İlhan Berk Cehennemi

Sabah saat 08:15’te ben ilhan berk’in defteriyim“in 99. sayfası:

Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz. Bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan ve bana bu yeryüzünü cehennem eden yazmak eyleminden kurtulduğum, mutlu olduğum bir tek şey var: Resim Yapmak!

Kafamı kaldırıp pencereden dışarıya, hızla akıp giden pamuk tarlalarına baktığımda Continue reading →

Erteliyorum Her Şey ve Herkesi

İlhan Berk‘in ölüm haberini alır almaz yazmalıydım bir şeyler. Özdemir Asaf‘ı keşfedene kadar en sevdiğim şairdi. Yüksek lisansta onunla ilgili bir projem bile vardı. Yaşayan en büyük şairi Bodrum’daki evinde bulmak zor değildi. Biraz cesaretsizlik etmiştim. Oysa Tarık, bütün bağlantıları sağlayabileceği konusunda beni yüreklendirmeye çalışmıştı. Fethi Naci‘den sonra bu kadar kısa sürede edebiyatta koca bir delik daha…

Öyle tuhaf bir ruh halindeyim ki… Birkaç iyi dostla sohbetin dışında en sıkıntılı dönemlerimden birini yaşıyorum oysa. Kendimi Şahnalı Köyü’ne attım. Yıllar sonra binlerce yıldızın altında uykuya daldım.

Ne çok şey yazdım, sildim, tekrar yazdım. 3-4 gündür önemli olaylar yaşadım ama keyifsizliğim yüzünden kaleme almadım, yayınlayamadım.

Dün gece bir dost’la sohbet ettim, dertleştim. Sabah bloguna girince msn yazışmalarının bir kısmını deşifre ettiğini gördüm. Şaşırdım… e-vren günlüğü, artık farklı bir boyut kazandı, bunu bu kez çok iyi anladım. Yazamadıklarım, başka internet günlüklerinde yer alıyorsa artık benim bir türlü sırrını çözemediğim bu sahiplenme duygusu hepten karmaşık bir duruma dönüşmüş demektir. Bahsi geçen dost’a kızmadım, yanlış anlaşılmasın. Fethi Naci’nin saygıdeğer eşi Lale Hanım‘ın dünkü ikinci yorumunu da okuyunca kafamı toparlamam zor olmuştu. Bu e-yaşam yolculuğunun sonu nereye varacak merak eder oldum.

Bu akşam, o hep ertelediğim, ihmal ettiğim Huzur’a çıkma vakti. Yatsı ezanıyla beraber hasretle yolunu gözlediğim Ramazan, yeryüzünü kuşatmış olacak. 30 gün boyunca ruhsal yönden kendimi güvende hissedeceğim. Bu Ramazan, her teravih namazını farklı bir camide kılmayı arzuluyorum. Ama bir de şu bir türlü neticelenmeyen iş görüşmeleri kesinliğe kavuşsaydı da düzenimi kurmuş vaziyette 11 Ayın Sultanı‘nı karşılamış olsaydım… Anlaşılan bu Ramazan da Aydın’dayım. Hayırlı Ramazanlar :)

Dün Yağmur Yağacak / Özdemir Asaf

Düşüncelerimizi, niyetlerimizi mümkün olduğu kadar saklıyor ve sakladığımız nisbette makul oluyoruz. (…) İçimizdeki çılgın alemi dışımızdaki istikrar alemine uydurduğumuz nisbette kamiliz. Kah içimizdekileri zorlayıp genişleterek kah dışımızdakileri baskıya vurup daraltarak sözüm ona sakin yaşıyoruz.” {s.17}

Kütüphanemdeki Özdemir Asaf serilerini tamamlamak üzereyim. Son okuduğum kitap, şairin 1940-1980 yılları arasında yazdığı öykülerden oluşuyor. Dün Yağmur Yağacak‘ı diğer Özdemir Asaf kitaplarından özel kılansa şairin ölümünden sonra bulunan öykü müsveddelerinden oluşması. Kitap, asıl adı Halit Özdemir Arun olan Özdemir Asaf’ın oğlu Olgun Arun tarafından müsveddelerin orijinaline sadık kalınarak hazırlanmış. Onun şiirlerine tutkun olanlar için ilk kez gün yüzüne çıkan öyküleri büyük bir hazine. {Bu sözüm başta banaydı :) }

Künye: Dün Yağmur Yağacak, Özdemir Asaf, Epsilon Yay. 192 S.

