Edebiyatın kahramanı, korkunç cinayetin kurbanı Sabahattin Ali

Bana göre en yakışıklı iki Türk yazardan biridir Sabahattin Ali. (Diğeri de Oğuz Atay) Niyeyse her ikisinin de bugünkü yazarların çok dışında bir görüntüleri, karizmaları var. Atay ve Ali’nin fotoğraflarını yıllar önce ilk gördüğümde bu sebeple çok şaşırmıştım. Asıl şaşkınlığı ise Sabahattin Ali’nin vahşice işlenmiş bir cinayetle öldürüldüğünü öğrendiğimde yaşamıştım. İşi, uğraşı edebiyat olan ve muhteşem eserler ortaya koyan bir adam, nasıl olur da kin ve nefretle dolu korkunç bir planın kurbanı olur?

Filiz Ali, Atilla Özkırımlı ve Sevengül Sönmez tarafından yayına hazırlanan Sabahattin Ali (Yapı Kredi Yayınları) kitabında anılar, incelemeler ve eleştiriler yer alıyor. Kitabın özellikle ilk kısmını oluşturan bölümünü büyük bir hüzünle okudum. Usta yazara dair bazı bilgileri de ilk defa öğrendim.

Anılarında herkes onu, çoğunlukla karşısındakine konuşma fırsatı vermeyecek derecede çok hızlı konuşan, orta boylu, tombulca ve yakışıklı yapısıyla tasvir ediyor. Sahip olduğu çocuksu ruh da sürekli altı çizilen başka bir özelliği.

Kürk Mantolu Madonna kitabı yıllardır en çok satan kitaplar listesinin ilk sırasında yer alan ve eserleri bugün dünyanın birçok ülkesinde farklı dillere çevrilen Sabahattin Ali’nin Halide Edip’in eserlerinin Rusçaya çevrilmesi karşısında “Bir gün beni de çevirirler mi dersin?” dediği aktarılıyor kitapta.

Eylül 1930’da Aydın’da bir ortaokulda Almanca öğretmenliği yapar. Bir yıl sonra yine Aydın’da üç ay hapis yatar.

Sabahattin, babasının adı Ali’yi soyadı olarak almak ister ancak “özel adlar soyadı olamaz” kuralı öne sürülüp bu isteği kabul edilmeyince “Alı” soyadını alır. Ancak bu soyadını hiçbir zaman kullanmaz.

Üç kez askerlik yapar Sabahattin Ali. İlk kez 1937’de İstanbul’da yedek subay okuluna askere alınır; buradan Eskişehir’e teğmen çıkar. Savaş sebebiyle 1939 yılında İstanbul’da tekrar askere alınır. Üçüncü ve son kez Kasım 1944’te Çankırı’da asker olur.

Farklı sebeplerden dolayı birkaç defa hapis de yatan Sabahattin Ali, öğretmenlik ve memurluk görevlerini kaybeder, haklarını tekrar kazanır vs derken çok zor durumda kaldığı 1948 yılında geçinebilmek için kamyon satın alarak nakliyeciliğe başlar. Kitapta, Ali’nin farklı amaçla kamyon alıp nakliyecilik yaptığı iddialarının olduğu da aktarılıyor. Aynı yıl 16 Haziran’da Kırklareli’nin Sazara köyü yakınlarında Ali’nin cansız bedeni bulunur.

Kitabın en duygusal paylaşımlarından biri kardeşi Süheyla Conkman‘ın anılarında. Sabahattin Ali, babasını kaybettiğinde 19 yaşındadır ve bu olay karşısında yaşadığı büyük üzüntüyü “Hayatımın direği yıkıldı” sözüyle ifade eder. Çok sık ortadan kaybolmaktadır ama annesine düzenli olarak para göndermeyi asla ihmal etmez. Öyle ki “Anneme bir ay para göndermezsem beni ölmüş bilin.” bile der. Öyle de olur. Cesedi, ortadan kaybolduktan aylar sonra bulunur ve Süheyla Conkman, abisinin arkasından annesinin ömrünün sonuna kadar göz yaşı dökerek yaşadığını anlatır.

Ali’nin etrafındakileri bıktırırcasına sürekli söylediği “Tabutumun altı çatlak, beni vuran benden alçak, sol böğrüme girdi pıçak, yâr yâr aman” şarkısı için de Conkman “Meğer kaderinin şarkısıymış, bilemezdik.” ifadelerini kullanıyor.

Maalesef ki öyledir. Kitapta Ali’nin ne şekilde öldürüldüğü farklı ağızlardan bazı ayrıntılarla veriliyor. Onları okuyunca etkilenmemek mümkün değil. Fotoğraflardaki karizmatik edebiyatçıya anlatılan ölüm şeklini insan konduramıyor. Onun ölümüne dair, hatta sadece bu olayı merkeze alan bir kitabın yazıldığı bilgisi var kitapta. Bunu bu kadar bilmemiz, Sabahattin Ali’yi gözümüzde cinayet anında başına gelenlerle canlandırmamız çok mu gerekli diye düşünmeden edemiyorum. O, bize kalan birkaç fotoğrafından ve satış rekorları kıran edebi eserlerinden ibaret kalsa keşke.

Diğer bir ilginç bilgiyse Sabahattin Ali’nin sevdiği tek ve gerçek insanın Pertev Naili Boratav olduğu. Bu bilgiyi de kardeşi Süheyla Conkman aktarıyor. Hatta kitapta anıları aktarılan çoğu isim Ali’nin etrafında bulunan, evini sofrasını açtığı birçok kişinin ona ilk fırsatta kötülük ettiklerini, ölümünün ardından hakkında iyi şeyler söylemediklerini belirtiyor. Ne acı. Ve bize masum bakışları ile edebi cümleleri kalan bu Sabahattin Ali, içimde garip bir sızı.

En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter

3 Comments

  1. Bilinseydi ve öldürülmeseydi şimdi kim bilir elimizde ne gibi kitaplar daha olacaktı. Ne desek boş.

  2. Wikipedia’dan hayatını okuduğumda hayretler içinde kalmıştım. Böyle büyük bir insanın değerinin bilinmemesi gerçekten büyük bir ayıp ve büyük bir kayıp. Ölüm şekliyle ilgili birkaç hikaye var. Türkiye’den Bulgaristan’a kaçarken vurulduğu yazıyordu. Bu kitapta ne şekilde yazılmış merak ettim açıkçası.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir