Hepinizi Yiyceeem!

Dün, 24 saat boyunca acıkma modundaydım. Televizyondaki programlarda da aksi gibi yemekle alakalı görüntüler vardı. Bir köyde şalvarlı şirin teyzeler, sacın üstünde yufkadır, çörekdir her çeşit hamur işini yapıp kameranın objektifinden içeri, gözüme gözüme sokuyorlardı ve ben fenalık geçirmek üzereydim. İki arada bir derede Safiye Sultan’ın zor günler için sakladığı vişneli keki ve bilumum erzak deposunu bulup hapur şupur süpürdüm ne varsa. “Arı sütü, şişmanlatır” diye uyaran çok olmuştu. Deveyi havuduyla yutan bir insan türü olsam da bu derece gıtlıktan çıkmış bir Evren profili çizeceğimi hiç tahmin etmezdim. Yaşasın yemek yemeeeek!Kalabalık bir trafik mevcuttu evimizde. Biraz da bu sebeple geciken öğle yemeği benim krize girmiş olmama yol açmış, sağa sola saldırmış olabilirim. Neyse ki beklenen misafirler gelmiş, yeğenler kuzenler hep beraber yer soframızda bağdaşları kurup yemek yemeğe başlamıştık. Pilava bir yumuluşum vardı, misafir miyim ev sahibi mi belli değil :) Daha az önce iştahımı bastırsın diye gizli saklı vişneli keki sömüren ben değildim sanki :)

Aaaah ah! Akşam iki yeğenimi de yatıya alıkoyduk. Biraz emr-i vaki oldu galiba ama pek ender yaşanan birgünün keyfini sürmek istedik açıkçası. İş telaşı, eğitim kargaşası içinde farklı şehirlerde olunca biraraya gelmek çok zor oluyordu. Akşam evimizin sıcağından dolayı abim, Hüss, Ziya, yeğenlerimiz Mesut ve Ali Rıza ile Nevzat Biçer Parkı’na kaçtık. Yine küçük çaplı bir piknik yaptık; yedik içtik bit gibi şiştik :) 

Mesut, geçen yıllarda MisAfiR KaLeM‘imdi ve yazısında kullandığımız fotoğraflarını güncelleyelim istedik. Kare kare fotoğraflar çektik dakikalarca. Sonrasında gece pikniğimizi bitirip evin yolunu tuttuk. Balkonda daldan dala atlayıp binbir konudan sohbet edip, alt balkonda yatan amcamızı hiçe sayaraktan mahallenin sessizliğini kahkahalarımızla bozduk. Cık cık cık, çok ayıp ettik çoook :)

Sabah, Harun‘un gönderdiği börek ve simitlerle kahvaltımızı yaptıktan sonra, geceki sohbette “mutlaka seyredin” dediğim Türev’i seyrettik. Mesut filmden biraz sıkıldı ama Ali Rıza filmi beğendiğini söyledi. Biri mühendis biri de psikolojik danışman olunca bakış açıları farklı oluyor haliyle :) Mesut’u Denizli’ye doğru yolcu ettikten sonra Ali Rıza’nın en büyük hayallerinden birini gerçekleştirmek için kolları sıvadık. Biraz zahmetli olan Efe kıyafetleri Ziya tarafından itinayla Ali Rıza’ya giydirildi ve 35 derece sıcaklıktaki havaya aldırmadan Aydın’ın caddeleri arşınlanmaya başlanıldı. Saatler süren çekimlerden sonra ortaya çıkanlar evrengunlugu/flickr‘da…

Ağırbaşlı dünyanın telaşlı hayatında akrabalarla bir arada olmanın keyfi bütün bir haftamızı kaplamıştı. Ne de iyi oldu. Kafam haftalardır beklediğim muştulara takılı kalmıştı. Yeğenlerle, akrabalarla, fotoğraf çekmileriyle kafamızı dağıtmış olduk.

