İçimde Kayıp Bir Şems-i Tebrizî

içimde kayıp bir şems-i tebrizi

Sen demez misin Giden her bir Şems-i Tebrizî için başka bir asırda, başka bir mekanda, bilinmedik bir isim altında bir Şems daha gelir* diye…Kimisi Şems olarak doğar / Kimisi Şems olarak ölür**

Sen Tebriz’i olsan, ben Mevlana… Mesnevi’nin 7. cildini yazsam senin Aşkına! diye Dost’a haykırdığım günden beri bilir misin;

İçimde kayıp, bir Şems-i Tebrizî yaşar.

Ölüm bir SIR; SIR gizemli… Sen de dersin ki Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli***

*Elif Şafak, Aşk, *s.408; **s.408; ***s.400

 

facebook’evreni ] facebook sayfası twitter’evreni RSS abonelik

evrengunlugu.net, 5. yılında sosyal sorumluluk gereği Türkiye Omurilik Felçlileri Derneğinin kampanya ve projelerini destekleme kararı almıştır. Ziyaretçilerini de TOFD’a destek olmaya davet etmektedir. TOFD’a ulaşın; gönüllü olun; 3430‘a boş bir sms atarak “Akülü Tekerlekli Sandalye Kampanyası”na 5 TL’lik bağışta bulunun.

Sendeki Bu Yüreği Hangi evren’e Sığdırayım?

Dilim Sen hayatımda çok azsın dedi; yanlış söyledi. Hayatımda senden çok az var diye Gönlüm düzeltti.

Ey Dost! Sen Tebriz’i olsan, ben Mevlana… Mesnevi’nin 7. cildini yazsam senin Aşkına!” diye yana yakılırken ben; kimbilir sen kaç adım ötelerdeydin? Senden bir adım önde ya da arkada olmak değil, seninle yan yana olabilmek mesele…

Ey Aşk Sultanı’nın Sevdası! Ben sendeki bu yüreği hangi evren’e sığdırayım?

Gel, ben seni 3. ciltte beklerim. Gel, beraber pişelim! Gel, Yedinci Mesnevi‘ye öyle erelim. 

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

Bir Günde Kral Olmadık, Bir Günde Tahttan İnmeyiz

{Şubat ‘09 MisAfiR KaLeM Yazısıdır}

Bir ara modaydı. Sağda solda, gazetede, TV’de Şeriat geliyor, 100 yıl geriye gidiyoruz, İran mı olacağız, muhafazakarlaştık, mahalle baskısı, Malezya gibi söylemler… Gına gelmişti. Haber sitesini açıyor, “kadını öldüresiye taşladılar!” Ulan noluyor diye haberi tıklıyordum. “İslam rejiminin kolluk kuvvetleri” diye başlayan cümleyi okuyunca dedim acaba hangi şehrimizde? Taa haberin sonunda Tahran diye bitiyordu (: Banane Tahran’dan diyesi geliyordu insanın… Bu konuda elma ile armutun kasti olarak karıştırıldığına inanıyorum. Bir kere şunu bilmek gerek: Osmanlı’da arapça bilen sayısı, günümüzde ingilizce bilen sayısı kadar ancak vardır. Neymiş Osmanlı zamanında bile halk arapça konusmuyormuş. Dilimiz öz ve öz Türkçe İMİŞ… Halife bizde olmasına rağmen, din önemli bir husus olmasına rağmen bu ülke şeriatla yönetilmedi. Recm olayı hiç yaşanmamıştır. Sanıldığı gibi halk cok eşli değildi. Bu olay kesinlikle ayıp karşınılırdı. Yasalarımız Türkçe idi. Yargıçlar Türk’tü. Hatta bu ülkenin insanları isyan edip padişahı indirtip yerine başka padişah çıkartmıştır. İstanbul’da bir grup kişi “müzik günah, ilahi günah, o günah, bu günah” diye kasıtlı dedikodu çıkartınca yeniçerilere verilen bir emirle, Sultanahmet camii basılıp Continue reading →

