Blog yazarlarına kitap önerileri

“Yazarın işi yazmayı öğrenmektir.” der Jukes Renard. Susan Sontag da “Genellikle okumak yazmaktan önce gelir. Nitekim, yazma dürtüsü neredeyse her zaman okumakla alevlenir.” diyerek okumanın, yazma üzerindeki önemli etkisine vurgu yapar.

Continue reading →

Edebiyatın kahramanı, korkunç cinayetin kurbanı Sabahattin Ali

Bana göre en yakışıklı iki Türk yazardan biridir Sabahattin Ali. (Diğeri de Oğuz Atay) Niyeyse her ikisinin de bugünkü yazarların çok dışında bir görüntüleri, karizmaları var. Atay ve Ali’nin fotoğraflarını yıllar önce ilk gördüğümde bu sebeple çok şaşırmıştım. Asıl şaşkınlığı ise Sabahattin Ali’nin vahşice işlenmiş bir cinayetle öldürüldüğünü öğrendiğimde yaşamıştım. İşi, uğraşı edebiyat olan ve muhteşem eserler ortaya koyan bir adam, nasıl olur da kin ve nefretle dolu korkunç bir planın kurbanı olur? Continue reading →

Sabahattin Ali’nin Madonnası

….insanlara ne kadar çok muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu. diyor Raif, Kürk Mantolu Madonna romanının iç sayfalarında. Sevecek bir insanı tanımak, tanıdığınız bir insanı sevmek hatta hayatınızda hiç göremeyeceğiniz Rafi adlı birisini sevmek isterseniz çayınızı kahvenizi hazırlayın, telefonunuzu kapatın ve 160 sayfalık Kürk Mantolu Madonna romanını alıp okuyun.

Raif Efendi’nin National Galeri’de karşılaştığı ve O benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı. dediği ve Sabahattin Ali’ye ilham kaynağı olan Kürk Mantolu Madonna tablosu gerçekte Floransa’daki Uffizi Galeri‘de “Madonna Della Arpie” ismiyle muhafaza edilmekte ve “Andrea Del Sarto” imzasını taşımaktadır.

Söz konusu kitap her ne kadar “roman” olsa da aslında uzun bir hikaye örneği. Okuyucuyla konuşan, ona içini döken ve 160 sayfa sonra yanınızdan kalkıp giden bir arkdaş hissi uyandıran samimi bir eser 1943 doğumlu bu kitap.

Kürk Mantolu Madonna, bana öğretmen arkadaşım sevgili Melek‘in doğum günü hediyesiydi. Ben okuyunca çok beğenmiştim, hediye ettiğim arkadaşlarım da beğenmişti, sen de beğenirsin diye düşündüm. demişti. Beğendim ve okuyacak kitap arayan arkadaşlara bu yazı tavsiye niteliğinde olsun istedim.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

Fikrî Tatilin Ardından

Evren’in fincanını küçültelim, evde kahve çabuk bitiyor. diyor bizimkiler ;) Haklılar, bendeki Türk kahvesi sevgisi kıtlık getirir cinsten. Kahve tüketimimi arttıran çalışma hayatıma geri dönme çabalarım neticesinde geldi bu açıklama ;) Elim bir türlü klavyenin tuşlarına gitmese de verdiğim aranın son bulması gerektiğine karar verdim. Yazmam gereken ve biriken pek çok iş var. Ama ağır ve yorucu bir süreçten geçtiğim gerçeğini de düşünerek kendime bu izni gayr-ı resmi olarak verdim. Neyseki freelance patronlarım da bu konuda anlayışlıydılar.

Benim için fikrî tatil biteli henüz birkaç gün oldu.  Öncelikle okunmayı bekleyen kitaplarımı ayırdım. Fotoğraf makalelerimi de okumak üzere sıraya koydum. Sosyal medyadaki hesaplarımla ilgili de radikal bir düzenlemeye gitmeyi planladım. Google Plus‘ı keşfetme sürecindeyim; aslında blog haricinde hiçbir yerde olmamayı istiyordum ama Google Plus sanki daha derli toplu bir sosyal paylaşım imkanı sağlayarak beni ağır bir yükten kurtaracak.

