Bir fotoğraf, üç yorum

Bana fotoğrafını anlat

GökçeşairFerbay ve Sinancem. Onlar, “Bir Fotoğraf, Üç Yorum Projesi” için Evren tarafından çekilen ve hakkında kendilerine hiç bilgi verilmeyen bir fotoğrafı yorumladılar. Birbirlerinden de habersiz üç usta blogger’ın tek bir fotoğraf üzerindeki farklı bakış açıları ve söz konusu fotoğraf 25 Şubat Cumartesi e-vren günlüğü’nde!

BİR FOTOĞRAF, ÜÇ YORUM, e-vren günlüğü’nde

e-vren günlüğü’nün Mart ayı Misafir KalemiBade PAMUKÇU. O, Evren’i google’dan keşfetti ve e-vren günlüğü’nün en sadık okurlarından biri oldu. Evren’e Kız Kulesi maketini gönderip sürpriz yapan, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu Bade’nin hayatında ilk defa yazdığı günlüğü, Mart’ta e-vren günlüğü’nde…

Dokuz kiremit


Bitmeyen davetler, dinmeyen yağmur ve sönmeyen ateş… Bir uzak yabancıydın bana. Sadece bir gülüşten ibaret öylesine biriydin. Bugün hakkımızda bildiğimiz pek çok şey var. Paylaşabildiğimiz, bölüşebildiğimiz, konuşabildiğimiz ve… SAKLAYABİLDİĞİMİZ…

Çocuklar dokuz kiremit oynamıyor artık bizim mahallede. Gazoz kapakları havada uçuşmuyor; bilyeler değiş tokuş edilmiyor. Zaman hızla geçiyor ve değişiyor her şey. Çocuklar ve oyunları gibi. Cuma olur da son ders zili çaldı mı apar topar evin yolunu tutardık. Her dakika bizim için önemliydi; sokakta oyun oynayarak değerlendirilmeliydi. Cuma, cumartesi, pazar… Onlarca çocuk deliler gibi mahallenin altını üstüne getirirdik. Yakar top oynar, saklambaçla vakit geçirir, ağaçlardan erik ve iğde toplayarak hafta sonunu doldururduk. 

Bugün ne o ağaçlar yerinde ne de oyun oynadığımız çocuklar. Bahar gelince çiçek açan ağaçlar yok artık burada… Çocuklar internet kafelerde ya da dershanelerde. Geriye kalansa sadece bizim güzel anılarımız ve çimenden yemyeşil olmuş eski kotlarımız…

İnsan denen maymun

İnsan, maymundan mı türedi?

Türkiye’de 12 üniversitenin 700 akademisyeni imza topluyor ve rahatsız oldukları konuyu içeren dilekçeleriyle birlikte bu imzaları Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’e gönderiyorlar. Bu yazıyı okuyan üniversite öğrencileri varsa, bir tahminde bulunsunlar bakalım: Yedi yüz imza toplayıp dilekçe yazacak kadar önemli olan bu sorunumuz neymiş? Bir sürü tahmin yürütülebilir değil mi? Çünkü üniversitelerin çözülmesi gereken pek çok -önemli- sorunu var. Ama aslında öyle değil. Bu 700 akademisyen Türk eğitiminin en önemli (!) sorununu tespit etmişler ve bunu gerekli makamlara iletmişler. 

Türkiye son yıllarda Darwin‘in evrim teorisinden uzaklaşıyor, okullarda evrim teorisine ilişkin vurgular azaltılıyormuş.  Bu sebeple akademisyenler ilk ve orta dereceli okulların ders kitaplarında ve müfredatta “Evrim Teorisi” konusunun işlenmesi talebinde bulunuyorlar ve “geleceğimizi Ortaçağ karanlığına teslim etmeyeceğiz.” diyorlar.

Maymunlar yetiştirsin sizi!

ABD yönetimi bile bir çok eyalette evrim kuramını müfredattan çıkarttı ama Türkiye’de bazı kesimler bunu savunmaya devam ediyor. Ben ilkokula giderken “biz maymundan gelmişiz” diyen bir kaç arkadaşım vardı. Günümüzde de maymunun torunu olduğunu iddia eden yeni nesiller var mıdır ki? 

Danimarka nasıl protesto edilir?

Bugün cep telefonuma gelen mesajda, Peygamberimizin sözde karikatürlerini yayımlayan Danimarka basınının çirkin davranışından dolayı Danimarka ürünlerinin boykot edilmesi ve bu mesajın 10 kişiye gönderilmesi yazıyordu. İyi de hangi Danimarka malları? Bu mesajı birbirine gönderen kaç kişi piyasadaki Danimarka’dan ithal edilen  malları biliyor? Continue reading →

Ariel sizin evi de aradı mı?