KASIM 2007 ALES ÜZERİNE

Dün ALES vardı. ÖSS maratonunu başarıyla geride bıraktığı halde bitmek bilmeyen sınavlardan birine daha giren Türk gençliği için zorlu bir sınavdı. Sınava girenlerin çoğu 90 dakikanın sözel sorularının hepsini çözmeye yetmediğinden şikayetçiydi. Eski adıyla LES, yeni adıyla ALES’te neden sözel sorularını ilk 90 dakikada vermediklerini anlayamıyorum. Sanırım bu da bir nevi eleme yöntemi. Çünkü sabahın erken saatinde beyin henüz yorgun değilken uzun paragraflardan oluşan sözel sorularını anlayabilmek çok daha kolay olur. Buna rağmen ilk 90 dakikada sayısal soruları veriliyor ve bunları çözerken doğal olarak zihin yoruluyor; böylece sözel sorularının yorumlanması epey vakit alıyor. Dün sınava girenler Mayıs’taki ALES’ten çok daha zor sorularla karşılaştıklarını söylediler. Sözelin abartılmış paragraf ve metinlerden oluştuğunu düşünüyorum ben de.

Kardeşim Ziya‘yı geçen hafta Konya’ya uğurladık. Artık o Selçuk Üniversiteli. Ağustos 2008’e kadar PDR’den yüksek lisans yapacak. e-vren günlüğü’ne gidişiyle ilgili bir kaç not düşmek istedim ama duygularımı normal bir yazıyla ifade etmem mümkün olmayacaktı. Kardeşimi de ilk gurbet tecrübesinde üzmek istemedim :)

Gece Avusturya’dan amcam ve yengem geldi. Amcam, 40 küsur yıldır çalıştığı gurbet diyardan kesin dönüş yaptı. Artık babasının köyünde, iki katlı evinde yepyeni bir hayata başlayacak.

Üç gündür Mercan Dede‘nin son albümü 800’ü dinliyorum. Mevlana‘nın 800. doğum yıldönümü vesilesiyle 800 ismi verilen albümde Yıldız Tilbe‘nin de sesiyle can verdiği Tutsak isimli öyle bir parça var ki… Dinle dinle doyamıyorum :)

SUStum {da} KONUŞtum!

SUStum {da} KONUŞtum!

