Yazarların İstanbul’u – Neşe Mesutoğlu

.

Benim okuyacağım kitaplar bellidir, hepsi de sırasını bekler. İstanbul’a gelirken bütün okunmuş kitaplarımı Aydın’da bırakmak zorunda kalıp okunmamış tek bir kitapla yola çıkmıştım. Sonra Sevil imdadıma yetişmiş, beş tane kitabı koltuğumun altına sıkıştırmıştı. Kitap tanıtımları yapmak için yeni çıkanları incelerken Yazarların İstanbul’u ile karşılaştım ve sipariş edip hemen okumaya başladım. Henüz yeni geldiğim İstanbul’da edebiyatın ve sanatın büyük isimlerinden İstanbul’u okumak benim için kıymetliydi. Neşe Mesutoğlu, İlber Ortaylı‘dan Ara Güler‘e kadar 12 isimle İstanbul üzerine konuşmuş. 164 sayfalık bu zevkli kitaptan paylaşmak istediğim satırlar şöyle:

Fatih Sultan, İstanbul’u Fethedince 3 Gün Yağmalanmasına İzin Verdi!

Ahmet Ümit‘e göre “İstanbul’un şairane bir havası var.” Yazar, neredeyse tüm romanlarının mekanı olan İstanbul’u çok sevdiğini dile getiriyor ve bunu “Anladım ki İstanbul artık benim kanıma girmiş ve başka bir şehirde uzun süre yaşayamam.” sözleriyle ifade ediyor. Oysa Ahmet Ümit, aslen Gaziantepli. Zaten kitabın genelinde 12 isim de memleketi neresi olursa olsun İstanbul’da yaşayanların ortak bir İstanbulluluk bilincine sahip olması gerektiğinin altını çiziyor. Ahmet Ümit, söyleşinin satır arasında “Fatih Sultan Mehmet, şehri ele geçirdiği zaman üç gün talan edilmesine izin vermiştir. Korkunçtur. Sonra yıkılmış bir ortaçağ kentinden büyük bir payitaht yaratmıştır. İstanbul çelişkilerle doludur.” iddiasında da bulunuyor.

Buket Uzuner ise İstanbul’u “dünyanın 2700 yıldır menopoza girmeyen tek dişisi İstanbul, hâlâ üretkenve canlı olduğu için ilham konusunda elbette cömerttir!” sözleriyle tanımlıyor. Yabancı birine İstanbul’u anlatmak istediğinde “İstanbul, dünyada içinden deniz geçen tek şehir.” dediğini dile getiriyor. Uzuner, Kadıköy – Karaköy şehir hatları vapuruyla çay eşliğinde seyahat etmeyi o kadar çok seviyor ki bunu “Beni İstanbul vapuruna koyun, yıllarca Asya ile Avrupa arasında gidip geleyim!” sözüyle ifade ediyor.

Topkapı Sarayı ve Bizans İmparatorluğu İfadeleri Yanlış!

İlber Ortaylı ise İstanbul’da yaşayan halkın %70’inin bu şehri sevmediğini, anlayamadığını savunuyor. Ve “Topkapı Sarayı” isminin yanlış bilindiğini, aslının “Emperyal Saray” olduğu bilgisini de veriyor. Öyle ki burası bizim en eski sarayımız ve milli abidemiz. Prof. Dr. Semavi Eyice de kitabın kendisine ayrılan sayfalarında tarihi bir yanlışı düzeltiyor: “Bizans adı sonradan yaratılma. 19. yüzyılın sonlarında tarihçilerin uydurdukları bir ad…İmparatorluk yaşadığı son güne, 1453’e kadar kendisini “Roma İmparatorluğu” olarak tanımıştır…”Bizans İmparatorluğu” diye bir isim yoktur ortada.” Eyice, söyleşinin devamında kitaptaki en üzücü iddiayı dile getiriyor: “İstanbul’un geleceğinden ümitsizim…Elli yıl sonra İstanbul diye bir şehir kalmayacak.”

Sokakta Gezerek İstanbul Öğrenilmez!

