Mirac Kandili’nde Camiiden Çocuk Kovmak

Dün Müslümanlar, mübarek Mirac Kandili‘ni kutladılar. İnsanlar Allah’ın evini doldurdu, saflar sıkıştırıldı, yer kalmadı sokaklara taşıldı. Evlerde sabahlara kadar ibadetler yapıldı, yapılmaya çalışıldı. 5 vakit namaz kılmayan ya da kılamayanlar mübarek gecelerin yatsı, Cuma ve bayram namazlarında ibadethanelere koşmayı ihmal etmemeye çalışıyor; ahir zamanın insanı aklını başından alan onca şatafatına rağmen…

Pek çok camiide kendisini o camiinin muhtarı zanneden yaşlı başlı amcalar (!) çocukları arka saflara yollamaya kalktı. Yetmedi azarladılar, hatta haydi sokağa, evinize dediler. Öyle ya çocuk namazdan ne anlardı. O, arkadaş grubuyla kıkır kıkır gülecek, yaşlı amcalarımızın kıldığı namazdan feyz almasına da engel olacaktı.

Bugün kaç genç gezip tozmaktan, aşktan meşkten, bardan clup’tan vakit bulup en azından mübarek günlerde camiiye gidiyor… Çok azımız. Çocukken teravih namazlarında mahalle arkadaşlarımızla camiide gülmekten kopardık. Birbirimizi ittirip düşürmeye çalışırdık namazda. Yere erik dizer, secdeye her gidişte katır kutur yer, çekirdeklerini birbirimize fırlatırdık. Peki ne oldu? Büyüdük, artık istesek de bunları yapamıyoruz. Hatta bir araya gelip camiiye namaza gidemiyoruz. Ama iyi ki gülmüşüz, şımarmışız da densiz yaşlı amcaların tokadını yemeden, azarını işitmeden camiiden ve namazdan soğumamışız. Aramızda büyüklerden azar işitenler yok değildi. Camii sanki büyüklerindi, çocuklar işin eğlencesindeydi. Belki de bu yüzden ibadethaneler, sanki huzurevine döndü!

İmamların çoğu neden asık yüzlüdür… Neden dolaplarında bir kutu çikolata bulundurmazlar da babasıyla dedesiyle namaza gelen çocuğa çıkarıp bir çikolata ikram edip, onunla hoş sohbet etmez. Neden Cuma hutbelerinde, merkezi vaazlarda camiye gelen çocuklar gülse de hoş karşılayın, onları azarlarsanız camiiden de namazdan da uzaklaşırlar konulu mesajlar verilmez. Neden Cep telefonlarınızı kapatın uyarılarının yanına çocukları arka saflara göndermeyin, camiiden kovmayın diye uyarılar asılmaz. Aydın’da 100’e yakın kilise evi olduğu söylentileri dolanıyor etrafta. Millet senin gözden çıkardıklarına göz dikmiş Ey Adam! Aklını başına topla!

e-vren günlüğü 3. Yıl Tanıtım VideoBlogu

Uzun süredir yazıyorum… Bahaneyle üretiyorum… Bu vesileyle bambaşka bir alemde yaşıyorum. e-vren günlüğü sınırları içinde ortaya çıkan ama bana pek de benzemeyen ikinci e-vren’le büyük mutluluklar, sevinçler, hüzünler, sıra dışı tecrübeler paylaşıyorum. Bu e-lektronik yaşam serüveninde tanıdığım / tanımadığım pek çok insan beni yalnız bırakmıyor. Kimisi ses veriyor; kimisi yorumlarıyla renk katıyor; kimisi sessiz sedasız bu e-yaşam yolculuğuna ortak oluyor.

Kariyerimin en büyük parçası evrengunlugu.net’te yazmaya ve paylaşmaya devam ederken, uzun vadeli hedeflerimden birinin ilk adımlarını flickr‘da atmaya başladım. Özel yaşamıma tanıklık ettiğiniz gibi “adı bende saklı kariyer projemin ilk tohumlarına da ortak oluyorsunuz. Söyleyemediklerimi yazmaya, anlatamadılarımı paylaşmaya devam edeceğim. Okuyan okumayan ama hayatımda yer alan herkese yürekten teşekkür ediyorum.

Fen Edebiyat – Formasyon – KPSS Üçgeni

Bundan yaklaşık iki yıl önce Aralık 2005’te Formasyon Kaldırılıyor! diye başlık atmışım ve Eğitim Fakültesi Dekanının bu konudaki sorularımıza verdiği cevapları konu edindiğim bir yazı yazmışım.

