Aydın’ı İzmir’le Aldatmak İstiyorum!

Aydın‘da at sırtında, İzmir‘de mavi ege’nin sularında aynı türküler söylendi; aynı kurşunlar sıkıldı aynı düşmana.

“Ya Allah!” dedi Milli Mücadele’nin Efe‘si. “Bismillah!” diye ekledi İzmir’in Hasan Tahsin‘i. Ve kurşunlar sıkıldı tutsaklığa!

Şimdi ben dağlarından yağ, ovalarından bal akan Aydın‘ı aldatmak istiyorum Ege’nin incisi İzmir‘le; denize dökülen düşmana inat!

 —

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

Gün Görmeyen Ülkenin Güngören’i Kan Ağlıyor

Aynen böyle diyordu Kanal 1 Ana Haber Bülteninde: “Yıllardır gün görmeyen ülkenin Güngören’i bugün kan ağlıyor!” Bulunduğumuz coğrafi koşulların, sahip olduğumuz zenginliklerin faturasını ağır ödüyoruz milletçe. Böyle geldi, böyle gidiyor. Ne terör bırakıyor yakamızı ne de diğer dünya ülkelerinin entrikaları. Cuma’dan bu yana yaşadıklarımın hangisini bloga taşıyacağımın kararını veremezken, İstanbul’da patlayan 3 bombanın yüreğimizdeki tesirine değinmemek olmazdı. Hakkari’de, Adana’da, Trabzon’da ya da İstanbul’da da patlasa, adeta hepimizin evinde patlıyor o bombalar. Ateş düştüğü yeri yakıyor elbet ama ateş her düştüğünde Türk miletinin canı da acıyor. Bu ülkenin çok sancılı bir dönemden geçtiği kesin. Bütün bu sıkıntıların büyük bir ferahlığa gebe olduğuna dair inancımı kaybetmek istemiyorum.

Cumartesi sabahı İzmir’deyim. Saat 10.30’da İzmir Ekonomi Üniversitesi‘ndeyim. Çok düzenli, pırıl pırıl ve biraz da İngilizce yüklü bir üniversite. Saat 14’te teleferiğin tellerinin gölgesindeki Balçova’dan ayrılıyorum.

Alsancak… Murat‘la İzmir’de ilk defa buluştuğumuz cami… Hemen bu vesileyle Murat’a bir telefon… Ve İzmir kömürde sandviç… Adı öyle olsa da, ben bunu ilk Denizli’de Fatih’in sayesinde keşfetmiş, müptelası olmuştum. Kömürde Sandviç’e bir de kumru derler bizim Aydın’da. Lezzeti hamburgere 10 basar :) {sandüviç ya da sandiviç değil, sandviç}

Sevinç pastanesi… İzmirli olmak, İzmir’de yaşıyor olmak gerekmez Sevinç Pastanesi önünde birini beklemek için. Kainatta bir tek uzaylı dostlarımız kalmıştır sanırım Sevinç Pastanesi önünde biriyle buluşmayan :)

Kadrajda Evren Aydın var… Sonra objektifte, Canon’un önünde arkadasında, sobetin içinde, paylaşımın merkezinde, samimiyetin deklanşöründe de Evren var. Aynı isimdeyiz, aynı model fotoğraf makinesini kullanıyoruz, üstelik bunları aynı dönemde aldık. Benim soyadım İzmir değil ama onunki Aydın. Yani bu kadar ortak yönümüz var :)

Bu arada hayatımda tanıdığım ilk Evren, 2004 yılında İstanbul’da Gençlik Konseyindeki Evren Ergeç‘ti. 4 yıl tekti. Askerde Evren Berkay‘la tanıştım. Benim 24 kısa dönem arkadaşımdan biriydi. İkinci Evren’le de gayet iyi anlaşıyorum. Nolduysa bu askerden sonra oldu zaten. Hayatımda bir Evren patlaması yaşadım. Evren Berkay’ı, bu yazının konusu Evren Aydın takip etti. Hemen ardından da gönüllü koordinatörü dördüncü Evren’le tanıştım Aydın’da :) Nadir bulunan bir isim olduğu için midir nedir, sayısı ve niteliği önemli oluyor adaşların :) İsmimi çok seviyorum, benimle aynı ismi taşıyanları seviyorum, ismimi sevip beni sevenleri de… :)

Bol fotoğraflı, bol sohbetli, Kızlar Ağası Hanı‘nın dalgın kızından Kemalpaşa‘nın şovalyesine kadar bol konulu İzmir’in deniz kokusunun yanında Yasemin Hanım’ın paylaşımları, “akıllandım” diyen arkadaşımın cümleleri ve hemen ardından İbrahim Meriç‘in konuşmaları beni öylesine derinden etkiledi ki… e-vren günlüğü’nün 4. yılı beraberinde ne çok gerçeği ve güzelliği beraberinde getirdi. Haftasonunun unutulmazlığı “dost”ların varlığı sayesindeydi.