Ara Güler, İstanbul’u bildiğini zannedenler de dahil çok az insanın İstanbul’u bildiğini söylüyor. Ona göre Ayasofya’ya gitmeyen hatta birinci katına çıkmayan biri İstanbul’u bildiğini iddia edemez. “İstanbul’un bir kültürü vardır.” diyor Güler; “Roma’da iki tane medeniyet varsa burada on bir tane medeniyet var.” diye de ekliyor. Öyle ki Ara Güler’e göre “Sokakta gezerek İstanbul öğrenilmez. İstanbul’u oturup çalışmak lazım.”dır. Söyleşinin sonunda usta fotoğrafçı “bitmiş bir medeniyettir” diye nitelendirdiği ve hiç sevmediğini dile getirdiği Avrupalıları  “aptallar topluluğu”; Amerikalıları “hıyarlar topluluğu”; Türkleri ise “cahiller topluluğu” olarak tanımlıyor.

Çetin Altan ise “İstanbul’u merak etmediğin zaman İstanbul’a layık olman zorlaşır.” diye başlıyor söyleşisine ve İstanbul’a nasıl layık olunabileceğini anlatıyor. Altan da İstanbul’un geleceği konusunda son derece karamsar. Gelecekte büyük bir deprem olacağını ve ortada İstanbul diye bir şey kalmayacağını iddia ediyor. İstanbul’a göçün durdurulması ve şehre girenlere bir kısıtlama getirilmesi gerektiğini de savunuyor.

İstanbul’u bir Afrika savanına benzetiyor Prof. Dr. Artun Ünsal. O da İstanbul’un çok kalabalık ve şiddet dolu olmasından şikayet ediyor. Bütün bu düşüncelerini de söyleşideki “Ben İstanbul’u bir Afrika savanına benzetiyorum. Kimse kimseye ilişmiyor. Herkes ayrı yerde suyunu içiyor, otunu yiyor, avının peşine düşüyor. Yan yana ama birlikte değil. Aynı sokağı paylaşsa bile toplumsal ve kültürel farklılıklar o kadar keskin ki.” sözleriyle ifade ediyor.

İstanbul’da Doğanlara Çok Acıyorum!

Sunay Akın da İstanbullu olmadığı halde en çok İstanbullu’laşan ve İstanbullu ortak bilincini savunan isimlerin başında geliyor. Öyle ki “Ne mutlu bana ki İstanbul’da doğmadım.” diyor satır arasında. Neden böyle dediğini de “İstanbul’da doğmamak büyük bir şans.  İstanbul’da doğanlara çok acıyorum. Çünkü onlar Anadolu’da doğanlar kadar sevemez ve hayal edemez bu şehri.  Ben İstanbul’u hayal ettim. Orada yaşamayı ümit ettim.” cümleleriyle anlatmaya çalışıyor. Sunay Akın, “Demokrasinin kalbi, merkezi” olarak gördüğü İstanbul’un “seyredilebileceği en çirkin yeri Kız Kulesi” gibi ilginç bir ifade de kullanıyor. Neden böyle olduğunu da “oradan bakınca Kız Kulesi’ni göremezsin. Oysa Salacak’tan bakınca karşında hem tarihi panorama hem Kız Kulesi duruyor.” sözleriyle ifade ediyor.

“Eminönü’nden vapura binip Rumeli Kavağı’na kadar gidip dönme”nin ve “Arka güvertede denizi, Boğaz’ın yalılarını ve tepelerini seyretme”nin İstanbul’da yapmayı en çok sevdiği şeylerden biri olduğunu söylüyor Emre Kongar. Kızlarına ve öğrencilerine sürekli öğütlediği şeyi söyleşide de yineliyor: Mutlaka en azından ayda bir Eminönü, Mısır Çarşısı – Babıâli, Tahtakale, Mercan – Mahmutpaşa, Kapalı Çarşı,  Sahaflar aksında dolaşmalı; hem eski İstanbul hem de oradaki dinamizm yaşanmalı.

İstanbul’u yaşamak, hissetmek ve bu koca şehri gezmeye neresinden başlamalıyım diyenler için kitaptaki 12 ismin İstanbul’da en çok sevdikleri yerler eminim hepimize bir rota belirleyecektir: Ahmet Ümit: Beyoğlu; Buket Uzuner: Kadıköy – Karaköy şehir hatları vapuru; İlber Ortaylı: Suriçi’ndeki her yer; Hıfzı Topuz: Beyoğlu; Ara Güler: Zeyrek, Çengelköy’ün yukarılarında eski İstanbul’u hatırlatan birtakım sokaklar; Emre Kongar: Boğazın her iki yakasındaki sahiller ve boğaz tepeleri

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir