Bazı Öğretmenlerin Face’ine Twit’leyeyim!

Bu yazıyı okumaya başlamadan önce facebook veya twitter arkadaş listenizde öğretmen olanların iletilerine bir bakın. Eksik harfli, anlamsız sözcükler ve ÖSYM’nin bile asla sormayacağı anlatım bozukluğuna sahip cümleler görecek misiniz ;) 

Feysine Tivitleyeceğimiz bu öğretmenler çoğunlukla öğrenci merkezli değil maaş merkezli bir mesleki kariyer kaygısındadırlar. 4-5 yıllık bir lisans eğitiminden 4-5 roman bitirmemiş olarak mezun olmakla övünürler. 30 yıllık öğretmen olduğuyla böbürlenip yeni nesil eğitimcileri ve eğitim sistemini eleştirenlerin evinden 30 kitap bile zor çıkar.

Feysine tivitlenesi bu öğretmen modelleri branşlarını ilgilendiren herhangi bir süreli yayına abone değillerdir. Hatta üç tane güncel edebiyat dergisinin adını bile sayamayan bu model üretimler, bu öğretmen maaşlıyla falan falan falan… bahaneleri sıralarken at yarışı detaylarını, sayısal lotonun şanslı sayılarını,hiç kaçırmadan takip ettikleri dizilerin bütün özetlerini bir çırpıda sıralayabilme kabiliyetine de sahiptirler.

Evde eşine, yolda çocuğuna söz geçiremeyen ezik karakterdeki öğretmen modellerinin çoğu, sınıfta bir anda tanrı kesilirler ve öğrenciye hem sözle hem de bedenen şiddet uygularlar. Bu öğretmen modellerinin bir kısmı sınıfta takındıları tanrısal tavra rağmen Cuma namazlarında boy göstermekten de geri durmazlar.

Ah bir de edebiyat öğretmeni olup 19 Mayıs programı hazırla(ya)mayan, Türkçeyi yabancı dil sersemliğinden konuşan, derste ve teneffüste diz üstü bilgisayarlarla mesleki yaşamını sürdüren özel üretim modeller var ki işte onlar için yapılacak çok fazla bir şey. Öğretmen kimliğine ve branşına aldırmayıp sanal alemin sosyal paylaşım sitelerinde öyle bozuk iletiler yazarlar ve arkadaşlarının iletilerine öylesine içler acısı yorumlarda bulunurlar ki bunu gören öğrenciler şunu söylemekte haksız değillerdir: Yazılı kağıdındaki en ufak bir yazım yanlışından puan kıran hocam, e sen internette bizden daha bozuk cümle kuruyorsun ya!

Öğrencinin yanlışından öğretmen her zaman sorumludur. Bir yazılı kağıdını öğrenci ve öğretmenden başka kimse görmezken internette yazılanları cümle alem görmektedir.

evrengunlugu.net

2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

Sosyal Ağlardan Böğ Gelmeye Başladı!

Kusarsam eğer, sosyal paylaşım sitelerinden kusacağım. Hem de öyle iğrenç bir şekilde, hiç temizlenmeyecek bir halde olacak bu.

Friendfeed, facebook ve google reader yoluyla kaç blog yazarının yazısını takip ettiğimi -üşengeçliğimden- hesaplamadım bu yazıdan önce. Ama mesele şu ki*, blog tutmaktan twitlemeye kayan benim cânım internet yazarı arkadaşlarım, birbirleriyle aynı konuları paylaşa paylaşa böğ getirtmeye başladılar.

En son neydi… Hatırladım, Manga’nın 2010 Eurovision şarkısı! TRT, yarışmaya katılacak şarkımızı açıkladı, üç gün bütün bloglarda bunun üzerine yazı yazıldı, şarkının videosu yayınlandı. Ahmet hapşırıyor, bütün bloglarda Ahmet’in hapşırmasıyla ilgili yazı; Ayşe tıksırıyor bütün bloglarda Ayşe’nin tıksırmasının videosu :)

Türkiye’deki gazetelerin birbirleriyle aynı manşeti atarak piyasaya çıktığı tek bir gün gördük mü: Hayır! Peki, yeni çağın modern medyası niye konu üretme, mesele ele alma konusunda bu denli kısır? Üç beş yıl önceye kadar yazıların kopyalanıp oradan oraya taşındığından şikayet ederdik; şimdi bizim yaptığımız aynı konuyu ele alıverme üşengeçliğinden başka bir isimle daha nitelendirilemez mi?

Bir iki arkadaşım Continue reading →

Sosyal Ağlara Dolanmak

fri.end.fe.ed-twit.ter-face.bookBaşlarda sadece amatör bir bloga sahip olmak yetiyorken profesyonelleşmek için sanki onlarca sosyal ağa dahil olmak gerekiyormuş gibi (zorunlu bir hava) peyda oluyor insanın üzerinde. Eski arkadaşları (!) bulma gibi can alıcı ve de masumane bir işlevle milyonları sistemine dahil eden facebook bile “daha çok okunma, takip edilme” adına blogların imdanına yetişen bir hal alırken twitter ve friendfeed‘ler bayar noktaya geldi. Bu kadar çok farklı paylaşım sitelerinden “aynı kişiler” ile “aynı şeyi” defalarca paylaşmaya gerek var mı?

Facebook, friendfeed, twitter, sosyomat vs gibi sosyal paylaşım ağları çevre (!) edinme adına iyi gibi gözükse de aslında blogların “canlı” okunma ve “capcanlı” ziyaretçi trafiğini alaşağı ediyor. Bir yazı ekliyorsunuz ve insanlar o yazıyı facebook’tan “beğen”ince, friendfeed’den “yorumla”yınca sizin öz be öz blogunuzdaki yazının orijinali yetim kalıyor :) Blogunun çok okunduğunu, yazılarının fazlaca yorumlandığını görmek, göstermek isteyen blog yazarları için bu son derece can sıkıcı bir durum olmaya başlıyor.

Sosyal paylaşım ağları, ziyaretçilerle birebir Continue reading →

Aydınspor 7 – GS 5

Elif Şafak‘ın AŞK‘ını okumaya başladım bugün. O nasıl bir romandır öyle; aklımı başımdan almaya yetti ilk 50 sayfası. Tekrar teşekkürler Nur.ah :)

igoogle‘ı kullanmaya karar verdim bugün. Hatta ilk adımı attım. Google reader‘a sık kullanılanlar listemdeki bütün blogları kaydettim.

Bunun yanında epeydir hesabım olmasına rağmen friendfeed‘i hiç kullanmıyordum. Pek güzelmiş, aman ne iyiymiş :) sosyomat‘ı da çok seviyorum. facebook‘u, bloxoo‘yu ve de flickr‘ı :) Twitter‘a karşı hala anlamsız bir cahillik içindeyim. Bana pek işlevsel gelmedi ;)

Akşam, söz verdiğim üzere Continue reading →