Fotoğraf: Evren Aydın Mekan: Kızlarağası Hanı Tarih: 26.07.2008

Asker Arkadaşı Buluşması

En son Aralık 2007’de gitmiştim İzmir’e. Bugün asker arkadaşım Kasım, ailesiyle İzmir’e geliyordu ve “burnumun dibine kadar gelmişken” kendisini görmesem olmazdı. Kasım’ın kardeşi Dokuz Eylül Üniversitesi’nden mezun oluyordu ve bugün kep töreni vardı. Karşıyaka Mavişehir’deki Kent Spor Salonunda buluştuk Kasım’la.

Askerden sonra buluşup görüştüğüm ilk arkadaşım oldu kendisi :) İzmir’in -özellikle de Mavşehir’in- güzelliğine Kasım’la birlikte bir kere daha hayran olduk. Ah bir de şu karenin çekilme aşaması var ki Aydın’a yarım yamalak dönmeme sebep oldu. Ah Kasım, ne büyük bir olaya vesile oluyordun ta İstanbullar’dan İzmir’e gelerek :)

ASKER GÜNLÜĞÜ

Elazığ‘da geçen 156 gün… Koca bir kış… Bir Aydınlı olarak 27 yıl güneşin bağrında yaşayagelmişken, kar’ın, fırtınanın -15’lerin altında saatlerce kalmak… Kimine göre “vatanı beklemek”, kimine göre “vatan borcu ödemek…” Kimilerine göre de “sizinki de askerlik mi?” Dostluklar, paylaşımlar, gurbet, hüzün ve küçük şeylerden dahi mutlu olabilmeyi öğrenmek… Bütün “poşet”lere inat, Mehmetçik olabilmek; sabretmek…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bize uygun gördüğü 156 günlük bu kutsal görevi iyisiyle kötüsüyle tamamladık ve yolumuza baktık, kaldığımız yerden devam ettik hayatlarımıza. Ömür biter askerlik anısı bitmez misali Umar, anlatacak çok şeyim olduğunu düşünüp söyleşi sorularını hazırlamış, peş peşe sıralamıştı. Israrına rağmen ne bir komutandan ne bir arkadaştan ne de yaşanan olaylardan bahsetme gereği duydum “Sil Baştan” sohbetinde. Ama ilk haftalar kendimce almış olduğum notlar vardı ki, bunları bu yazıyla paylaşmak istedim:

11 Aralık 2007: İzmir Adnan Menderes Havalimanı. İlk defa uçağa bindim. Akşam saatlerinde Malatya’dayım. 

12 Aralık 2007: Sabah Elazığ’dayım. Öğlen Semih‘le buluştum. {Semih, oradan Hakkari Yüksekova’ya gidiyor.} Saat 16:00’da kışlaya giriş yaptım.

13 Aralık 2007: Asker kıyafetlerini dağıttılar.

20 Aralık 2007: Evden ayrı ilk Kurban Bayramı. 06:40, 9 gün sonra ilk defa bayram namazı için otobüsle dışarı çıktık. Trafik ışıklarını özlemişim.

1 Ocak 2008: Dün geceyi uyuyarak geçirdim. Bir yılbaşı gecesi askerde olacağımı tahmin etmezdim.

Türkiye haritasını elime alıp Aydın-Elazığ arasındaki mesafeyi gördüğümde moralim bozuluyor. En iyisi şafak 81 olana kadar haritaya bakmamak.

4 Ocak 2008: İlk defa kar yağdı. Garaj denilen yerde öğleden sonra karın altında yemin töreni için yürüyüş yaptık.

5 Ocak 2008: Kartopu savaşı yaptık. Elazığ’ın kar’ı toz gibi, çok farklı.

11 Ocak 2008: Yemin töreni başladı ama abimle İbrahim’i göremedim bir türlü. İbrahim’i fotoğraf çekmek için sahaya indiğinde görünce rahatladım. 30 gün sonra dışarıda ilk gecem.

12 Ocak 2008: Harput Kalesindeyiz. İbrahim, internet kafeden yorumların çıktısını getirdi.

13 Ocak 2008: Son sabah. Misafirhanenin odasında ağlıyorum. Abim ve İbrahim saatler sonra gidecek. Saat 11:00, 30 gün sonra ilk defa internete girdim.

19 Ocak Cumartesi: İnternetten kamerayla eve bağlandım. Annemi haftalar sonra ilk defa gördüm.

10 Şubat Pazar: Ziya’nın kargosu geldi. İçinden 14 kişinin mektubu çıktı.

11 Şubat Pazartesi: Gazeteciliğe başladım.