Ağustos 2007’deyiz. Adnan Menderes Üniversitesi, 2007-2008 eğitim öğretim döneminde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği tezsiz yüksek lisans kontejyanını 40’tan 20’ye düşürecek dedikoduları asılsız çıktı. Bu iyi haber ama bir de kötü olanı var: ADÜ, 3 dönemi güz, bahar ve yaz olmak üzere 1 yıla sıkıştırarak tamamladığı formasyon eğitimini, 3. dönemini bir sonraki eğitim öğretim dönemine sarkıtarak 1,5 yıla çıkarma kararı aldı. Yazın formasyon dersi vermekten vazgeçen olan ADÜ, ilk defa 20 kişilik bir Tarih öğretmenliği formasyonu vermeye hazırlanıyor.

Çoğu üniversite “nasıl olsa Fen Edebiyat mezunları öğretmen olmak için ek eğitimi almak zorunda” deyip, işin ekonomik getirisi yönünde adımlar atmaya başladı. Pek çok üniversite formasyon kontejyanını artırıyor ancak başvuru ücretini 1000 YTL’den başlatıyor. Üstelik yine 3 dönemde vermesine rağmen…

Geçen yıl KPSS ile 30 küsur Edebiyat öğretmeni alındı, bu yıl sayı 400 küsura çıkartıldı. Önümüzdeki diğer atamalarda bu sayının 1000’i bulacağı yönünde söylentiler var. Ancak her halukarda Fen Edebiyat çıkışlı olup bir baltaya sap olmak uzun ve meşakkatli bir yolu gerektiriyor. Ancak şunu da kesinlikle unutmamak da fayda var: Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu birisinden sadece edebiyat öğretmeni olmaz. Hedeflerinizi geniş tutun, tek bir mesleğe odaklanmayın.

SUYUMUZU BOŞA HARCAMA!

Üzerimde dolaşan karabulutlar, içimde kopan fırtınalar halen devam etmekte. Böyle bir ruh haliyle bu yolda yol almak zor oluyor. Akşamüzerleri eskisi gibi 10 bin adımlık yürüyüşlerime başladım. Yürüyorum ve içimde ne var ne yoksa atıp geri geliyorum.

Gerekli gereksiz ne varsa dolabımda ayırdım. Hatıra dosyalarımı yeniden düzenledim. Akademik kariyer hedeflerimden vazgeçtiğimden midir yoksa koyacak yer bulamadığımdan mıdır bilmiyorum, 50’ye yakın kitabımı üniversitenin kütüphanesine bağışladım. Azar azar eşyalarımı küçük kutulara yerleştiriyorum. Yakında herkese büyük bir sürprizim var, ona hazırlık yapıyorum.

Dün gece Murat aradı. KPSS ile İzmir Tepecek Hastahanesi’ne atanmış. Hayata erken atılıp, bir de yuva kuran ve işten işe koşturan azimli bir kardeşimdi Murat. Deniz Feneri‘nin bana en büyük armağanlarından biriydi. Memur olmasına ve hayatının artık düzene girmesine çok sevindim. Karanlıklarda bocaladığım bir esnada gelen telefonuyla dostun iyi’liğiyle iyi olunabildiğini tecrübe ettim.

Öğeleye doğru Harun‘la görüştük. Büyük bir heyecana dakikalar kala, konuşuyoruz. Az sonra nişanlısına kavuşacak. Sonra da beklenen gün için son hazırlıklar… Önümüzdeki pazar nefesler tutulacak ve hep beraber Harun’un düğününü yapacağız :)

Aydın’da Küresel Isınmaya karşı bilinçli hareketler gözüme çarpıyor, aksi durumlar da… Annem klimanın hortumundan akan suyu biriktirip değerlendirmeye başladı. Yengem, çamaşır makinesinden çıkan suyla tuvaletin temizlenebileceği iddiasında. Hazır yemek aldığımızda paketlerinde yiyoruz, tabak çanak kirletip yıkamak için su harcamlayalım diye. Benzin istasyonlarında araba, apartmanlarda da merdiven yıkamak uzun süredir yasak. İhlali durumunda epey yüklü miktarlarda para cezası ödeniyor ki, son derece caydırıcı oluyor. Ama hala daha “dünya umurumda değil” deyip, balkon demirine halısını asıp üzerinden hortum tutanlar da yok değil. Hem de gözümüzün içine baka baka.

Şimdilik küçük kavanozumuzdaki üç balıkla suyumuzu paylaşabiliyoruz. Gün aşırı sularını değiştirebiliyoruz. Yıllar sonra belki de böyle bir lüksümüz olmayacak. Çiçek yetiştirme zevkimizden fedakarlık edeceğiz. Şu an 5 kuruşa alıp, bitirmeden yere döktüğümüz küçük suları on defa düşünerek almak zorunda kalacağız. Suyu ulu orta harcayanların göz ardı ettiği bir durum var: Hepimiz aynı kaynaktan tüketiyoruz. Aynı kuyudan, aynı barajdan harcıyoruz. O kaynakta senin de, benim de, bizden sonraki nesillerin de hakkı olduğunu unutuyoruz.