{Evren’in Aydın Life Dergisi Temmuz sayısındaki yazısıdır}

Bilmem ki bunun adı aşk mıdır? Yoksa… {yoksa?} Seninle konuşmak çok güzeldi inan. Sanki kendimi buldum. İkinci karşılaşmamızda sana hayatımla ilgili neredeyse her şeyi anlattım. Bunu neden ve nasıl yaptım hatırlamıyorum. Trafik kazasına benzettim o zamanı. Kaza anı hiç hatırlanmaz, nasıl olduğu da… {Seninle savaşmaya bile gücüm yoktu o masada. Senin varlığın çok ağır, çok ağır!} Nasıl? {Okuduğun onca şeyi yazan yürek, güçlü olduğu için değil, çok fazla sevdiği için yazabiliyor. Sıradan ilişkilerde ve insanlarda evet, çok güçlüyüm ama aşkın, sevdanın, dostluğun karşısında benim hiçbir fonksiyonum olmuyor. Bütün hayatım felç oluyor. Sende de olur mu böyle?} Bilmem, bilmiyorum. Hangi aşk, hangi sevgi? {Gösterilebilir şeyler değil ki bunlar. Ben günün 24 saatinde yirmi dört ayrı aşkı yaşayabiliyorum, gün geliyor...} Hem sevdiğin, çok sevdiğin için yazabiliyorsun hem de korkuyorsun; seni anlayamıyorum ya da anlamak istemiyorum. {Korkmak? Ben böyle bir duygudan bahsetmedim. Mevlana-Tebrizi aşkını duymuşsundur değil mi?} Evet {Onu düşün. Mevlana’yı Mevlana yapan Hocası Tebrizi’ye duyduğu aşktır, özlemdir, hasrettir ve 6 ciltlik mesnevi bu aşk üzerine ortaya çıkmıştır. Benimse hayatımda cismi değişen Tebriziler var. Ben ömrüm boyunca Tebrizi’yi bulmaya çalışıyorum ve her yürekte bu yazıları doğuruyorum. Anlat bakalım, aşk değil de nedir senin yaşadıkların?} Aşk ‘onu öptüğünde salıncakta sallanıyor gibi hissetmek’tir. {Sallandığını hissetmiyor musun?} Kendimi anlamaya çalışıyorum. Bunun (tanımsızlıklarımın) bir geçiş dönemi olduğunu sanıyorum. (umuyorum) {Herkes kendisini anlamaya çalışıyor hayatı boyunca. Nedir senin kafanı kurcalayan? Neden bu kadar sorguluyorsun?} Kendimi sorguluyorum ama sebebi yok. Kendimi anlamak istiyorum. Bu benim seçimim. {Kimse kendisini çözemiyor ve anlayamıyor. Ama hayatından memnun olmadığın bazı şeyler var değil mi? Hâlbuki kendi tercihlerini yaşıyorsun.} Mutlu olmadığımı ve edemediğimi biliyorum. Bu beni üzüyor. Çünkü kendi tercihlerim. {Peki, ne olsaydı da mutlu olurdun? Bunun cevabı var mı sende?} Şu an yok ama yarın olur mu bilemem.  Birine evet demek tüm dünyaya hayır demek mi? Evet bunu çok düşünüyorum bu aralar.  Ama bütün bunlar geçecek biliyorum. {Mutlaka…} Bu kargaşa bitecek. Sadece biraz zaman… {Kesinlikle… Sağlam adımlarla ilerlemişsin bugüne kadar. Herkesin yanlışları vardır, hata yapma hakkı da. Bir yerde okumuştum: “Hiçbir zaman 3 gün üst üste yağmur yağmaz. Atmosfer bile 3. gün değişir.” diyordu. Kötü günler 4. gün geçecektir. Dediğin gibi, sabır ve zaman…} Seni tanımak çok büyük şans. Buna eminim. En azından şimdilik… {Çok doğru bir cümle kurdun farkında olmadan: En azından şimdilik.} Şimdilik mi? {Çünkü yarın birgün buna pişman olduğun, çok sinirlendiğin, tahammül edemediğin zamanlar olacak hayatımda yer aldığın müddetçe.} İnanıyorum. {Ben duygularını gizleyemeyen biriyim. Sevgimi de nefretimi de paylaşırım mutlaka. İnanmak ya da inanmamak sana kalmış.} Benim problemim bu işte: Senin anlattığın ben ile benim aynada gördüğüm ve her gün bin bir savaşa girdiğim ben aynı değil. Kim peki bu iki ayrı insan? Bunu da şu an bilmiyorum. Tanımsızlıklar içinde zırvalıyorum farkındayım ama geçecek. {Geçecek evet. Ben de zaman zaman şaşırıyorum, bu bahsettiklerin ben miyim diye. Herkesin “kendisine sakladığı” bir kendisi var mutlaka. Dost muyuz sence?} Ben kendi içimde yaşattığım SEN’le dost oldum. O ne isterse o olsun. Sence? {Bu kadar ucuz verilmemeli dost unvanı. Benim hayatımda böyle en azından. Ben, senin için ağlayabilmeli, uykusuz kalabilmeli, senden habersiz ismine şiirler yazabilmeli ve seni üzmeli, dünyayı sana dar etmeliyim. Dost muyuz hala peki?} Evet, bende dostuz; bence dostuz.