Dersler, işler, fotoğraflar, blog vs dışında zihnimi en çok meşgul eden şeylerden birine daha çok yoğunlaşmaya da başladım. Kardeşimin muhtemelen seneye gerçekleşecek düğünü için pek çok ayrıntıyı netleştirmeye başladım. Geleneksel düğün programının haricinde kalan ilk kısımla ilgili fotoğraflardan, videolara, müziklerden sürprizlere kadar neyin ne olması ve bütün bunların gerçekleştirilme sırasıyla ilgili notlar alıyorum.

Aydın sıcak, hem de çok sıcak. Üşümeyi hiç sevmeyen bir Egeli olarak bu sıcaklardan hiç şikayetçi değilim. Öyle ki serinlemek için içtiğim kolanın içindeki aşırı şeker artık bana çok ağır gelmeye başladı, bunu farkediyorum. Şıpır şıpır terlesem de bilgisayar başında çalışırken çay keyfi yapmaya, üstüne Türk kahvesi içmeye daha da yetmez gibi nescafe ile motivasyonumu arttırmaya devam ediyorum ;) Bir taraftan da Kürk Mantolu Madonna‘yı okuyorum; ben çok sevdim, senin de seveceğini tahmin ediyorum. diyerek doğum günümde bana Melek‘in hediye ettiği Sabahattin Ali‘nin romanı.

Hatta bu yazıyı yazarken diğer bir taraftan da sürekli takip edildiğinden şüphelenen ve bunun için yurt dışına bile kaçmak isteyen Sabahattin Ali’nin Kırklareli taraflarında öldürülüşünün detaylarını merak ediyorum. Usta bir edebiyatçının henüz aydınlatılmamış trajik ölümü hakkında vakti zamanında kimler ne yazmış bakmak gerekiyor.

evrengunlugu.net

2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

KİTAP-LIK’ın Beklediğim Sayısı

Her yılın Şubat ayını iple çekiyorum çünkü, Kitap-lık dergisi Şubat sayılarında geleneksel olarak Şiir Yıllığı yayınlıyor. Apayrı bir çalışma, bir kitap olarak üstelik. Derginin 100. sayısı bende hayal kırıklığı yaşatsa da Baki Asiltürk, hazırladığı Şiir Yıllı 2006 ile çok iyi bir iş çıkarmış. Kitap-lık’ın 102. sayısında Sabahattin Ali‘nin 100. yaşı sebebiyle özel bir dosya da var.

Bugün Pazar, Kitap-lık için ideal ama geç kalınmış bir okuma günü. Bunun yanı sıra {bu kelime çok karıştırılır bu arada, ayrı yazılacak} pazar pazar ciddi kararlar aldım. Ne de olsa yarın okul açılıyor, yeni bir eğitim dönemi. Dedim ki, artık pazar günleri bilgisayarın yanından bile geçmeyeceğim. İnternete girmeyeceğim, bilgisayara dokunmayacağım. Bunu ileride cumartesi günlerine de yayacağım ve artık hiçbir haftasonu internetin i’sine elime sürmeyeceğim. {Benim için tutması zor bir söz.}

Akşam eve girdiğim gibi cep telefonumu kapatacağım. Geçtiğimiz aylarda bunu başarmıştım. Her başarı takdir edilmez, kızan arkadaşlarımdan biliyorum :) Hele ki, yatarken yatağın baş ucuna koyulan cep telefonlarından midem bulanıyor artık.

Son hafta iki gitar dersini astım. Çok ayıpladım kendimi ama baktım gidesim yok. Öğrenemiyormuşum gibi hissettim. Bir yılgınlık, bir boş vermişlik. Ama bu gün, devam etme kararı aldım. Başladığı işi yarım bırakmak, bana yakışmaz :) Yarın akşam gitar omuzumda, yoldayım yine; hazır Yaprak Dökümü dizi müziğinin üzerinde çalışmaya başlamışken…

Dün öğleden sonra taktım MP3’ü kulağıma, mahallenin etrafında daire çizdim. Yürüdüm yürüdüm ve yürümeyi ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Akşam da kuş gibiydim ne güzel. Spor gibisi yok. Yeni ders programım belli olsun, şu düzenli yürüyüşlerin elinden tutacağım yine.

Son yasak kararım. Bunu başarmak benim gibi çay tiryakisi biri için çok zor ama ciddi ciddi kafaya koydum: Akşamları çay içmek yok! Uykusuzluk ve kansızlık yapıyor. Üstelik sinir bir de… Uyku düzenim bozuluyor, yatakta dört dönüyorum. Ne işe yarıyor çay, aslında hiçbir işe.