Bir Anchorman Denemesi

Çankırı‘daki “Dünyanın Tadı: TUZ” Avrupa Birliği Eylem 3.1 Projesinde gizli saklı çektiğimiz haber bülteni görüntülerini daha önce iki bölüm halinde yayınlamıştım. Ancak o görüntülerde çok önemli bir eksik vardı: Yüzbinlerce insanın önünden bağlanan muhabirimiz Merve Öztaş :) Merve’nin bende olmayan bu görüntüleri geçen haftalarda Taner’in yolladığı proje dvd’sinde çıkınca yeni bir güncelleme yaptım. Gülmekten çekimleri yarıda kesmiş, onlarca tekrar yapmak zorunda kalmıştık. Görüntülerde geçen siyasi partinin seçim mitingini malzeme olarak kullanmak isteyip, proje ekibinden 15 dakikalık izin istediğimizde yüzümüze tuhaf tuhaf bakmışlardı. Evrenlerin o partinin mitinginde ne işi olabilirdi ki?dedikoduları arasında biz asıl amacımız için kolları sıvamıştık. Ve çevredekilerin şaşkın bakışları arasında profesyonel gazeteci edasıyla bu amatör ruhlu haber bültenimizi hazırlamıştık: 

Serüven-i The Island

Heyecanla bekledim, aylar öncesinden adı konulmuş başvurusu yapılmış The Island Ada Projesi‘ni. Zaman zaman yok ya, ne işim orada dedim; kimi zaman da Evren, hiç düşünme git!… Son güne kadar kararsızdım. Son aylarda yaşanan olumsuzlukları, hayatıma girip de çıkmayı bilmeyenleri unutabilmek için bir kaçıştı ıssız bir ada. Ben dahil çoğumuz farkında değildik, yeni bir doğuştu ADA hepimiz için. Ulusal Ajans projeleri içinde bir ilke, hepimizin yaşamında büyük bir iç yolculuğa şahit oldu Gölyazı halkı, haber ajansları, gazeteci ve televizyoncular. 12 gün boyunca yaşananlar vardı, bir de şahit olunmayan yaşananlar. Sanal alemin elektronik atmosferini böylesine uzun bir süre terketmek riskliydi. 2 gün yazı eklemeyince köpüren, yorumuna geç yanıt alınca küsen ziyaretçileri ihmal mi ediyordum? Sanırım en çok kendimi ihmal ediyordum ve Terzioğlu Adası‘nda hep kendimle baş başaydım. Hepimizin hayatını değiştireceğine inandığım The Island-ADA Macerası’nda gün gün tuttuğum notları, çekilen fotoğraf ve videoları yayınlamanın vaktidir şimdi:

20.08.2007 Pazartesi

13:00 otobüsüyle Bursa‘ya doğru yola çıkıyorum. Yol arkadaşım Merve. Akşamüzeri Bursa otogarındayız. Çağrı, Erdem ve Mine karşılıyor bizi. Sonra Bulgaristan ekibiyle buluşuyoruz. Gölyazı otobüsüyle köye doğru yola çıkıyoruz. Sandallarla adaya geçeceğiz. Köylüler kıyıdan meraklı gözlerle bizi seyrediyorlar. Basın mensupları etrafımızda. Dakikalar sonra karanlığın içinde göremediğimiz uzaktaki ADA’ya ayak basacağız. Hepimizde büyük bir heyecan. Köylülerin ıslık ve alkışları eşliğinde kamreların ışıkları rehberliğinde Ada’ya doğru yola çıkıyoruz. Nihayet Ada’dayız. Gece, kalacağımız çadırları kurmakla geçiyor. İtalyanlar gece geç saatte Ada’ya giriş yapıyorlar.

21.08.2007 Salı

Sabaha karşı binlerce sivrisineğin sesiyle gözümü açtım. Korkunçtu. Çadırı delip içeri girmeye çalıştıklarını düşünüp panik oldum. Telefonumu valizden çıkardım ancak şarjı yoktu. Üç muhabirle aynı çadırdaydım ancak hepsi horul horul uyuyordu. Sabah 8.30’da çadırımdan çıkıp Ada’yı gündüz gözüyle ilk defa gördüm. Bakımsız ama tamamen doğal bir ortamdaydık. Kahvaltıdan sonra tuvalet çukuru kazdım. Çukurun üzerine yerleştirdiğimiz prefabrik tuvaleti çok az insan kullandı. Akşamüzeri Gölyazı’ya çıktık. Ada’dan ilk ayrılışımız. Akşam kamp ateşi yakıp etrafında oturduk. Her ülkeden birer cümleyle kulaktan kulağaoyununu oynadık. Çok komikti. Mine’nin yardımıyla ilk videoblogu çektik.

