ben BİR ZAMANLAR küçük İDİM

]fh[ fotoğrafhikayeleri {Haziran 2008}

ben BİR ZAMANLAR küçük İDİM

Ben bir zamanlar küçüktüm. Küçükken sanki büyük bir adamdım.

Burnu delik spor ayakkabılarım vardı. Sokak kıyafetlerim ayrıydı. Pantolonumun dizleri çimlerde yuvarlandığımdan yemyeşildi. Çünkü bizim evin her yeri toprak, kargılık, ağaçlıktı. Bir baktım mı Telli Dede mezarlığından otobüs garajına kadar her yeri görürdüm.

Ben küçükken, İzmir Denizli yolundan geçen arabaları sayardım evimizin balkonundan. O zamanlar şimdiki gibi tepemizden bakan kocaman binalar yoktu önümüzde. Mahallenin en yüksek binasıydı bizim dört katlı evimiz. Pazardan hiç erik almazdık. Çünkü evimizin bahçesinin dört yanında bir sürü erik ağacı vardı. Gün gelir yenidünyayı, gün gelir iğdeyi dalından koparır yerdik.

Ben bir zamanlar sokaktan eve girmezdim. Cuma okuldan bir gelir, Pazar akşamına kadar sokakta deliler gibi oynardım. Hiçbir zaman akşam ezanından önce evde olmayı beceremezdim. Sokaktan eve gelince kardeşlerimle banyo sırası için kavgası ederdik. Kışın ilk ben yıkanmak isterdim, sırada bekleyip üşümemek için. Yazınsa en son yıkanmak isterdim ki, sokakta daha çok oynamak için.

Ben bir zamanlar evimizin yan tarafındaki yeşilliklerde yakan top, dokuz kiremit oynardım. Mahallenin çocukları öyle çoktu ki, her yerde neşe dolu sesler yankılanırdı. Sürü halinde dolaşır, toplu halde oyunlarımızı oynardık. Bir zamanlar rengârenk bilyelerim, her markadan gazoz kapaklarım vardı. Bazen üter, çoğunlukla ütülürdüm ve ben bir türlü bilyeyi doğru dürüst atmayı öğrenemezdim.

Ben küçükken her yerde kenker vardı. Dikenlerin arasına dalar kenkerleri bulup yerdik. Böğürtlenleri avuç avuç ağzıma atmaya, minik minik mantarları ayağımla ezmeye bayılırdım. Ben küçükken su birikintileri olurdu kocaman kocaman. Ve içinde kurbağalar, kurbağaların da minik minik yavruları olurdu. Kaplumbağaları ters çevirir, sonra acır düzeltir, yumurtalarını hayranlıkla seyrederdim.

Ben bir zamanlar uçurtma uçururdum. O zamanlar öyle sağlı sollu tellerle dolu değildi gökyüzü. Kendimden geçercesine uçurtmayı salardım masmavi bulutlara. İlk zamanlar kendi uçurtmamızı kendimiz yapardık, sonraları hazırları çıkmıştı. Benim ki Süperman’di, bazılarının ki de hep kartal… Uçurtmanın kuyruğuyla beraber hayallere dalar giderdim.

Ben bir zamanlar küçüktüm. Evimizin birinci katında oturan anneannem vardı. Günde defalarca ondan su isterdim. Ne evinin ne de balkonunun kapısı hiçbir zaman kapanmazdı. Dayımlar, teyzemler, dedemlerle aynı binada otururduk. Kavgalarıyla sevinçleriyle mahallenin en gürültülü apartmanıydık. Bahçemiz yıkanır, temizlenir, hep beraber çaylar içilir, börekler yenirdi.

Ben bir zamanlar küçüktüm. Küçükken sanki büyük bir adamdım. Ayda yılda izne gelen “misafir babam” vardı. Sonra yoruldu, hasta oldu, ameliyat olup tamamen “bizim babamız” oldu. “Baba nedir” keşfetmekle meşguldüm, “evlatlık nasıl bir şey” çözmeye çalışırken. Birgün babam öldü, yüreğim bir kere daha büyüdü. Ondan sonra bir daha çocuk ol{a}madım.

—–
Fotoğrafın Hikayesi: Fotoğrafı 3 Temmuz 2007 tarihinde Çankırı’da çektim. Bir Avrupa Birliği projesindeydik. Bizi taşıyan araçtan iner inmez göz göze geldim iki kardeşle. Balkonsuz bir evde geçen çocukluk… Yaşadığın mahallenin koşulları nasıl olursa olsun, bir çocuk için büyük bir nimettir balkon.

Asker Arkadaşı Buluşması

En son Aralık 2007’de gitmiştim İzmir’e. Bugün asker arkadaşım Kasım, ailesiyle İzmir’e geliyordu ve “burnumun dibine kadar gelmişken” kendisini görmesem olmazdı. Kasım’ın kardeşi Dokuz Eylül Üniversitesi’nden mezun oluyordu ve bugün kep töreni vardı. Karşıyaka Mavişehir’deki Kent Spor Salonunda buluştuk Kasım’la.

Askerden sonra buluşup görüştüğüm ilk arkadaşım oldu kendisi :) İzmir’in -özellikle de Mavşehir’in- güzelliğine Kasım’la birlikte bir kere daha hayran olduk. Ah bir de şu karenin çekilme aşaması var ki Aydın’a yarım yamalak dönmeme sebep oldu. Ah Kasım, ne büyük bir olaya vesile oluyordun ta İstanbullar’dan İzmir’e gelerek :)

HÜSS, 6 Yılı Geride Bıraktı

Daha çok küçüksün çocuk. Henüz bir çocuksun. Fotoğraflarına baktığımda hala aynısın. Gün gelecek, tıpkı Ziya ve İbrahim amcalarının çocukluk fotoğraflarına bakamadığım gibi, senin de bu binlerce fotoğrafına bakamayacağım.

İbrahim Amcan -hani hala bizim küçük EFE’miz- ilkokuldayken “Tohumlar Fidana” şarkısını söylerdi. Gizli gizli ağlardım. Onun o çocuksu sesi -çok iyi biliyordum ki- bir daha duyamayacağım bir sesti. EFE büyüdü, söylediği şarkının sözlerindeki gibi tohumlar fidana, fidanlar ağaca döndü. Şimdi ne İbrahim amcan o şarkıyı söylüyor ne de ben o günleri geri getirebiliyorum.

Sen de büyüyorsun. Masumiyetimizden, çocukluğumuzdan bir şeyler yitirerek sözde “kocaman” oluyoruz. Bütün bu fotoğraflar, yazılar sana en güzel hatıra çocuk. Şimdiki gibi yanında olamayacağız yarınlarda. Amcalarının yüreğinde nasıl bir yerdeymişsin gör diye, Doğum Günün Kutlu Olsun babamın adı Hüseyin, bizim minik Hüss!

Benim Günlüğüm ve Sizin e-vren günlüğünüz

İşte Türkiye’nin En Kişisel Blogu!” diye duyurmuş Blog Canavarları, e-vren günlüğü’nü. Tarih 16 Ağustos 2007’yi gösteriyor. Yazıdan haberdar olunca çok mutlu olmuştum.

Süper Gözlerin Sahibi” başlığıyla bir ara çok tepki çeken malum fotoğrafamın üzerine yazı yazmış Burcu Sezer 19 Ağustos 2007 tarihinde. İstatistik verileri sayesinde haberim olmuş, çok şaşırmıştım yazıyı okuyunca.

Ve 17 Haziran 2008. “Evren, Evren Kadardır” demiş Sıdıka, “Suskun Bir Masal” başlıklı yazısında. 9 ayrı fotoğrafımı kullanarak 9 yazıma gönderme yapmış. Öncesinde bu çalışması için benim onayımı almayı uygun gördü sevgili Sıdıka. Harcanmış bir emeğe saygım sonsuz; hayır demem mümkün değildi.

Beni şaşırtan, mutlu eden, hüzünlendiren öyle çok olayla karşılaşıyor, öyle güzel insanlarla tanışıyorum ki e-vren günlüğü sayesinde. Ziyaretçiler tarafından bu e-lektronik yaşam diyarının gün geçtikçe daha çok sahipleniliyor olması beni çok mutlu ediyor. Teşekkür ediyorum herkese.

Ben Büyük, Sen Güçlüydün

Her zaman yanımda sen vardın. Düğünümde de ölümümde de… Hayat bir tokat gibi suratımda her patladığında, göz yaşlarıyla sana sığınırdım. Oysa ben büyüktüm, halbuki sen güçlüydün.

Sen susardın, ben yazardım. Herkes merak eder, bir sen soramazdın. Oysa ben her şeyi cevaplar/d/ım.

Sen kendi dünyanda, ben dört duvar arasında hesaplar verdik birilerine. Bir kendimizle yüzleşemedik. Bir masaldı yaşadığımız, yazdıklarımız bir destan. Şimdi sen yoksun, sadece içimde kocaman bir yokluksun.


Fotoğraf: Ankara
Tarih: 05.06.2008
Çekim: Şaziye N. Ayan

facebook’evreni ] facebook sayfası twitter’evreni RSS abonelik

Bizim Mahalleyi Mehteran Takımı Basarsa

Bu haftasonu mahalleyi uyandırma görevi hangi komşumuzdaysa işini çok ciddiye almış herhalde. Mehteran takımının sebebi bu olabilir mi? Haydin millet, aşka gelin, uyanın, coşun!

İmren ablaya sabah kahvaltısına gidecektik. Evrenler sabah geç kalkar, işimi garantiye alıp evlerinin önüne bir mehteran takımı yollayayım diye mi düşündü acaba?

Sağ bacağımda iki gündür tuhaf bir acı var, markete bile zor gidip geldim. Bu yüzden dayımların erik bahçesine gidemedim. Herkes orada. Ben bütün gün evde…

Garip Hareketi‘ni okumaya devam ediyorum. Bugün Mesnevi‘den hiç bölüm okumadım. İkinci Yeni Olayı kitabına da aylar var sanki. İlk defa iki kitap birden okuyorum, ondandır.

Şaziye‘nin Ankara’da çektiğim fotoğraflarını Flickr‘daki sayfama ekledim. İlk defa e-vren günlüğü facebook‘taki arkadaşlarla sohbet ettim. Çok güzel bir duyguydu. Sizi tanımaktan mutluluk duyuyorum.

Sıfır Dediğimde filmini seyrettik Ziya‘yla. Sonu olmayan, belirsiz biten modern Türk filmleri geleneği bozulmamış. Ama müzikler, görüntü efektleri ve özellikle Oktay Kaynarca‘nın ses tonu muh-te-şem bir hava katıyor filme.

Merak merak içinde kaldığım, seyretmek için can attığım Yumurta, büyük bir hayal kırıklığı yarattı bende. Güzel şeyler yazmak isterdim burada. Ben bir şey anlamadım.

Futbol için “modern savaş” demek pek de yanlış olmaz sanırım. Çek maçından sonra Türkler Tarih Yazdı, Çılgın Türkler, Türk Mucizesi gibi başlık atıyorsa yabancı basın… 1453 İstanbul’un fethinde bile Avrupa böyle değerlendirmemiştir başarımızı eminim. Bu arada Milli Takım maçını sadece insanlar seyrediyor sanırdım. Tek ilgi duyan biz değilmişiz. Gol atınca balkona çıkıp demirlere vurmak da ne oluyor! Sevincin de bir sınırı var değil mi?

Değişmeyen Tek Şey: YOKLUĞUN

Bizim evin üzerinden geçen uçaklarda SEN varsın sanırdım… Şimdi o uçaklarda BEN varım da bir SEN yoksun.

Yıllarca, bizden ayrılışının yıldönümlerinde herkese mesaj atardım. En çok ihtiyacın olan şey için; bir dua bir hatırlanma için. “Unutmadık, unutmayız” diye cevap verirdi çoğu. Bugün SEN yoksun ve en “unutmayacağız” diyenler bile unuttu seni.

Kaç yıldır ÖSS ile aynı güne denk geliyor Babalar Günü. Bugün SEN de yoksun hayatımda ÖSS de. Değişiyor bir şeyler, elbet bıraktığın gibi değil hiçbir şey. Değişmeyen tek şey: YOKLUĞUN