Temmuzdan beri her gün yazmaya devam ediyorum. Ayrıntılarını daha önce burada da paylaştığım, her gün yarım saat aralıksız yazmanın bendeki etkileri, derin oldu. Yazılacak olanı önceden belirlemeden, kâğıdın başına oturup aklına geleni, ara vermeden yazmak, insanın kendisine ve zihninin kıvrımlarına yolculuğuna öyle büyük bir yardımda bulunuyor ki… O yarım saatlik yazma sürecinde düşün(e)mediklerimi düşünmeye, kendimle ve hayatla ilgili fark etmediklerimi fark etmeye, en önemlisi de olayları ve duygularımı daha net anlayabilmeye başladım. Yaklaşık üç aydır uyguladığım bu yazma tekniği, bu kadar kısa bir sürede bende bazı önemli farkındalıkları sağladıysa, yazmaya düzenli devam etmem durumunda bunun bir yıl sonraki, yıllar sonraki etkilerinin çok daha olumlu olacağını düşünüyorum. Peki, her gün ve aralıksız yazmanın bendeki ilk olumlu etkileri neler oldu?
Geçmiş zamanlı cümle kurmayı bıraktım
Öncelikle, şunun altını çizeyim: Yarım saatlik yazma sürecinde, o boş kâğıdın üzerinde kendime hiçbir sınırlama getirmiyorum. Korkularımı, kızgınlıklarımı, saçma sapan düşüncelerimi tüm şeffaflığıyla yazıyorum. Bunu yaparken, içinde debelendiğim çıkmazları, kör noktaları ilginç şekilde görmeye başladım. Üstelik bunu o an fark ettiğimi de yazıyorum. Sanki zihnimin kıvrımlarından, algısı daha açık bir Evren çıkıp, “Aaa bak bunu daha önce niye düşünemedim, aslında bu zannettiğim gibi olmayabilir, şu açıdan bakarsam, şunu yaparsam şikâyet ettiğim durum ortadan kalkabilir” gibi cümleler kuruyor. Bir anlamda kendi kendime akıl veriyor, yol haritası çiziyorum. Bu süreçte fark ettiğim en önemli şey geçmişe, geçmişteki olaylara çok fazla takılıp kaldığımdı. Sürekli di’li geçmiş zamanlı cümleler kuruyor, geçmişten günümüze ve geleceğe dair planlara bir türlü geçemiyordum. Birgün yazarken, bundan sonra eğlenceli anılar veya eski dostlarla eski günleri yad etme haricinde di’li geçmiş zamanlı – özellikle de olumsuz, can sıkıcı ve depresif geçmiş zaman olaylarıyla ilgili – cümleler kurmayacağıma dair karar aldım.
Olumsuz ifade ve eylemlere veda ettim
Beynim, bardağın eksik tarafını, olayların kötü yanlarını görmeye çok meyillidir. Yıllarca bu kasımı geliştirmişim farkında olmadan. Bana bugün güzel olan üç şey say dense zorlanır ama onlarca eksiklikten, olumsuzluktan rahatlıkla bahsedebilirim. Yazarken, -me, -me olumsuzluk ekini çok kullandığımı, “kötüyüm, üzgünüm, mutsuzum, kaygılıyım, endişeliyim” gibi sözcükleri sık yinelediğimi gördüm. Artık “Gelecekten korkuyorum” da dememeye, “gelecekten korkmuyorum” hiç dememeye; bunların yerine “Gelecek karşısında çok daha cesurum” tarzı cümleler kurmaya özen gösteriyorum.
-meli, -malı’lar artık yok
Yukarıdaki olumsuz durumu fark edip bunları düzeltmeye çalıştığımı (!) zannettiğim sıralarda da sürekli “daha çok çalışmalıyım, yapmalıyım, gitmeliyim, üzülmemeliyim, endişelenmemeliyim, alternatifler bulmalıyım” gibi cümleler kuruyordum. Yazarken kendimce bazı iyi kararlar aldığımı düşünüyordum ama sonradan farkettim ki, bunları ya gelecek zamanla kuruyor ya da -meli, -malı ile deyim yerindeyse “birgün keyfim yerinde olursa yaparım” manasında öteliyordum. Artık direkt eylem cümlesi kuruyorum. Yapmalıyım, yapacağım değil, yaptım diyorum. İyi olmalıyım, iyi olacağım demek yerine “iyiyim, harikayım, keyfim acayip yerinde” diyorum.
Meğer duygularım geçiciymiş
Yazarken fark ettiğim, belki de keşfettiğim, kimsenin de karşıma oturup bunları bana anlatmadığı farkındalıkların en önemlisi olumsuz duygularımın aslında gerçekle bir ilgisinin olmadığıydı. Bunu fark ettiğimden beri, kendime sürekli o an hissettiğim korkunun, endişenin, kaygının veya öfkenin geçici bir durum olduğunu telkin etmek oldu. Yaşanan bazı olaylarla ilgili duygularımın, hatta kaygılı düşüncelerimin gerçek olmadığını, geçici hislerden oluştuğunu kendime sürekli hatırlatıyorum. Gerçek olan, yaşanan olay. Onu nasıl yorumlar, ona hangi bakış açısıyla bakarsam o şekilde bir duygu durumuna sokuyorum kendimi. Oysa yaşanan olay bitip gidiyor ama zihnimdeki öfkeyle o olayı defalarca yaşamaya, içimde yaşatmaya devam ediyorum. Ayrıca herhangi bir olay ya da insana karşı duyduğum kızgınlık gibi olumsuz duygular aylar sonra yerini bambaşka duygulara bırakıyor. Öyle ki üç ay önce sinirlendiğim biriyle ilgili şu an ne o duyguyu hissediyorum ne de o kişinin kim olduğunu hatırlıyorum.
Hep bir “zannetme” hâlindeymişim
Kendimde keşfettiğim durumlardan biri de “sanlar ve zanlar” içinde kendimi boğduğumdu. Üstelik çoğunlukla olumsuz düşünce merkezli bir zannetme hâlindeydim. Kendimle ilgili kötü şeyler olacağını, birilerinin benim hakkımda olumsuz düşündüğünü, olayların istemediğim şekilde yaşanacağını sanıp durmakta olduğumu gördüm. Yazarken, bu bocalama içerisinde olduğumu fark edip kendime iyileştirici direktiflerde bulunup olayların sandığım gibi gelişmediğini, insanların zannettiğimin tam tersi söylemlerde bulunduğu gerçeğiyle de defalarca yüzleştim.
Oldurmaya çalışmaktan vazgeçtim
Tam da bu noktada olmakta olanı engelleyemeyeceğimi, olanın zannettiğim gibi kötü şekilde gerçekleşmeyebileceğini anlayıp oldurmaya çalışma çabamdan vazgeçtim. Bu demek değil ki kariyerim, sağlığım, daha iyi versiyonum için çabalamıyorum. Bir şeyleri başarmak, daha iyi olmak, gelişmek adına önemli adımlar atarak çabalamak asla vazgeçmeyeceğim bir şey. Olan, zaten olmakta ve önemli olan gerçekleşen şeyi benim nasıl yorumladığım. Ayrıca olandan çok “olması gereken”le ilgilendiğimi, olması gereken olmadığı için strese girip olanı pek de umursamadığımı fark ettim. Kafamda idealize ettiğim, mükemmeliyetçi ağlarla inşa ettiğim o olması gereken fikri, meğer zihnimi ne çok yoruyormuş. Gerçekleşen ile gerçekleşmesi gerekeni kıyaslamak kaygımı da stresimi tetikliyor, andan zevk almamı engelliyordu. Bu süreçte olması gerekeni düşünmeyi, oldurmaya çalışmayı bırakıp olanın keyfini çıkarmaya başladım.
Şikâyet, tekrardır
Yarım saatlik yazma deneyimimde, her açıdan serbest ve özgür olduğumu belirtmiştim. Buna, herkesten ve her şeyden bol bol şikâyet etmek de dâhil. Bunu başlarda çok sık yaptım. Ama zamanla beynimin kıvrımları, bana şikâyeti de bıraktırdı. Öğrendiğim şey, şikâyetin aslında şikâyet ettiğim şeyi tetiklediği, zihnimde defalarca yaşanmasına sebep olduğuydu. Rahatlayıp içimizi dökmek için bir yakınımızla dertleştiğimizde de aslında sürekli işten, patrondan, ondan bundan dert yanıp şikâyet ediyoruz. Dertleşerek rahatladığımızı zannediyoruz ama bu aslında kalıcı bir rahatlama değil, anlık bir hafifleme. Sonra, şikâyet ettiğimiz konularla ilgili tekrar yükleniyoruz ;) Ben artık kendimle kâğıt üstünde baş başayken de herhangi bir olumsuzluktan şikâyet etmemeye, edeceksem de ona bir çözüm bulup yazmaya çabalıyorum.
Bu yazma sürecinde her şeyi yazıyor; “43 yaşında adamım” demeyip korkudan endişeye, acizlikten en duygusal sözcüklere kadar zihnimden, dilimden akan her cümleyi kâğıda döküyorum. Duygularımı asla inkâr etmeden, aksine ne hissettiğimi en ayrıntılı şekilde somutlaştırarak ortaya koyuyorum. Bu özgürlüğün en önemli sebebi, yazdıklarımı hemen sonrasında yırtıp atmam. Onları kimsenin hatta benim bile okuyamayacağımı bilerek yazıyorum. Çok sinirlendiğim veya büyük kaygıya kapıldığımı hissettiğim anlarda da hemen elime bir kalem alıp hızlıca yazmaya başlıyorum. Öyle ki yazdıklarım, benim bile okuyamayacağım karmaşıklıkta oluyor. Kalkıp tepki vermek veya kavga etmektense yazarak duyguları boşaltmak, olayı irdelemek ve kalemin bizi yönlendirmesine kendimizi bırakmak çok daha sağlıklı bir deneyim gibi.
Çok haklısın Fatma, yazmak tam anlamıyla terapi benim için; tıpkı uzun yürüyüşler yapmak, sergileri gezmek veya video kurgulamak hazırlamak gibi. İnsanın kendisini iyileştiren şeyleri bulabilmesi çok önemli. Her akşam şükrettiğim üç farklı şeyi yazdığım bir liste tutuyordum ben de. Bir süre sonra zamandan tasarruf için şükrettiğim üç konuyu, bu yarım saatlik yazımın içine ekledim ki daha anlamlı oldu sanki. Yaş aldıkça, daha da iyileşebilmemiz dileğiyle…
Evren selam,
Kendi kendinin terapisti olmuşsun yazarak
Kutluyorum seni
Dinlediğim, okuduğum bir çok kişisel gelişim üstatları da aynı yazma sürecini öneriyorlar
Şükür Defteri’ne yazmak da aşırı işe yarıyor, her akşam yazıyorum
Şikayet etmenin yerine şükretmeyi,
Mükemmelciliğin yerine oluruna bırakmayı ve teslimiyeti seçtikten sonra hayatın nasıl değiştiğini sen de bizzat tecrübe etmişsin
Sevindim
Sevgi ve selamlar