22.08.2007 Çarşamba

Sabaha karşı soğuktan donuyorum. Plastik kaşık ve çatallar bitti, yemeği elimizle yemeye başladık. Nihayet kamp duşları ve duş çadırları geldi. Merve ve Erdem’le onları kurduk. Balıkçılar, öğlen yememiz için bize gölden tuttukları balıkları getirdiler. Kendileri temizleyip, hazırlayıp bize ikram ettiler. Akşamüzeri ilk banyomu yapabildim, resmen işkenceydi. Buz kırıcı oyunlar oynamaya devam ediyoruz. Akşam her ülkenin kendine özgü müzikleriyle oynayıp zıpladık. İlk defa annem ve Ziya ile konuşabildim. Bilgisayarımı hiç özlemediğimi farkettim.

23.08.2007 Perşembe

Çağrı, Bulgarlarla uçurtma yapıp uçurma iddiasına girdi. Peter çok farklı bir uçurtma yaptı. Çağrı’nınki de gösterişliydi. Ne var ki bizimkinin ipi sürekli koparken, Peter’in uçurtması bizi solladı.

Akşamüzeri tek başıma Ada’nın diğer tarafına geçip, güneşin batışını seyrettim. Yalnız kalmak büyük keyifti.

Akşam, Bulgaristan Kültür gecesiydi. Yemeği çok geç hazırladılar, açlıktan karnımıza ağrılar girdi.

 

24.08.2007 Cuma

Sabah büyük çöp poşetlerini aşağı gölün kıyısına taşıdım. Çöpleri bırakırken ilk defa su yılanı gördüm. 2-3 gündür çadırların yakınında yılan görüldüğü söyleniyordu. Öğleye doğru Star gazetesinden geldiler. Öğleden sonra ilk defa Bursa’ya doğru yola çıktık. Çağrıların evine gidip banyo yaptım. Ne büyük bir nimetmiş banyo :) Gölyazı’ya dönüşte bir alışveriş merkezine girip ihtiyaçlarımızı aldık. Dönüş yolunda Mila, Türk paralarında neden yazar ve şairlerimizin yer almadığını sordu. Bulgar paralarında hep yazar ve şairlerin resimleri yer alırmış. Şehirden aldığımız karpuzun birini gece at yedi :)

25.08.2007 Cumartesi

Artık 3 damacana suyumuz kaldı. Akşamüzeri yeni bir çadır kurduk ve geceyi yeni çadırda geçirdim.

Çağrı, ayrı bir çadıra geçmemi kendisine tepki olarak algıladı ama bunu şimdilik belli etmiyor. Akşam İtalyan Kültür gecesiydi. Muhteşem bir pizza ve spagetti hazırlamışlar. Hayatımda yediğim en lezzetli makarnaydı.

26.08.2007 Pazar
Haberlerde Bursa’ya iki üç gün çok fazla yağmur yağacağı söylenmiş.

Havada bulutlar var, aşırı rüzgar esiyor ve göl dalgalı. Gece şiddetli bir yağmura yakalanacağımıza dair içimde bir his var.

Bugünkü atölyeler de ingilizce ağırlıktaydı. Dil problemimden dolayı içine pek giremedim.

 

27.08.2007 Pazartesi

Sabaha karşı yağmurun sesiyle uyandık. Kızılay’ın afet çadırında kalıyoruz ama yağmuru geçirmesinden korkuyoruz. Sabah saçımı yıkamakla yetinebildim. Islak havlular imdadıma yetişiyor şimdilik. Öğleden sonra İtalyan ve Bulgarlar’la yakar top oynadık. Paulo, bize horoz ve timsah dövüşünü oynattırdı. Akşam Çağrılar’ın bize sürprizi vardı. Çadırın biri sinema perdesine dönüştürülmüştü. Bursa’dan getirilen projeksiyon ve dizüstü bilgisayarın sayesinde açık havada bir korku filmi seyrettik. Onun öncesinde 7. günü geride bırakmanın hüznüyle ikinci bir videoblog çektik sevgili Mine’nin yardımıyla. 

