Canı istediği gibi yazan, Türkçeyi mahveden kişilere (‘laf’ anlatma değil) söz anlatma çabamı yavaş yavaş terk etmeye başladım. Karşımda ‘dil benim, yazı benim, blog benim, istediğim gibi yazarım’ zihniyetinde parıl parıl parıldayan arkadaşların çokluğunu görünce pes etmiş de olabilirim. En iyisi ben bildiğimden şaşmayayım, bildiğimi kendi blogumda uygulayayım dedim. Ama yine de Feyza Hepçilingirler‘in “Dilin Zamana Dokuduğu Türkçe Günlükleri” kitabındaki şu ifadelerini paylaşmadan edemeyeceğim:
“Yazım kuralları yasalar gibidir; kişisel isteğe göre değişmez.”
Peki, olay bu kadar sert mi? Niye bu kesin çizgiler? Hepçilingirler bunu da izah ediyor:
“Yazım kurallarına uymamak toplumsal alanda kargaşaya, bireysel anlamda hak edilmeyen ayıklamaları yol açabilir. Tehlikelidir.”
Kitapta bir de dilin yanlış kullanımına dair eleştiriler var; örnekler belki çok yaygın olmasa da kulağımıza küpe olması adına önemli:
- En sık yapılan yazım yanlışlarından biri: Yayınlamak. Oysa böyle bir eylem yok. Hiçbir sözlükte de yer almıyor.
- ‘Veya’ bağlacı tek başına kullanılmaz diyenlere Hepçilingirler ‘ve/veya’ yerine tek başına ‘veya’nın yeterli olduğunu söylüyor. Hatta daha da güzeli onun Türkçesini, ‘ya da’yı kullanmak diyor.
- ‘Ulusal basın’ ifadesi sanılanın aksine hem genel basını hem de yerel basının toplamını karşılar.
- Dilde ses güzelliği önemli. ‘Olanaklı olan’ yerine ‘mümkün olan’, ‘ama o’ yerine ‘fakat o’ gibi dilsel estetiğe ters düşmeyen sözcükler seçilmeli.
- Medyada ‘sokaktaki adam’ ifadesi yaygınlaşmış durumda. ‘Yurttaş, vatandaş’ sözcükleri dururken neden ısrarla sokaktaki adam? Hepçilingirler, burada aşağılayıcı bir mesaj olduğunu savunuyor.
- ‘Cinnet geçirmek’ mi ‘cinnet getirmek’ mi? Kitapta her iki kullanımın da TDK’nın sözlüklerinde yer aldığı hatırlatılıyor. Aralarında ise anlam farkı var. Cinnet geçirmek: Delirmek, aklını kaçırmak; Cinnet getirmek: Bir an için delilik belirtisi göstermek.
- Koyunlar kırpılmaz. Kumaş ve kağıt gibi şeyler kırpılır. Koyun ve keçinin yünleri ‘kırkılır’.
- Türkçe ‘düğme’ kelimesi varken niçin ‘buton’? ‘Düğmeye basmak’ dururken son dönemde yarışmalarda ‘butona basmak’ ifadesinin yaygınlaştığına dikkat çekiliyor.
- Hepçilingirler, ‘İçin, niye birden bire gözden düştü?’ diye haklı bir soru yönelmiş kitapta. Çünkü ‘için’ sözcüğü yerine ‘adına’ ifadesinin kullanımının çok yaygınlaştığını söylüyor: “Türkçeyi güzel kullanabilmek adına“, “Seninle daha iyi vakit geçirebilmek adına“
- ‘Artı’ sözcüğünün günlük konuşma dilinde kullanımının yanlış olmadığını şu sözlerle savunuyor Hepçilingirler: ‘Artı’ sözcüğü, matematik terimidir. Terimlerin ait oldukları alanlarda kalmalarını zorunlu kılan bir dil yasası yok ki! ‘Açı’ da geometri terimi değil midir? ‘Bakış açısı’ derken, ‘senin açından’ derken genel kullanıma girmesi ‘standart dil’i zenginleştirmemiş midir? Bugün kullandığımız sözcüklerin birçoğu ‘terim’ olarak üretildi; bugün üretilecek terimlerin birçoğu da yarın genel kullanıma girecek.
- ‘Açıkçası’ ifadesinde fazladan bir iyilik eki var; ‘açıkça’ demek yeterli.
- Türkçe ‘ayrıntı’ sözcüğü varken ısrarla Fransızcadan aldığımız ‘detay’ sözcüğünü kullananlara da sesleniliyor kitapta: Arapça ‘teferruat’tan Fransızca ‘detay’a doğrudan sıçrama! Sözün Türkçesi ‘ayrıntı’yı sanki doğudan batıya zıplamak için atlama tahtası olarak kullanmışız.
‘Türk insanı’ mevzusu
Benim dahil birçoğumuzun sıklıkla telaffuz ettiği bir ifade: Türk insanı. Feyza Hepçilingirler, bu ifadenin Tansu Çiller‘in Türkiye’ye ve Türkçeye mirası olduğunu söylüyor. Öyle ki hiçbirimizin bu ifadeyi duyunca yadırgamıyoruz. ‘Oysa ne demek Türk insanı?’ diye soruyor Hepçilingirler: “Japon insanı, Yunan insanı, İngiliz insanı” var mı ki “Türk insanı” olsun? Ata Demirer’in esprilerindeki “hindi hayvanı”, “eşek hayvanı”, “balık hayvanı” gibi.
