KADERİN KİMİN ELİNDE?

Dün çok alakasız birine senden bahsettim. Uzun bir süreden sonra ilk defa senin üzerine konuştum. Sana duyduğum nefreti, siniri, kızgınlığı anlattım. Bütün bunlara rağmen seni hala “sevdiğimi” söyledim. O an çıkıp gelsen karşıma, karşında diz çöküp ağlardım. Ne kadar aptalım değil mi! Bu, evren tarihinin en imkansız barışı olurdu.

Bugün oynanan oyunun kazananlarını {kazandığını zannedenlerini} gördüm ilk defa. Uzaktan bir süre onları seyrettim. Sonra kalkıp geçip gittim yanlarından. Mavi gözlü, sarı saçlıyla göz göze geldik bir an. Acaba çirkin düzenin sahte kahramanları, yanlarından geçenin onların kaderini az da olsa etkileyen kişi olduğunu biliyorlar mıydı?

Elimde Özdemir ASAF’ın “Yuvarlağın Köşeleri” kitabıyla öylece çıkıp gittim. Ben hep “kendi dünyamda kendi hayatımı yaşamayı” sevdim. Biçilen roller oturmadı hiçbir zaman üzerime. Kimse de giydiremedi zaten sahte dünyanın sahte formalarını bana. Sen bile !

LAF OLSUN DİYE

Bütün günüm kitaplarımı yerleştirmekle geçti. Her geçen gün sayısı hızla artan “dostlarım”ı koyacak yer bulamıyorum. Kaynak görevi görenleri dolabımın en üstüne koymak zorunda kaldım. Oysa ben kitaplarımın her daim gözümün önünde olmasını seviyorum. Neyseki İlhan BERK‘lerim ve diğer şiir kitaplarım kendi dolabımda. Ne bileyim işte, dolabımı her açışımda onları seyretmekten büyük haz alıyorum. Okuyunca aldığım zevki, varın siz düşünün :)Dün uzun bir aradan sonra Harun‘la telefonda konuşabildik nihayet. Ücretli öğretmenliğe başlamış Germencik‘te. Çıraklık eğitimde edebiyat derslerine giriyormuş iki gün. Salı günü gidip bir kolaçan edeyim dedim sınıfında. Belki bir iki poz fotoğraf çekerim, e-vren günlüğü’nde de yayınlarım :) Harun’la anfideki anılarım hala dün gibi gözümde canlı. Adam öğretmenliğe başladı, boynuz kulağı geçti :)

Bir şey söylemek istiyorum bu arada: Bir şey! Ha ha haa :) :)

KAĞITTAN UÇAK

Aile dostumuz İlknurlara iftara davetliydik bu akşam. İlknur’un çöp çatanlık girişimleri annemin de ilgisini çekince “sen çık bakayım odadan” durumları yaşandı. Fatih’in kısa bir “domino oyunu nasıl oynanır?” başlıklı eğitimini aldıktan sonra Ziya, Deniz, Fatih ve ben epey bir domino curcunası yaşadık. Genç beyinlerin yanında oyunun sonuncusu olmayı başardım :)

Onun öncesinde bu gün formasyon derslerinin birinde kağıttan uçak yapımını öğrendik. Sonra bütün sınıf, yaptığımız kağıt uçakları birbirimize atıp uçurduk. Öğretmen olacağım ve öğrencilerime kağıttan uçak nasıl yapılır öğreteceğim…

EKRANLARDA HAREMLİK-SELAMLIK

Günlerdir yazdım sildim, yeniden yazdım. Konuyu değiştirdim, yine eski konuya döndüm derken dergideki köşem için nihayet istediğim yazıyı yazabildim! “Türkiye’de Fen Edebiyat Mezunu Olmak” üzerine bir şeyler karalarken zaman zaman çok sinirlendim. Sanırım dershane sahipleri de bu yazıma çok kızacaklar :) Hoş ben de onlara kızıyorum zaten. Şartlar eşitlenir böylece.