28.08.2007 Salı
Tekrar Bursa’dayız. Bu sefer daha çok gezip alışveriş yapmak için vaktimiz var. Ben yine banyo için Çağrılar’ın evindeyim :) Bursa’nın belli başlı yerlerini geziyoruz. Emir Sultan‘a hayran kaldım.

Akşam Türk Kültür gecesi. Kız isteme, kına gecesi gibi değişik aktiviteler yaptık. Eğlenceliydi. Kızlara kına yakıldı, erkeklere tesbih dağıtıldı.

29.08.2007 Çarşamba

Ritim hocasıyla davul çalmaya başladık.

Öğleden sonra TRT‘deki Gençlerin Avrupası programının ekibi geldi. Akşamüzeri müzik, dans ve ada gazetesi olarak 3 gruba ayrıldık. TRT ekibiyle eğlenceli dakikalar yaşıyoruz. Özellikle Nazır abiyle :)

30.08.2007 Perşembe

Issız bir adada olunca hangi günde olduğunu unutuyor insan. Birisinin aklına bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı olduğu geliyor. Şaşırıyoruz hepimiz. Dün de Abdullah Gül‘ün cumhurbaşkanı olduğunu öğrenmiştik. Böylesine önemli bir gelişme ve biz geriden takip ediyoruz.

Öğleden sonra Gölyazı’ya geçtik. TRT ekibi Bursa’ya döndü. Köyde gezip biraz fotoğraf çekildik. Gece Mila çağırdı. Elindeki karikatürü bana hediye etti. Ne diyeceğimi şaşırdım. Ada’da son gecemiz.

31.08.2007 Cuma

Sabah 07.10’da Mine’nin sesiyle açtık gözlerimizi. Valizleri hazırladım. 08.00 gibi sandallarla ADA’ya veda ettik. Ada’dan uzaklaşırken uzun uzun onu seyrettim. Küçücük adanın daha gezmediğim ne çok yeri varmış diye geçirdim içimden. Kim derdi ki Uluabat gölünde bomboş bir adaya geleceğim ve orada hiç tanımadığım yerli yabancı insanlarla 24 saatimi paylaşacağım. Hayatımın en farklı tecrübelerinden birini daha geride bırakıyorum. Hem de ıssız bir adada… İstanbul’a doğru yola çıkıyorum. Issız bir adadan ıssız kalması mümkün olmayan devasa bir metropole gidiyorum…

Bu Konuda 128 Fotoğraf Var:

Evren Ana Haber Bülteninde

Tamam biliyorum, çok yerde yazıp söylemişimdir: Gözüm Ali Kırca‘nın koltuğunda, diye. Aşağıdaki videonun bu hayalimle yakından uzaktan bir alakası yoktur, öncelikle bunun altını çizmek istiyorum :) Çankırı‘daki Dünyanın Tadı: TUZ projesinin son günü katılımcı arkadaşlara seyrettirmek için komik bir şeyler yapalım dedik. Berkay’la ilgili videoların yanına bir reklam bir de ana haber bülteni eklemeye karar verdik. Tuz Projesi’ni dozunu kaçırmadan dalgaya almaya çalıştık ve çekimler sırasında gülmekten ikiye yarıldık ki sabaha zor toparlanıyorduk :) Şimdi aşağıdaki ilk video Erdinç tarafından, Merve’nin megapikseli düşük (!) fotoğraf makinesiyle çekiliyor. {Bütün görüntüler tek bir videoblogta birleştirildi. Bkz. aşağıda} Kendisi ve Duygu da kameranın arkasında kıs kıs gülüyorlar. Nihayet 5. denemede olayı bitiriyoruz :) 

Muhaberimiz Merve Öztaş’a meydanda bağlandığımız görüntü elimdeki cd’lerde çıkmayınca aradaki bağlantıyı bir fotoğraf karesiyle sağlamaya çalışıyorum :) Ana Haber Bültenimizin 2. Bölümü ertesi gün çekildi. Arkadaki Tuz Tv ambleminin olmayışından ve kıyafetimin farkılılığından anlaşılıyordur :) Çekimlerde gülmekten öyle çok vakit kaybı yaşıyorduk ki artık yanlış da konuşsak, gülsek de kesmeyip devam etmeye karar verdik. Asmalı Konak muhabbetine de değinmek istiyorum. Çankırı’da akşam yemeği için Asmalı Konak isminde muhteşem bir yere gittik. İşletme sahibine önceden haber verilmesine rağmen gece yarısı gözlemelerimize kavuşabildik ve o satten sonra yemek yesek de yemesek de farketmiyordu. Çünkü sinirler iyice gerilmişti :) İşte, resmen proje şebeğine döndüğümüz son görüntüler: 

Çankırı Günlüğü

Uzun soluklu bir Eylem 3 Gençlik Projesine uzun soluklu bir “ara” verdiğimin farkındayım. Dolu dolu bir projenin ardından Aydın’ın kavurucu sıcağına, yüksek lisansın vakit alan derslerine alışmak zor oldu. Nihayet az önce bütün enerjimi toplayıp, Çankırı Günlüğü’nü tutmayı başarabildim :) 

Tadımız Tuz’umuz
Yerine Geldi!