Yazdan kalma bir gün Aydın’da. Hava öyle güneşli ve sıcak ki, gömleğinizin ya da kazağınızın kollarını sıyırmadan sokakta yürüyemezsiniz. Bugün apayrı bir yaşam sevinciyle doluydu içim. İnsanlar parklarda, sokaklarda… Neşe içinde, herkes tebessüm halinde. Her zaman söylerim: “Ege’nin insanı Ege’den başka yerde yaşayamaz.” diye. Soğuk hava, kar, fırtına yabancı şeyler bize. Toplasan ancak 30 gün kış yaşanır Aydın’da. Doğru dürüst soba yakılmadan geçirilen ilkbaharımsı bir kış, Aydın’ın kışı :)

Telefon çalıyor ve bir bayan sesi: “Merhaba ben Ariel” diye başlıyor söze ve çamaşır deterjanının reklamını yapıyor. Reklamcılıkta son nokta. Ariel Hanım anlatıyor da anlatıyor ve son söz olarak bombayı patlatıyor: 

Ariel ürünlerini kullanmazsanız sizi tekrar arayabilirim!

Oha, çüş, yuh falan yani! Aranızda ev telefonundan bu şekilde aranılan var mı bilmiyorum ama bugün bizim başımıza geldi bu olay. İnsanları özel telefonlarından rahatsız edip, onların vakitlerini çalmak, üstelik “bizi kullanmazsanız, sizi tekrar ararız” tehdidi hangi ahlakla ve mantıkla izah edilebilir?

Son bir not daha: Yakışıklıyım kardeşim, var mı itirazınız :) Prens dedik bağrımıza bastık Süleyman Efendiyi ! Feriş dedik, aşure dedik, sevgimizi eksik etmedik Feriştah Hanımdan ! Bunlar bana tecrübe oluyor; yazıyorum bir kenara :) Çocukmuşum, zaten tipsizmişim, kim bana yakışıklı demiş ki, neden kendi kendime gelin güvey oluyormuşum. Photoshop sağolsun. Nazar etmeyin, photoshopla çalışın siz de karizma olun, gençleşin :)

Uğur Dündar’lı Reklamın Ters Etkisi

Son bir haftadır Uğur DÜNDAR’ın Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformu patentli reklamı dönüyor televizyon ekranlarında. Yazılı basında da bu reklamı görmek mümkün. Kuş gribi gündemdeki yerini kaybetmişken, bilinçlendirme amacıyla DÜNDAR‘lı reklamı piyasaya sürmek son derece akıllıca bir adımdı. Ama bir de bizim insanımızın görmek istediklerini görme alışkanlığı vardı ki, bu unutuldu.

TAVUKLAR HİÇBİR ZAMAN KUŞ OLAMADI.

Uğur DÜNDAR’ın destek verdiği reklamı seyrederek tavuktan iyice tiksinen bir kesim var. Sayıları azımsanmayacak kadar yüksek. Bu da reklamın görsel öğelerinden kaynaklanıyor olsa gerek. Adını hatırlamadığım Reklamcıların Babası diye anılan Amerikalı bir reklamcının bir röportajında şöyle bir ifade vardı: “Amacınız imal ettiklerinizi satmaksa sadece bu ürünü ön plana çıkarın reklamlarda; çok teknolojik, çok hijyenik vs diye malı ürettiğiniz tesisleri / fabrikaları değil… O zaman üretim yaptığınız tesisi satmaya çalışmış olursunuz.” Ne kadar alakalı, tartışma götürür. Ama Uğur DÜNDAR’ın muhteşem tesislerde tavukların bırakın kuş gribine yakalanma riskini, en ufak bir mikrop kapma şansının bile olmadığını dile getirdiği sahnelerde arkasında “bacağından sallanmış” kayarak geçen tavuklar pek çok tüketicinin midesini bulandırmaya yetti de arttı bile. 

Zaten tavuklar ömürleri boyunca kanat çırptı çırptı da, bir kuş olmayı beceremediler ama gribe yakalanma konusunda kuşlardan geri kalmadılar. Hayret doğrusu! 

Ben aslında çirkinim çünkü

Aslında geçen hafta açılan ancak kuzucuklar aileleriyle biraz daha hasret gidersin diye askıya alınan derslerimize bugün başlıyoruz. Mutluyum, huzurluyum; arkadaşlarıma kavuşuyorum!

Dün akşam canım kardeşim Cihan sürpriz yaptı bana. Sessiz sedasız memleketinden dönmüş, gelir gelmez de bana uğramış. Elif de hemen geldiğini raporladı telefonla. Selda ise ders programını öğrendi vs vs. Yine trafik yoğunlaştı :) Evren, sakal traşı oldu. Okulun ilk günü giyeceği kıyafetin derdine düşerken bir taraftan da saçının şeklini değiştirmeye karar verdi.

İlkokula giderken okulun ilk günlerini sevmezdim. Evde seferberlik başlardı 2-3 gün öncesinden. Annem bir dünya ütüye girişirdi. Beyaz yakalarımız kolalanır,  sağ üst cebimize yerleştirilecek kar gibi beyaz mendillerle birlikte muntazam bir şekilde ütülenirdi. Bir adet üçgen mendil üst cebimize konulurdu, diğeri de terimizi silmek için öbür cebimize. Beslenme çantaları hazırlanır, su mataraları doldurulur, harçlık takviyesinde bulunulurdu. Ve en sevimsiz kısım: Erkenden yatağa girilirdi :(

Artık öğrencilik hayatımın son dönemi. Fotoğraf makinemin pillerini şarj ettim. Son hatırlar karelerde ölümsüzleşmeyi hak ediyor değil mi? Hobaaaa ! Her şey fani !