ALIŞKIN DEĞİLİM

Hani ben alışkın değilim gizli saklı işler yapmaya. Elime yüzüme bulaştırırım ille de her şeyi. Sayın cemaat, muhterem davetliler! Bildiğiniz üzere vasiyetimi armut’ların altına saklıyorum. Gün gelir lazım olur, açar açar okursunuz. Okur okur, kıkır kıkır gülersiniz.

Mehmet Ali Birand‘ın Türkçe yanlışlarını not etmekten bıktım, Ali Kırca‘nın kamera karşısındaki karizmasına hasta oldum, Okan Bayülgen‘in ses tonuna hayran olmaktan kendimi alamadım. Biri Bizi Gözetliyor sessiz sedasız biterken, “efsa efsane” diye yırtınan Öykü Serter‘e içten içe güldüm.

Pazar günü Çine‘de ablamlardaydım, pazartesi de bütün gün İzmir‘de. Arşivlemeler tamam, sık kullanılanların hepsi linkibol bankasında. Alınması gerekenleri de not ettim. Şimdi Hüss‘ün tabiriyle “yatcaz kalkcaz” hayatı öğrenmeye gitcez :)

Hayatı Objektif Yaşamak

Yüksek lisans dersinde “objektif, subjektif” diyen arkadaşımızı azarlamıştı hocamız. Türkoloji öğrencisi “öznel, nesnel” dururken nasıl olur da “objektif, subjektif” derdi. Eğitim fakültesi sıralarında Türkçe’nin doğru-düzgün kullanılması konusunda bu derece duyarlı hocamızın Fen Edebiyat Fakültesi sıralarında isim fiile “infinitif”, sessiz harflere “konsonant”, yazarın yarattığı hayal dünyasına “fiktif dünya” denildiğinden haberi yoktu. Olsaydı tepkisi sınıftakinden çok daha fazla olur muydu acaba? Üstelik karşısındaki Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olmaya hazırlanan adaylar online bir hayat yaşıyorlarken…

e-vren günlüğü’nde hayatımı [de]şifre ederken notunu düşmediğim yaşantılarım oluyor elbette. Bunlardan biri de geçen haftalarda iki defa gidip geldiğim Kırşehir tecrübem olmuştu. Ahi Evran Üniversitesi’ni görme, yeni kurulan üniversitenin amatörlüğünü tecrübe etme şansım olmuştu. Kırşehir’in nerede olduğunu bilmezken karşıma çok güzel bir şehir çıktı. İnsanları yardımsever, çevre düzenlemesi harika, şehir planı son derece sistemli bir İç Anadolu şehriyle karşı karşıyaydım. Benim için yaşanabilir bir kentti.

Dün İzmir‘deydim. Sevil de İzmir’deydi. Harun da eşiyle beraber İzmir’deydi. Herkes oradaydı kısacası :) Ramazan öncesinde son kez ziyaret ettiğim mavinin şehrini çok özlemiştim. Aydın’dan sonra benim için ikinci vatan İzmir. Nerdeyse her haftasonu adım attığım İzmir’den 1 aydan uzun bir süre uzak kalmak pek yaramamıştı bana. Çünkü Evren’in dünyasının beslendiği iki şehirden biriydi orası.

Ramazan’ı Yeniden Yaşamak

Bugün bütün gün İzmir‘deydim. Merve‘yle kahvehane gibi bir yerden çıkıyoruz :) Konak Piere‘e doğru giderken fotoğraf çekilesimiz geliyor. Merve’nin objektifinden şiir gibi bir fotoğraf çıkıyor ortaya. Evren bak sevgilileri de aldım. Sen ve onların arasındaki boşluğa da bir şiir ekle diyor :)

İzmir, pek Ramazan‘a hazır gibi görünmüyor. Konak Piere gözüme çok tenha geldi ilk defa. Belki akşama ilk teravih heyecanından dolayı boşalmış olabilir :) Onun dışında dışarıda bir curcunadır gidiyor. Kimse çalışmıyor, herkes gezip tozuyor sanki.

Aydın’a geldikten 10-15 dakika sonra yatsı ezanı okunuyor. Ben hala üzerimi değiştirmekle meşgulüm. İlk teravih namazını çocukluğumun camii Konak‘ta kılmayı planlarken yan taraftaki mescite zor atıyorum kendimi. Namaz boyu komşumuzun oğlu İrfan‘ın abi şimdi ne diye niyet edeceğiz, kaç rekat kılacağız? sorularına cevap yetiştiriyorum.

Her yıl ağlamaklı bir şekilde uğurladığım Ramazan’a yeniden kavuşmak büyük bir mutluluk. Her günün ayrı ayrı kıymetini bilip, tadını çıkara çıkara Ramazan günlerini yaşayabilmeyi ümid ediyorum. Bu yıl arkadaşlarla her hafta bir yaşlının evine Ramazan’ı götürme projemiz var. İlkini pazartesi günü gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Geçen yılın aksine sokakta yürürken oruç tuttuğumu ve Ramazan ayında olduğumu hissedebilmeyi diliyorum.