Dünyanın Tadı:TUZ projesinin koordinatörü sevgili Taner, kardeşleri Sibel, Mithat ve yakın arkadaşı Mikâil ile öyle güzel bir program hazırlamış ki, karşılaştığım kültürel çeşitliliğin arasında başım döndü. Serbest zamanımız öylesine azdı ki, durup her günün ayrı ayrı notunu almakta zorlandım. Oteldeki odalarımızda sabaha kadar süren sohbetler ve eğlenceler, bütün günün yorgunluğunu silip götürüyordu. Her projede ya da proje eğitiminde olduğu gibi yine “kendimiz gibi insanlar”la karşılaşmış olmanın tadını çıkarıyorduk.

Çankırı’ya doğru yola çıkarken herkes gibi kurak, çorak, bomboş bir şehre gittiğimi hayal ediyordum. Öyle ki Çankırı’da 3 yıldızlı bir otelde kalacağımızı duyunca şaşırmıştım. Projenin 6. günü yapılan toplu değerlendirmede bütün arkadaşlarımın da dile getirdiği ortak bir itiraf vardı: Biz Çankırı’ya kötü önyargılarla gelmiştik. Dünyanın Tadı:TUZ projesinin amaçlarından biri de bu önyargıyı kırmak, dünyanın ikinci büyük kaya tuzu mağarasını bir Avrupa Birliği Projesi çerçevesinde tanıtmak ve bu vesileyle gönüllü turizm elçileri kazanabilmekti.

5 gün boyunca süren bir Çankırı keşfindeydik. Tarihi Çamaşırhane, bizim Çankırı ile kucaklaştığımız ilk mekandı. Dr. Rıfkı Kamil Urga Çankırı Araştırmaları Merkezi haline getirilen eski bir Çankırı Konağını ve Yârenler evini gezdik. Çivitçioğlu Medresesi‘nde muhteşem bir ney dinletisitaşmescityle karşılandık. Taşmescit‘e çıkıp Çankırı’ya tepeden baktık. Bir taraftan Çankırı’nın tarihi yerlerini gezerken diğer taraftan da alanında uzman kişilerden Alternatif Turizm, Çankırı’nın tarihi ve tuz’un sağlık açısından önemi konularında bilgiler aldık. Günlerdir adından söz edilen ve Türkiye’nin dört bir yanından gönüllüyü Çankırı’da buluşturan Kaya Tuzu Mağarısı‘na apayrı bir heyecan içinde giriş yaptık. Tek kelimeyle muhteşemdi. İnsanı ürperten, yerin 150 metre altında büyüleyici bir dünyaya sahipti Kaya Tuzu Mağarası. Yerel yönetimler bu mağarayı turizme -özellikle de astım hastalığına olumlu etkileri sebebiyle- sağlık turizmine açmayı planlıyor. Beni en çok etkileyen gezilerden biri kesinlikle Ilgaz Dağı oldu. Birkaç yıl içinde çok önemli bir kayak merkezi haline getirilmesi planlanan Ilgaz, güzelliğiyle aklımı başımdan aldı.

Proje programında yemekler özellikle Çankırı’ya özgü tatlardan seçilmişti. Ben, Merve ve Yıldırım projenin “doymak bilmez” katılımcılarıydık. Her yemekte göze batar olunca artık üçümüz bir arada oturur olduk :) O kadar çeşitli ikramlar vardı ki, artık neler yediğimi hatırlamakta güçlük çekiyorum. Asmalı Konak‘taki gözleme faciası dışında beslenme konusunda her şey kusursuzdu :) Her şey dolu dolu ilerlerken Duygu, Merve ve Erdinç‘le gece gündüz Tuz Tv çekimleri yaptık :) Digiturk reklamını Tuz’a uyarlayıp, bütün herkesi bir odaya hapsedip saatlerce deneme çekimleri yaptık. Hiç bu kadar şebeklik yaptığımı ve bu rezilliğimi onlarca insana seyrettirdiğimi hatırlamıyorum. Hatırlamıyorum çünkü ilk defa böyle bir şeye cesaret ediyorum :)

