra Gölyazı’ya geçtik. TRT ekibi Bursa’ya döndü. Köyde gezip biraz fotoğraf çekildik. Gece Mila çağırdı. Elindeki karikatürü bana hediye etti. Ne diyeceğimi şaşırdım. Ada’da son gecemiz.

31.08.2007 Cuma

Sabah 07.10’da Mine’nin sesiyle açtık gözlerimizi. Valizleri hazırladım. 08.00 gibi sandallarla ADA’ya veda ettik. Ada’dan uzaklaşırken uzun uzun onu seyrettim. Küçücük adanın daha gezmediğim ne çok yeri varmış diye geçirdim içimden. Kim derdi ki Uluabat gölünde bomboş bir adaya geleceğim ve orada hiç tanımadığım yerli yabancı insanlarla 24 saatimi paylaşacağım. Hayatımın en farklı tecrübelerinden birini daha geride bırakıyorum. Hem de ıssız bir adada… İstanbul’a doğru yola çıkıyorum. Issız bir adadan ıssız kalması mümkün olmayan devasa bir metropole gidiyorum…

Bu Konuda 128 Fotoğraf Var:

İMAMKÖY KAÇAMAĞI

Akşamüzeri İmamköy yollarındayız. Efe‘nin şoförlüğünde annem, Seda, Ziya ve Hüss’le atladık bizim turuncu Abdi’ye soluğu İmamköy Ilıcası’nda aldık. Bugün ÖSS varmış, üstüne üstlük babalar günüymüş kimin umurunda. Dört duvarın, beton evlerin içinde ömrümüz kısaldıkça kısalıyor, hem bizde klima başağrısı yapıyor :) Annem otu böceği, köy ortamlarını pek sever. Bir vadinin ortasındaydı gittiğimiz yer. Yemyeşil bir otam, kocaman ağaçlar :) Dere kenarına kurulmuş masalar, derenin içinde balıklar, yengeçler, su kaplumbağaları… Harika bir ortam. Bir ara yengeç avına çıktım, burcum da yengeç olunca bir adet yengeç yakalayıp evde besleme telaşına düştüm. Küresel ısınmayı bahane edip, bu fikrimden vazgeçtim gibi görünse de asıl sebep yengeci neyle besleyeceğimi bilemememdi :) Yedik içtik bit gibi şiştik derken, bir ailenin evine konuk olduk. Evde yok yok. Bıldırcınlar, onlarca ördek, yavru kediler, köpekler, böğürtlenler, papaz erikleri vs. Doğaya doyum olmuyor, gece yarısı eve döndük ama sık sık da kaçamıyoruz bir yerlere ailecek. Bugün bahaneyle bütün elektriğimizi atmış olduk.

Erken Doğum Günü :)

Birkaç gün önceden Deniz, bugün için hepimizi çaya çağırdı. {Biz derken ben, Ziya, Fatih, İlknur} Bugün de sabah 9’dan 14’e kadar dersim var. Yeni hocamızla tanıştık ilk defa. Rehberlik dersine giriyor, çok eğlenceli birisi. Haliyle ders de çok neşeli geçti. Dersten sonra ben de bir yorgunluk, bir uyku… Her öğlen mutlaka uyumaya alışkın olunca bünyem, biyolojik dengem sarsıldı haliyle. Hava çok sıcak, ta dağın tepesinden güneşin bağrında yürüyerek aşağı iniyoruz. Küresel ısınma karşısında son derece savunmasız yani.

“Evren git eve, üstünü başını değiştir, duş al, devir kafayı yat uyu” dedim. Bu yorgunlukla Denizler de keyfim olmayacaktı zaten. Esnemekten iki çift laf edemeyecektim :) Davete icabet etmek gerek, eve uğrayıp üstümü değiştirip, Hüss‘ün de elinden tutup soluğu Denizler de aldım. Meğer Ziya ve Deniz; Deniz’in kardeşi Ozan ve benim için sürpriz doğum günü hazırlamışlar. Ozan’la ben aynı gün doğumluyuz. Başka birini de tanımadım zaten benimle aynı gün doğan :) Deniz öyle güzel profiterol yapıyor ki, yerken kendimden geçiyorum. Ozan’la ikimiz profiterolü çok seviyoruz diye, doğum günü pastamızı da ondan yapmış Deniz. Üzerine de iki mum… Üfleye üfleye bir hal olduk mumları. Ozan aşka geldi, bana üfleyecek mum bırakmadı. Yaktık üfledik, yaktık üfledik.

Amma uzattım konuyu. 12 gün önceden kutlanan bir doğum günü olayını yazacaktım bir iki cümle, çenem düştü yine :) İyi ki varsınız çocuklar!

Aydın Liseli Olmak

1995 yılında Aydın Lisesi bahçesindeki ilk günümü unutamıyorum. Bana korkunç gelmişti. Allahım bu 3 yıl geçer mi acaba demiştim. Üzerinden kaç tane 3 yıl geçti… O zaman müdür Beyhan Erdoğan‘dı. Bir de beyaz büyük bir köpeği vardı okulun. Beyhan Bey her sabah bizimle konuşurken o köpek de müdürün yanında hazır bulunurdu.

Mezun olduğum lisede geçen dönem staj yapma gibi bir şansım oldu. Bugün de Aydın Lisesi mezunları pilav gününe katıldık Ziya ve Fatih‘le. Tabi aramızda korsan katılımcılar da yok değildi. Pilav ve ayran dağıtımını duyan bazı arkadaşlarımız soluğu Aydın Lisesi bahçesinde aldığı gibi, bir de bizimle aynı masaya oturdular :) Üstüne üstlük bizimle beraber fotoğraf bile çekildiler :)

Bir ara mezunlar derneği başkanıgerekirse Ankara’ya kadar çıkar Aydın Lisesi’ne girişin sınavla yapılmasını bastırırız dedi. Yok artık daha neler.Aydın Liseli olmak bir ayrıcalıktırsöylemini abartmanın hiçbir anlamı yok. O kadar da ayrıcalıklı bir yapıya sahip olmak ne kadar doğru, tartışılması gereken bir konu…