***

Dün akşam Show TV Ana Haber Bülteni‘de Cübbeli Ahmet Hoca stüdyo konuğu idi. Gündemi epey meşgul eden cübbesiz, deniz fotoğraflarını açıklamak için canlı yayına çıkmıştı. Buraya kadar her şey normal. Normal olmayansa Cübbeli Ahmet Hoca’yla söyleşiyi Defne SAMYELİ‘nin değil de bir başkasının gerçekleştirmesiydi. Üstelik yan stüdyoda… Sebebi ise Cübbeli Ahmet Hoca’nın, kadın olduğu için SAMYELİ ile yüz yüze söyleşi gerçekleştirmek istememesi. Defne SAMYELİ’nin söylediğine göre Hoca’nın öğrencileri bir kadın sunucuyla gerçekleştirilen bu programı seyredemeyecek, böylece de Hoca’nın açıklamları doğru yerlere ulaşamayacakmış. Yayıncılık hayatımda -kadın- olduğum için ilk defa böyle bir şey yaşıyorum, umarım son olur. demeyi de ihmal etmiyor Samyeli, sanki bu haremlik-selamlık uygulama kendi isteği dışında gerçekleşmiş gibi.. Türk televizyonculuk tarihinde, hele ki bir canlı yayında haremlik-selamlık uygulaması sanırım ilk defa olmuştur. İnsanların tercihlerine, kadın-erkek ilişkilerine bakış açılarına saygı duyuyorum. Ancak Cübbeli Ahmet Hoca’nın yerinde bir başkası oslaydı Defne SAMYELİ bu uygulamayı kabul eder miydi? Elbette ki hayır! “Ne münasebet!” diyerek böyle bir teklifi hem onca yıllık mesleki tecrübesine hem şahsına hem de sahip olduğu cinsiyetie bir saygısızlık kabul eder; konuğu da geri çevirir, söyleşiyi de gerçekleştirmezdi. Ancak işlenen konu güncel ve ilgi çekiciydi. Konuk ise son derece yüksek bir reyting potansiyeline sahipti. Bu diğer kanalların haber bültenlerinin önüne geçmek için de kaçırılmaz bir fırsattı. Bu sebeple Defne SAMYELİ, kendisinden taviz verdi ve Cübbeli Ahmet Hoca ile yan stüdyoda bir başka erkek meslektaşının söyleşiyi gerçekletirmesini sağladı. Başka bir haber sunucusu da aynı tavizi vermekten çekinmeyecektir. Türk Televizyon’unda yayıncılık anlayışı hep reyting uğruna bazı şeylerden taviz vermekle “gelişmiyor” mu zaten?

KAFAMI KURCALAYANLAR

Sanırım yavaş yavaş alışıyorum formasyon derslerine ve hocalara. Kesi bir şey söylemek istemiyorum yine de. Sağım solum belli olmuyor benim.

Aydın Life için yazı tesliminin son günü bugün :( İki önemli konu vardı kafamda. İkisini de yazmak istiyorum ama önceliği hangisine vereceğim konusunda kararsızım. Şimdi bunun için geçtim bilgisayarın başına. Bakalım ne çıkacak ortaya.

Zamanın su gibi akıp gittiği tartışılmaz bir gerçek. Göreceli bir kavram ama çoğumuz için deli gibi koşturuyor saatler. Sabahki derse kalkması ölüm geliyor. Kendimi öğleden sonra dersten çıkıp eve gelmiş, yatağa gömülmüş hayal ediyorum. Sonra bir bakıyorum, derse gitmişim, ders bitmiş eve gelmişim, yatıyorum! Bir pazartesi sendromu yaşıyorum, hemen ardından haftasonunun heyecanını. Bazen hiç yaşamadığımızı düşünüyorum. Öyle hızlı akıyor ki zaman, zaten yaşandı bitti gibi geliyor her şey…

Önce ToG’landık, Sonra Dağıldık!

ADÜ ToG KAPANDI!