Çankırı’da değerlendirilmeyi bekleyen çok fazla tarihi yapı var. Büyük çoğunluğu da yerel yönetimlerin bilinçli adımları sayesinde günümüze kazandırılmış. Zengin bir kültürel mirasa sahip bu şehirden ayrılırken ardımda çok güzel anılar ve arkadaşlar bıraktım. Taner’i, kardeşleri Sibel’le Mithat’ı ve Mikâil’i tebrik etmemek mümkün değil. Katılımcıların büyük çoğunluğu öğretmendi ve hep şunu söyledim: Böyle güzel öğretmenlerle aynı yerde görev yapacağımı bilsem, hiç düşünmeden öğretmen olurdum :)
Bu konuyla ilgili 122 fotoğraf var

Ankara ve Çankırı’dayım

02 – 08 Temmuz tarihleri arasında Avrupa Birliği Gençlik Projesi Eylem 3 kapsamındaki Türkiye’nin en büyük kayatuzu mağarası Çankırı Tuz Mağarası merkezli Dünyanın Tadı= TUZ projesi için Çankırı’da olacağım. 5 gece 6 gün sürecek projenin gün gün detaylarını ve ilk Ankara ziyaretimi Aydın’a döndükten sonra paylaşacağım. Bu zaman zarfında yorum ve mesajlara yanıt veremeyeceğim için de özür diliyorum :(

Sıra Dışı Bir AB Projesi

Ulusal Ajans, Şubat ve Nisan ’07 AB Proje başvuruları değerlendirme sonuçlarını açıkladı. İçlerinde öyle bir proje var ki, böylesi şimdiye kadar ne duyuldu ne görüldü: The Island – ADA!Proje, bu ayın başında Çok Çeşitliyiz atölye çalışmalarına katıldığım Genç Platform ekibinin son derece yaratıcı fikirlerinden ortaya çıkmış. Bursalı gençler,bir AB Projesi yapalım; kültürümüzü Avrupalı gönüllülere tanıtalım; biz de onların kültürleriyle tanışalım ama bunu en akıl almaz şekilde nasıl yapalım? demişler ve işte Eylem 1.1 kapsamında The Island – ADA Projesini ortaya çıkarmışlar. İtalya, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye’den 8’er gönüllünün katılacağı proje, Mudanya’da bir işadamına ait ıssız bir adada tam 11 gün (20-31 Ağustos tarihleri arasında) sürecek. Yaklaşık 15 Bin Avro’luk bir bütçesi bulunan projenin kabul edilmesinin ardından 20 kişilik bir ekip kolları sıvamaya başlamış bile. Tamamen teknolojiden uzak bir şekilde farklı kültürler arasında iletişimin, kültür alışverişinin sağlanmasının amaçlandığı The Island-ADA’da küçük sebze bahçeleri hazırlanıyor. Bunun yanında her ihtimale karşılık beslenme anlamında bir de sponsorları var. Jandarma 24 saat Ada güvenliğini, özel bir sağlık kuruluşu da 11 gün boyunca proje gönüllülerine hem adada hem de ilçe merkezinde sağlık desteği sağlayacak. Gölyazı belediyesi de projeye tam destek veriyor.

The Island – ADA, daha başvurusu kabul edilmeden içeriğiyle öyle ilgi çekti ki İstanbul’dan VTR ajans 11 gün boyunca projenin belgeselini çekmeyi teklif etti. Sürekli atölye çalışmalarıyla Avrupalı gönüllülerin birbirlerini yakından tanımaları, kültürlerini keşfetmeleri sağlanacak, belli günlerde Bursa şehir merkezine geziler düzenlenecek ve Gölyazılı gençlerle 1 günlük bir festival gerçekleştirilecek.

Çok ses getireceğe benzeyen bu sıra dışı AB projesine ben de davetliyim. O tarihlerde yer almayı çok istediğim The Island – ADA’ya herhangi bir aksilik durumunda katılamasam da, 11 gün boyunca projenin en yakın takipçilerinden biri olacağım. Genç Platform’daki arkadaşlarımı böylesine bir projeye imza attıkları için kutluyor, başvuruları kabul edildiği için de tebrik ediyorum :)