DONDURMAM GAYMAK ve GEN

Haberi okuduğumda önce üzüldüm: Neden Babam ve Oğlum Değil? diye…

Kültür Bakanlığı nezdinde kurulan bir seçici kurul, Şubat ayında yapılacak Amerikan Film Akademisi Film Ödülleri Oscar aday adayı olarak Türkiye’yi Dondurmam Gaymak‘ın temsil etmesine karar vermiş. Babam ve Oğlum ise Dondurmam Gaymak’tan 3 puan eksik oy aldığı için 79. Oscar törenine katılma şansını kaybetmiş. Dondurmam Gaymak’ı seyredemedim henüz, cd’si de piyasaya çıkmamış daha. Babam ve Oğlum’un bugüne kadar yapılmış en iyi Türk Filmi olduğunu düşündüğüm ve belki de bu filmle aramda duygusal bir bağ kurduğum için üzüldüm 79. Oscar Ödülleri aday adaylığına seçilememesine. Bugün objektif karar verebilmek adına Dondurmam Gaymak’ın vcd’sini almaya gittim ama elimde GEN’le geri döndüm.

Mustafa Hakkında Her Şey, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, Babam ve Oğlum, Türev… Yeşilçam’a külahını ters giydiren yeni nesil yönetmen ve oyuncuların Türk Sinemasında ne büyük başarılara imza attıklarını bir kere daha gördüm GEN‘i seyrederek. Dersler, sınavlar, gereksiz stresler arasında boğulmaktan ne kadar çok başarılı yapıtı kaçırdığımı bugün fark ettim. Doğa RUTKAY‘ı pek sevmezdim ama bu filmden sonra gözümde devleşti adeta. Filmin müziğinden görüntülerine, makyajından sesine kadar her şey diğer Türk filmlerinden çok ama çok farklıydı. Olayın geçtiği hastahane ve bahçesinin son derece kasvetli hali, senaryonun ürperten ilerleyişi, diyaloglardaki incelikler, oyuncuların seslerindeki korkutucu tonlar… Filmin sonuna doğru insanın kanını donduran iki önemli sürpriz var ki, GEN böylece sinemaseverlerin hafızalarındaki yerini başarılı bir şekilde alıyor.

TÜREV

Süreyya, Nazım ve Burcu… İletişim Fakültesi öğrencisi Burcu’nun bitirme tezi projesi için son derece yaratıcı bir fikir için kolları sıvarlar. Nazım ve Süreyya aynı evi paylaşan iki sevgilidir. Burcu da Süreyya’nın en iyi arkadaşı. Bu üç’lü her akşam kendi dijital kameralarına geçmişleriyle ve o günkü hissettikleriyle ilgili itiraflarda bulunacaklardır. Bunu da son derece iyi bir şekilde yerine getirirler. Ancak Süreyya’nın daha değişik bir teklifi vardır Burcu’ya. Evlenmeyi düşündüğü erkek arkadaşı Nazım’dan emin olabilmek için Burcu onu baştan çıkarmaya çalışacaktır. Oyun tersine işler. Oyunun sonlarında Burcu ve Nazım sırılsıklam aşık olmuşlardır birbirlerine. Burcu, arkadaşının zoruyla başlarda bu oyundan iğrenirken kendisini engel olamadığı bir sevdanın ortasında bulmuştur. Bunun yanında Burcu’nun bitirme tezi projesi için kameralara her akşam olup bitenler bütün çıplaklığıyla anlatılmaya da devam etmektedir. Süreyya, Nazım’ı kaybettiğini anladığında bir senaryo hazırladığını ve Burcu’nun da bunu oynadığını söylemiştir. Oyunu öğrenen Nazım, Burcu’yu terk etmiştir. Burcu da hem okulu bırakmış, gerçekten sevmeye başladığı erkekten olmuş, hem de en yakın arkadaşını kaybetmiştir.

Filmin formülü de böylece ortaya çıkıyor: Gerçek, yalanların türevidir!

Mustafa Hakkında Her Şey“, “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” ve “Babam ve Oğlum“dan sonra çok beğendiğim dördüncü Türk Filmi oldu Türev. 42. Antalya Altın Portakal Film Festivali‘nde “en iyi film” ve “en iyi kadın oyuncu” ödüllerine sahip aynı zamanda. Bir matematik kuramı, bir bitirme tezi, muhteşem bir senaryo ve kaybolup giden aşklar, dostluklar…