Ana Nedir?

Hüss’ün yazma ödevini yapıyoruz bu gün. Ana kelimesini yazınca Ana, ne demek? diye sordum. Hüss de: Köylerdeki annelere ana denir. Ablalar, yaşlı teyzeler böyle der. diye cevap verdi :) 

Hüss’ün anatabiriyle alakasız ama aklıma geldi yazayım bari: Ben küçükken heceleme alışkanlığımdan dolayı sanırım Tarık Akan‘ın soyadının Kakan, Cüneyt Arkın‘ın soyadının da Tarkınolduğunu iddia ederdim. Ben küçükken Tarı ve Cüney, büyük sanatçılardı :)

Erenlerin Bağından / Yakup Kadri

Yıllar yarlardan, yarlar yıllardan vefasız… Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Tevekkül güç, isyan vahim; felek hiç rahmetmeyecek mi? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası…

Bu sözlerle başlıyordu Yakup Kadri Erenlerin Bağından eserine. Göz yaşlarımı tutamadım nedense bu satırlarda. Oysa kitap, bütününde böylesi bir duygusallığı barındırmıyor. Yakup Kadri’nin pek çok konudaki denemelerinden oluşan 118 sayfalık bu değerli kitabının elimdeki baskısı 1970-Milli Eğitim Basımevi’nden. Bu önemli eser güncel baskısıyla piyasada var mı bilmiyorum ama o zamanlar Başbakan Süleyman Demirel ve Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Orhan OĞUZ’un önsözüyle 1000 Temel Eser’in içindeymiş.

Kitap boyunca Aziz Dosta seslenen Karaosmanoğlu, öyle güzel soruyor ki kitapta: bülbül şeyda ise gül perişandır. Kim kime rahmedecek?

Yunus Emre başlıklı yazısının girişine ise hayran olmamak elde değil:Bu geniş ve ıssız Sakarya vadilerinde keşke bir derviş olsaydım. Küçük bir boz eşek üstünde, dağarcığım bir kıl heybenin gözünde, bugün burada, yarın orada dolaşsaydım. Her türlü dünyevi alakadan sıyrılmış, nerede akşam olursa orada kalsaydım.

Erenlerin Bağından, Okun Ucundan ve Diğer Nesirler olmak üzere 3 bölümden oluşan kitapta Yakup Kadri’nin yazılara giriş cümlelerinden son derece etkileyici bulduğum bazılarını paylaşmak istedim:

  • *Arasıra, ahiretten haber gelseydi, ölüm bu kadar müthiş olmayacaktı.
  • *Şiir saf ve hayran kalblerin sesidir.
  • *Saadet, ruhun rükudetinden başka bir şey mi?
  • *Ey yuvasız bülbülden daha garip olan ruh, söyle sığınağın neresidir?
  • *O gülleri kapının önünde bırak; ey aşk…

Sevil Geldi

kalkmalıyım, saat kaç oldu acaba? her sabah bu müge anlı’nın sesiyle uyanmak zorunda mıyım. ne kadar dobra bir kadın, biraz da sert. kocasına karşı da böyle midir acaba. aaa ben onu rüyamda gördüm şimdi hatırladım, ama eşref saati dizisinin başrolündeki kız olarak gördüm. yani ses müge anlı, görüntü o dizideki kız. tekrar askere gitmişim, 45 gün daha askerlik Continue reading →

Yıllar Sonra Denizli’deydim

1 yılı aşkın bir aradan sonra cumartesi günü Denizli‘deydim.

Önce Ebruların Sultanı ile bir akşam yemeği yedik. Onunla da görüşmeyeli 1 yılı geçmişti. Sonra Demokrasi parkında çay içtik, Forum Çamlık’a girme girişimlerinde bulunduk :)

Nihayet askerden beri söz verdiğim üzere en büyük abimlerin yanındaydım. Gece saat 2 gibi Çamlık’a çorba içmeye gittik. Kenan abimle sabah 5 gibi biten sohbetimiz sonrası iki numaralı yeğenim Zühre‘nin cicili bicili odasına amborga koyup orada yattım. Oysa arkadaşlarımı çağırıp odasında parti verecektim; 1 hafta süreyle orayı ben kullanacaktım. Neyseki bu sefer insaflı davrandım. Hevesimi bir dahaki sefere alacağım.