Son olarak, kitapta not aldığım ancak bu yazıda değinmediğim bazı bölümleri de seslendirdim; o bölümler aşağıdaki bağlantıdan dinlenebilir.
Sonradan öğrenmesine rağmen Türkçeye saygısından dolayı eşini kutlarım Semi; bizim kadar sahip olduğu değerlere sırtını dönen başka bir millet daha var mıdır acaba? Almancadaki “Denglisch” örneği çok ilginç. Bir arkadaşıma geçenlerde İngilizce sözcüklerin de özellikle internet yazı dilinde (‘you’nun ‘u’ olarak kısaltılması gibi) kısaltılarak yazılmasının tartışılıp tartışılmadığını sormuştum; ‘hayır’cevabını almıştım. İngilizlerin, bunu dijital dilin bir gereği olarak gördüklerini, yazı, konuşma ve edebi dilden bunu ayrı tuttukları için herhangi bir kaygı gütmediklerini söylemişti. Bu da değişik bir durum.
Para kazanmak amacıyla açılan bloglara da saygım var ama SEO için Türkçe cümle kurulum kurallarını yerle bir etmelerine elbete saygı duymuyorum. “İçerik kraldır” derler; ‘düzgün ve özgün içerik kraldır’ oysa. Feyza Hanım’la bir edebiyatçı olarak yüz yüze tanışmayı ben de çok istiyorum, bakalım nerede nasıl kısmet olacak ;) Katkın için teşekkürler.
İlk bloglar zamanında bu konuda çok eleştiri olurdu, ben imlası kötü olan blogları okumadığım gibi, başkaları tarafından da okunduğunu düşünmüyorum.Yazı yazmak ciddi bir iştir, bir şekilde kötü yazmak yapılan işe saygısızlıktır, çok izlenen blog ve yazarlara bakın hepsinde kesinlikle kendince samimi ve düzgün bir anlatım vardır.Şimdi blog yazmak hiti yükseltip meşhur olmak amacıyla yapılsa bile Türkçeyi doğru kullanmak en esas temeldir diye düşünüyorum.
Güzel bir yazı, Feyza Hepçilingirler’i Ölüdeniz’ de bir festivalde ağırladık ve kitap imza günü yaptık.Daha çok bu konularda yazmalıyız diye de düşünüyorum.
Güzel bir konu, bilmediklerim vardı öğrendim sayende. Teşekkürler.
Dil kullanımındaki değişimler zamanla hemen hemen her kültürde tanık olduğumuz bozulmalar aslında. Mesela Almanca`da “Denglisch” deniyor bu durum için.
Yazıdaki detay yerine ayrıntı, adına yerine için gibi düzeltmeler ya da dilsel estetikten önce çocukların, gençlerin o kadar çok eksiği var ki! El yazısı öğretiyoruz diye yola çıkıldı, şu an gelinen nokta sıfır. Dijital hayatla beraber sadece yazı yazarken değil, konuşurken bile olmadık kısaltmalar kullanıyorlar. En acısı ne biliyor musun? Eşim Türkçe`yi sonradan öğrendi, kendisi birçok dil bildiğinden ve kurallara da önem verdiğinden oldukça düzgün yazar ve konuşur. Firmada, üniversite mezunu, mühendis olmuş çalışanlarının yazışmalarını beğenmez, düzeltir. Bir insan özgeçmiş yazarken nasıl hata yapar onun için anlaşılmaz bir konudur bu.
Okuduğum zaman blogumda paylaşacağım inşallah.
Türkçe Günlükleri serisini de okumanı tavsiye ederim Gökhan, Off, Dilim kitabını okuyunca yorumlarınız da blogunda paylaşırsan sevinirim ;)
Bilgilendirici bir yazı olmuş Evren abi teşekkür ederim.
Bende, Feyza Hepçilingirler’ in Off, Dilim, isimli kitabını aldım inşallah sıradaki kitaplar bittiğinde onu okuyacağım.
İşi sözcüklere olan kişilerin dil’e karşı bir sorumluluğu olması gerekiyor lâkin, böylesi bir hassasiyeti beklemek boşa ümit ;) En iyisi kendimizi düzeltmeye çalışmak, yanlış yapmamaya çabalamak Banu Hanım. Katkınız ve hassasiyetiniz için teşekkür ederim ;)
Ah… Bu konu benim de yaram işte :(
Benim ağırlıklı konum hobi olduğu için nedense seçilen kelimeler hep yabancı dilden Türkçe’ye uyarlama, üstelik tamamen yanlış seslendirmeyle :(
Türkçe’nin doğru kullanılması konusunun üzerine bir de bu yabancı kelime kullanma özentisi çıktı nedense ve ben buna sinir oluyorum açıkçası…
Blogumda ben de bazen konuştuğum gibi yazıyorum ama genel olarak doğru yazmaya çalışıyorum…
Hatalar bize mahsus değil mi :)
Teşekkürler bu konuya verdiğiniz önem için…