Beş Şehir, Eğil Dağlar, Bir Kapı Önünde, Suç ve Ceza

Beş Şehir – A. Hamdi Tanpınar: Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul, Ahmet Tanpınar’ın Beş Şehir adlı eserinde ölümsüzleşiyor. Tanpınar’ın en önemli eserlerinden biri Beş şehir’de özellikle Bursa’da Zaman kısmı şairene bir üslupla işlenmiş. {Milli Eğitim Basımevi 1972}

Eğil Dağlar – Y. Kemal Beyatlı: Günümüzde yabancı sermayeli büyük alışveriş merkezleri mahalle aralarına bile girip, bakkalların kapanmasına sebep olurken ve biz artık pikniğe, yürüyüşe gitmek yerine dev alışveriş merkezlerinde dolaşmayı tercih ederken Yahya Kemal, yıllar önce İstiklal Harbi yazılarını topladığı Eğil Dağlar’da bu konuyla ilgili yazdığı yazı ne kadar güncel:

İnönü askerlerinin yaralarını sardırmak için yüz seksen beş bin lira veren bu halk bir maaş aldı mı hemen Yunan bakkallarına, Yunan mağazalarına koşar, bir aylık maaşın yekunu olan bir milyon iki yüz bin lirayı hemen de her ay, Yunanlılara cephane yetiştiren Yunan teşkilatının eteğine döker.

…Bozdoğan Kemeri semti tamamıyla müslümandır. Orada karşılıklı dört bakkal dükkanı var: İkisi Türk, ikisi Yunanlı. Yunanlı dükkanlar makine gibi işliyor. Girenin çıkanın haddi yok, müşterilerin hepsi de müslüman. Karşılığındaki Türk bakkallarına bilakis kimseler uğramıyor…
{Eğil Dağlar, “Ramazanla Beraber, s.110-113”, MGSB Yay. 1988 İst.}
Bir Kapı Önünde, Özdemir Asaf: Epsilon Yayınları Özdemir Asaf’ın 5 kitabını “Bir Kapı Önünde” ismiyle tek bir kitapta toplamış. Dünya Kaçtı Gözüme, Sen Sen Sen, Bir Kapı Önünde, Yumuşaklıklar Değil ve Nasılsın adlı kitaplar bu eserde yer alıyor. Özdemir Asaf’ın şiirlerinin pek çoğunda kendimi buluyorum. Beğenmediğim şiiri çok azdır. Kısa yazar, çok şeyi ifade eder. Kendi bahçesinde dal olamayanın biri / Girmiş bahçeme ağaçlık taslayor der Bakı’da. Beni öyle bir yalana inandır ki, / Ömrümce sürsün doğruluğu diyerek sarsar insanı Bağlı’da. {Bir Kapı önünde, Özdemir Asaf, Epsilon Yay.}

Suç ve Ceza, Dostoyevski: En önemli dünya klasiklerinden birini ancak okuma fırsatı bulabildim. 2 ciltlik eser akıcı olmasına akıcı da yayınevinin baştan savma çevirisi, editörün doğru dürüst metin kontrollerini yapmaması yüzünden çok fazla kelime ve cümle yanlışıyla dolu. Hal böyle olunca bu kadar önemli bir eseri Kumsaati Yayınlarından okumak büyük bir işkence oluyor. Raskolnikov’un iki cinayet işleyip, yıllarca kendisiyle yüzleşmeye çalışması insanı içine kolaylıkla çeken psikolojik bir savaşı andırıyordu.

OKUMUŞUM

Gündüz aklıma geldi, uzun süredir okuduğum kitaplar hakkında yazı yazmadığım. Akşam da Çilekli Pasta daha çok kitap tavsiyesi eklemelisin deyince aklımdaki fikri yazıya dökmeye karar verdim. Her okuduğum kitabı eklemeye vaktim olmuyor. Ben de bundan böyle şöyle bir formül buldum:

Geçtiğimiz Nisan,

Dram Sanatı – Sevda ŞENER – Dost Yay.
Kent Enstitüleri – Prof. Dr. Adil TÜRKOĞLU – Anı Yay.
Özdemir Aasaf’ça – Özdemir ASAF – İş Bankası Kültür Yay.
Benden Sonra Mutluluk – Özdemir ASAF – İş Bankası Kültür Yay. kitaplarını okudum. Özdemir ASAF’ın kitapları benim için ayrı bir yere sahip. Ömrüm boyunca Özdemir ASAF okumaya devam edeceğim.

Mayıs henüz bitmedi ama çıkana kadar da yeni bir kitabı elime alabileceğimi sanmıyorum. Şu an Yahya Kemal‘in Aziz İstanbul kitabını okuyorum. Muhteşem bir Türkçe. Y. Kemal BEYATLI bu konuda en büyüklerden zaten. Onun öncesinde Can GÜRZAP‘ın Söz Söyleme ve Diksiyon adlı kitabını okudum. Özellikle doğru telaffuz, düzgün bir konuşma becerisi, nefesi doğru kullanma kabiliyeti konularında uygulamalı bilgiler edinmek isteyenler için çok faydalı bir eser. Psikolojiye karşı her zaman büyük bir ilgim olmuştur. Bunun yanında bir dönem NLP’ye de merak salmış, Türkiye’nin ilk kişisel gelişim uzmanlarından Oğuz SAYGIN‘ın peşinden az koşmamıştım. Popüler Psikiyatri dergisini çok severim, zaman zaman bazı sayılarını alırım. 2006 yılının bütün sayılarını tek bir ciltte toplayıp satışa sunmuşlar ki, tam benim için yapılmış bir uygulamaydı :) Hemen aldım, tavsiye ederim. Bir de Sivil Toplum Dergisi‘ne abone oldum. STK adına bilgi birikimini geliştirmek ve bu konudaki makaleleri yakından takip etmek isteyenler için bulunmaz Bursa kumaşı bu dergi :)