Hüss’ün Kırmızı Velesbiti

Hüss‘ün yeni bisikleti -rahmetli anneannemin deyimiyle “velesbit”i- Can DÜNDAR‘ın Kırmızı Bisiklet kitabı tadında.

 Babasının sürpriziyle, 5 yıllık ömründe yaşadığı en büyük mutluluklardan birini yaşadı. Babamın yurtdışında çalışması sebebiyle kendi kendine bir çocukluk yaşayan abim, ilk bisikletini küçük yaşta çalışmak zorunda kaldığı yıllarda, kendi maaşıyla almıştı. Abimin ilk bisikleti, o zamanlar bana kocaman gelen yine kırmızı bir bisikletti…

 

Bugün akşamüzeri Hüss’le önümüzdeki eğitim öğretim döneminde anasınıfına başlayacağı ilköğretim okulunun bahçesindeydik. e-vren günlüğü’nün başından beri maskotu olan Hüss, sanal alemin aksine gerçek hayatın kurallarla kuşatılmış düzeninden pek memnun olmuyor. Tıpkı amcası gibi :) Okul binaları, sınıf düzeni, merkezi otoritenin timsali öğretmen sanırım onun için de biraz ürkütücü. Geçen ay anasınıfına kaydını yaptırdığımızdan beri, yeni okuluyla ilgili sürekli sorular soruyor. Anladığım kadarıyla anaokulunu pek sevmiyoruz, orayla ilgili iyi beklentilerimiz yok gibi :) Yavaş yavaş ortama alışsın diye bugün okulun baçesinde bisiklet sürdük. Pencerelerinden sınıfların içini inceledik. Anasınıfının camına yapıştırılan çizgiroman kahramanları üzerine yorumlar yaptık. Okul açılınca bahçenin bir sürü yeni arkadaşla dolu olacağından dem vurduk. Bisiklet yarışı yaptık, kovalamaca oynadık ve Hüss’ün yeni okulunda ilk hatıra fotoğrafını çekildik :)

Özgürlüğe Uçma Zamanı

{Ağustos ’07 MisAfiR KaLeM Yazısıdır}

Bütün kış kalın elbiselerin altına sakladığınız ve durmak nedir bilmeden çalışan vücutlarınız, güneşin parlak yüzünü göstermesi ve çileklerin pazarlarda yerini almasıyla uzak yerlere kaçmak için tatil alarmı verir.

Aklınızın bir köşesinde uzağa kaçma isteği vardır ama şehrin keşmekeşinden kurtulmanız o kadar da kolay değildir. Ya iş yerinizden izin almanız gerekir ya da istifayı basmanız ya kiminle gideceğiniz bir türlü aklınıza gelmez ya da o çalmayan telefonun bir kere çalması için dua eder durursunuz. Belki de bütün sene yattım, artık çalışmak için iş bulmam lazım dersiniz ama hele bir Continue reading →

Dünya Evine Hazırlık

Hayatımdaki en önemli insanlardan birini, dostumu, kardeşimi dünya evine sokmaya {o da ne demekse} hazırlanıyorum. Gerçi ben düğün hazırlıkları aşamasında pek bir yardımda bulunamasam da bu sabah kız evinden gelen eşyaların taşınmasına yardım ettim :) Laf aramızda Harun, gelin sandığını kırdı :)

İncirliova tabelası ve Harun’un düğünü arasında bağlantı kurulamaz gibi görünse de şöyle izah edebilirim: Onca yıldır Harun’un evine gider gelirim her gün yanından geçtiğim İncirliova tabelasını nedense yeni farkettim ve Harun’un o beklenen teklifiyle önünde birkaç poz fotoğraf çekildim. Harun’un evi de tabelanın az ötesinde hemen sağda :) Gece Harun, kardeşleri Ümran ve İrfan beyefendilerle sabahladıktan sonra {ki yalan, hepsi cep telefonlarıyla meşguldü}, sabah kız evinden gelen eşyaları taşıdık, güzel bir kahvaltı yaptık ve Harun’la başbaşa onun damatlığını beğenmeye gittik. Düğün hazırlıkalrının en zor kısmı damatlık beğenmek gibi gelirdi bana ama Harun’daki boy postan mıdır yoksa gititğimiz yerdeki damatlıkların iyi modeller olmasından mıdır nedir bir iki denemeden sonra içimize sinen bir damatlık bulabildik. Hazır düğün dernekten söz açılmışken, “hani sen 2007 eylül’de evleneceğini ilan etmiştin, ne oldu vakit yaklaşıyor” diyenlere gülüp geçiyorum. Deniz Baykal ne zaman sözünü tuttu da Rodos’a yüzdü, ben de o gün sözümü tutup evleneceğim :)