Pazar sabahı Aydın’dan Barış abim ve Hüss, öğleden sonra da amca torunları Mustafa ve İbrahim Ulvi geldi.

İbrahim, Kenan abim ve Zühre ile Çınar ve İstiklal turu yaptık. Bol bol fotoğraf çektik, Denizli halkıyla bütünleştik :) İbrahim ve ben, Zühre hanımın bilgisayar koltuğunu Denizli sokaklarında taşımakla cebelleşirken Canan yengem evde bize güzel bir sürpriz hazırlamıştı. Akşamüzeri hep beraber yengemin ellerinden harika bir pizza yedik. 

4 numaralı yeğenim Gülizar‘ın şirinliklerini buraya yazsam yetmez. İleride hatıra niyetine bu yazıları okurken Canon 450D’den nefret eden Gülizar’ın cıyak cıyak bağırışlarını anlata anlata bitiremeyeceğim. Fotoğraf makinesinden neden bu kadar korktu anlam veremedik :)

Bu akşam 20.30 gibi Aydın’daydık. Otobüsten iner inmez Hüss cebinden iki küçük taş çıkarıp işte taşlarımdedi. Onları neden aldığını sorduğumda Denizli’yi hatırlamak için diye cevap verdi. O taşlar sayesinde Denizli’yi unutmayacakmış :)

Denizli, şehirciliğine şehirclik katmış. Forum Çamlık, Kültür Park ve Teras Parkı ile havasına hava gelmiş. Gündüzleri adım atacak yer olmayan Çınar, her zamanki gibi akşamları bomboş kalma özelliğini devam ettiriyor. Bir tek anlayamadığım da bu olmuştur Denizli konusunda. Aydın’dan birilerinin kulaklarını çınlatırdım ama çok yorgunum :)

Sıradan Aydın’ın Sıra Dışı Gençleri

Otogarın hemen yanındaki hipermarketin önünde her akşam dans eden gençlerin çalışmalarını fotoğraflamak istedim ve beni kırmayıp istediğim kadar fotoğraf çekmeme izin verdiler. Her gün saat 19’dan 22’ye kadar orada dans çalışmaları yapan gençleri fotoğraflamam yaklaşık 2 saat sürdü. İçlerine girip, bu kabiliyetli çocuklarla biraz sohbet edince görünenin o kadar eğlenceli olmadığını öğrenmiş oldum. Bana göre onlar sanat icra ediyorlar. Her ne kadar marketten çıkan insanlar, umursamaz tavırlarla aralarından geçerek danslarını engelleseler de onlar bıkmadan usanmadan kendilerini o figürlere vermeye çalışıyorlar. İstedikleri hareketleri yapamayınca canları epey sıkılıyor. Öyle enerjik, öyle hareketlilerki Canon’un hızı bile onları dondurmakta güçlük çekiyor : )

Rıdvan, tekstil işinde çalışıyor. Ömer, meslek lisesi 3. sınıf öğrencisi. Taner de Cumhuriyet Lisesi mezunu. Ailesinin maddi imkansızlığını göz önünde bulundurup ÖSS’de sadece Aydın’dan tercih yapmış yapmasına ama Aydın’da bir yüksekokulu kazanmasına rağmen yine de kayıt yaptıramamış. Şu an bir devlet kurumunda çaycılık yapıyor. Her üçü de 1990 doğumlu. Serkan, 1991 doğumlu. Didim’de özel bir firmada çalışıyormuş. Şimdi fayansçılık yapan abisine yardım ediyormuş. 16 yaşındaki Ali Can da ticaret meslek lisesi öğrencisi. Mehmet, ADÜ’de iki yıllık işletme bölümünde, Serhat da meslek lisesinde son sınıfta okuyor. Hepsi de cana yakın, pırıl pırıl gençler. Günümüz şartlarında, ailevi durumları ve ekonomik gelirleri göz önünde bulundurduğumuzda bu yaş gurubundaki pek çok genç sapıtmış durumdayken bu arkadaşlar dansla, sanatla, zor bir beceriyle zamanlarını değerlendiriyorlar.