SUS BANA…

Ben
her zaman
konuşmam,
Ben senin
susmalarını dinlerim.

dedi Özdemir ASAF. Konuşamıyorum bilirsin, yorulur beynimle yüreğim. Sen, anlatmamı istersin, seversin sözlerimi. Ben de susmalarını severim, susalım isterim. Dil konuşunca, göremiyor insan birbirinin gözlerini. Sus benimle, bak gözlerime…

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

İZMİR GÜNLÜĞÜ

Cumartesi günü İzmir‘deydim. Bir kere daha karar verdim, ileride İzmir’de yaşamalıyım. Denizli‘ye gittiğimde almadığıma pişman olduğum Özdemir ASAF‘ın sağlığında yayınlamadığı şiirlerinden oluşan “benden sonra mutluluk” kitabını bulabildim nihayet. Başta içime sinmeyen ama eve gelip denediğimde cuk diye üzerime oturan takım elbisem ve Özdemir ASAF kitabımla kazançlı bir İzmir günü yaşadım :) Ancak ilginç detaylar da yok değildi:

Her zaman tercih ettiğim otobüs firmasında yer olmayınca başka bir firmayla İzmir’e gitmek zorunda kaldım. Yol boyunca Kadir İNANIR‘ın “Tatar Ramazan” rolüyle oynadığı eski bir filmini seyretmek zorunda kaldık. Sözde kitap okuyacaktım. İşin kötü tarafı, otobüste gözünü televizyona odaklamış 3 küçük çocuk vardı. Filmde de bol bol adam bıçaklama, intihar etme, kan ve ağır hakaretler… “Tatar Ramazan”ın karsının kendisini hapishane duvarından aşağı atma ve kanlar içinde yere serilme sahnesi vardı ki, farkında olmadan tepki vermişim :) İçim de dışıma çıktı, sonra filmi seyreden çocukları düşündüm. Bir de Türkiye’nin önde gelen şehirler arası ulaşım firmalarıdan birinde böyle bir filmin nasıl gösterildiğine şaşırdım.

Kızlarağası Hanı‘nda bir kitabevinden kitap alırken oradaki adamın söyledikleri de kafama takıldı sonradan. “Az olmak en iyisi” dedi. Bununla azınlık olmayı kastettiğini sanıyorum. O anki psikolojiyle pek tepki veremedim ama yolda aklıma geldi. Alakaya maydonoz durumlarda saçma salak laflar eden insanlardan gidip alışveriş yaptığım için kendime kızdım. Az olmak da çok olmak da önemli değil. Dilin, dinin, ırkın ve sayın ne olursa olsun özünde “insan olmak” hepsinden de çok önemli. Birilerinin kompleksleri yüzünden az-çok ayrımı olmuyor mu zaten bu ülkede. Ben çok olup da arkası sağlam olmayı sevenlerdenim, mesela :)Kordonda otururken cep telefonumu kullanmak isteyen bayanın durumu da bir tuhaftı. Kendi kendime “bu ne samimiyet” derken az sonra bayanın yanına gelen tuhaf kılıklı adamları görünce “iyi ki kibarlık etmemişim” deyip kocaman bir aferin verdim kendime :)

Yedi buçuk saatlik İzmir günümde şunları öğrendim: İster kardeşiniz ister en yakın arkadaşınız olsun; kimseyi kimseye emanet etmeyecekmişsiniz. Kendi işinizi kendiniz halledecek, başkasına minnet duymayacakmışsınız. Alışveriş yaptığınız yere de bindiğiniz otobüs firmasına da dikkat edecekmişsiniz. İzmir gibi bir metropolde kırmızı ışıkta yaya geçidinden ya koşarak geçecek ya da durup bekleyecekmişsiniz. Yanınızda biri varsa onu asla feda etmeye kalkmayacakmışsınız. Olur da arkadaşınız ezilmez hayatta kalırsa utançtan yüzüne bir daha bakamayabilirmişsiniz :) Kıyafet alacağınız yere de dikkat etmeniz gerekiyormuş. Öyle işi aceleye getirip sizi istemediğiniz bir şeyi almaya zorlayan yerlerden ilk fırsatta kaçma yötemlerini iyi bilmeniz gerekiyormuş.

Ben 7,5 saatlik İzmir ziyaretimde bu tecrübeleri edindim. Bir de gece orada kalıp Pazar sabahı kordonda kahvaltı yapsaydım daha kimbilir ne tecrübeler edinecekmişim.