Adnan Menderes Üniversitesi Toplum Gönüllüleri Topluluğu‘nun 3. Dönem Koordinatörü Sadike KİRAZ‘dan beklenen açıklama geldi:

Adnan Menderes Üniversitesi / Aydın Topluluğu olarak Toplum Gönüllüleri Vakfı ve onunla ilintili her türlü etkinlik, eğitim ve proje ile ilisiğimizi süresiz kesmiş bulunmaktayız. Bilginize…

2004 Eylül’ünde 9 arkadaş düşe kalka kurmuştuk ADÜ ToG’u. Bizim gözbebeğimizdi. Hayallerimiz, projelerimiz vardı. İsmini önceden bulduğumuz ve kafaya koyduğumuz bütün projeleri gerçekleştirdik. Aşkla, heyecanla, kimi zaman zor durumlarda kalarak, kimi zaman büyük sevinçler yaşayarak bu günlere geldik. Kendi açımdan Toplum Gönüllüleri, gönüllülük bilincinin, proje üretme ve gerçekleştirme kabiliyetinin kazandırılması konusunda çok iyi bir okuldu bizim için. Ne var ki, “onaylamadığımız” bir şahıs ve kurumla isminin sürekli birlikte anılması “gönülleri” de yordu, ilişkileri de yıprattı ve kopmalar yaşandı; kazanılanları kaybettirdi. Projelerden çok “Soros” sorularıyla muhatap olmaya başlayınca, ben de oturup düşünmek zorunda kaldım. Görünürde iyi çalışmalar yapıyorduk evet ama madalyonun diğer yüzü bu kadar da renkli miydi? Bir zamanlar ADÜ ToG olarak sıkça kullandığımız Bu Yürek Sizin İçin Atıyor! sözü ne kadar doğruydu… Biz gençlerin yüreği toplum için atıyordu da, sosyal sorumluluğa sahip gençlerin bu yürek atışları üzerinden yeni bir dünya düzeni kurmak hedefleniyor olabilir miydi?

Yıllardır süren bir dedikodu, uluslararası bir organizasyonun resmi web sitesine yerleştirilen bir linkle ilk defa teyit edildi: Toplum Gönülüleri Vakfı, hiç de iyi bir imaja sahip olmayan Soros‘un Açık Toplum Enstitüsü ile aynı organizasyonda yer alıyordu. Para nereden gelirse gelsin başımızın üzerinde yeri var zihniyetine birer birer isyan bayrakları yükseldi üniversitelerin ToG Topluluklarından. Hazırlanan ortak bildirilerinin ardı arkası kesilmedi haftalarca. Çukurova Üniversitesi‘nin Vakıf’la bağlarını koparan kararını Akdeniz Üniversitesi Toplum Gönüllüsü öğrencilerinin “topluluklarını kapatma kararı” takip etti. Sözde şeffalık ve hesap verebilirlik iddiaları, ADÜ ToG’un geçen Perşembe akşamı kapanmasını da engelleyemedi. Birileri oyunun parçası olurken bomba teker teker ellerinde patladı.

BİR DEVİR SONA ERDİ!

Burası Türkiye’ydi; gençler sanılanın aksine bilinçliydi ve her biri ayrı ayrı “haklı olarak” hesap sordu. Yıllardır gençlik konseylerinde muhataplara yöneltilen ToG, Açık Toplum Enstitüsünden para alıyor mu?sorusu, hep “HAYIR” olarak cevaplandı. Ancak bugün gepgencfestival organizasyonu sonucu gençlerin ısrarla sorguladığı ve de karşı çıktığı başka bir durum var: ToG ve Soros’un Enstitüsü nasıl olur da ortak bir organizasyonda yer alabilir? Ortak organizasyon desteği sorunu, para girdisi’nin önüne geçti . Bu birlikteliği umursamaz zihniyetlere karşılık Açık Toplum Enstitüsü’nün yerine Türkiye düşmanı herhangi bir örgüt koyulduğunda bu “umursamaz mantığın” ne kadar da tehlikeli bir zihniyet olduğu daha net anlaşıldı. Pek çok duyarlı genç, tehlikeli ihtimalleri görmekte ve de tepkilerini ortaya koymakta gecikmedi: Yavaş yavaş ToG’lanan üniversite örgütleri birer birer dağılmaya başladı…