Basit bir soruyla durumu sorgulayabiliriz: Bu gençler neden yıllardır sokakta çalışıyor? Yer soğuk ya abi, yere düşünce canımız epey acıyor diyor Rıdvan. Kışın da aynı yerde çalışıyorlar. Çünkü koca Aydın’da yer yok. Ne acıdır ki 7 Eylül kutlamalarında Bülent Ersoylara tonlarca para akıtan Aydın Belediyesi sanırım bu gençleri Her şey Aydın için sloganının dışında tutuyor. Gerçi Ramazanlarda bir iftar çadırı kuramayan belediyenin bu bir avuç gencin ihtiyacı olan salonu karşılaması da biraz zor : ) Hayalci olmaya gerek yok ama gençleri kazanalım, onlara sahip çıkalım diyen büyüklerimizin ikiyüzlülüklerine de tahammülümüz yok.

Yol kesip haraç toplayan, köşe başlarında tiner çeken gençlere alışan Aydınlılar, ne acıdır ki sokakların güzel bir rengi olan bu gençlere alışmış gibi görünmüyor. Çoğumuzun yolu oradan geçiyor, çoğumuzun gözü bu gençler dans ederken onlara mutlaka takılıyor. Hatta bazımız durup onları şaşkınlıkla birkaç dakika seyrediyoruz bile. Lafı dolandırmasam da doğrudan mı söylesem acaba: Hey Ortekin, al sana seçim arefesi iyi bir seçim yatırımı! Bu çocuklara bir salon ver, gelip bir de orada çekeyim :) Sen dedin ben değil: Önce İnsan!

İşte e-vren’in Objektifi’nden “Sıradan Aydın’ın Sıra Dışı Gençleri” ile “Dans’a Var mısın?

Dans’a Var mısın?” temalı çalışmanın bütün kareleri evrengunlugu/flickr‘da 

Malum Medya

Malum Medya:

-e-vren günlüğü, severek takip ettiğim sabah programlarından biridir. {Tansu Çiller, Milliyet}

-e-vren’i Irak’a, günlüğü’nü de İran’a cumhurbaşkanı yapalım. Oralardan bi’ blog olacağı yok! {George Bush, NewYork Times}

-Ben e-vren günlüğü’nü bizim bi’ arka sokaktaki komşunun oğlu tutuyor sanıyordum. Çocuk meğer Aydın’dan yazıyormuş. {CMYLMZ, Show Tv}

Ziya, çarşamba akşam 22.30’da Konya‘ya gitti; perşembe akşam 22.30’da Aydın’a geri döndü. Giderken Kontur’la gitti. Gelirken Konset’le geldi. Giderken de gelirken de aynı eşofmanlı çocukla aynı otobüstelermiş. {Hoş, Ziya da aynı kıyafetteydi mecburen (: } Bak, blogger olsan al sana süper melzeme dedim ve malzemeyi ben kullandım :)

Ben bu TTNET‘i dava mı etsem, buralardan rezil mi etsem… Bir kesiyor, bir bağlıyor interneti. İnternet gündüz gidiyor, gece geliyor; akşam kesiliyor, öğlen bağlanıyor. Bir bloggerla bu kadar inatlaşılmaz kardeşim!

Akülü Araç Kampanyasından Artan Para:

Eylül ayında bloglar aracılığıyla toplanan bağışlarla 2 kişiye akülü araç bağışlamıştık, bunu da {buradan} yazmıştım. 820 YTL para artmıştı ve bu projenin öncüsü kalemhane de kalan son parayla söz verdiği üzere Doğu’da görev yapan Esra öğretmenin {burada blog da tutuyor} öğrencilerinin bazı ihtiyaçlarını aldı. Kalemhane, bugün bu gelişmeyi hem e.postayla hem de detaylı bir yazıyla paylaştı. e-vren günlüğü aracılığıyla yardımda bulunanlara bağışlarının son kuruşunun da hesabını vermek adına {bu bilgiyi} paylaşıyorum.