YAĞMUR ALTI İFTAR

Cami içinde yer bulamayınca, üst kattaki terasında kıldım Teravih namazını. Ağustos böceklerinin “cırcır” sesleri eşliğinde, milyonlarca yıldızın altında, hasırların üzerinde… Sağ tarafımdaki çocuklar kıkır kıkır güldüler, imamdan önce rükuya – secdeye gidip, birbirleriyle yarıştılar. Ve ben eski Ramazanlarımı düşündüm. Zaman “hiç yaşanmamışçasına” geçiyor, fark ettim bir kere daha.

 

Hüss’le sokağa attık kendimizi öğleden sonra. Sonbahar’ın ilk yağmurları düşüyordu Aydın sokaklarına. Yağcılariçi sokağında tutulduğumuz ılık eylül yağmurunun tadını çıkardık. Oruçlu, yorgun ve de halsizdim ama bunun Hüss için hiçbir önemi yoktu. Çocuk parkında bilmem kaç defa kaydıraktan kaydı, hemen de arkadaşlar edindi. Kendisine çikolata uzatan amcaya teşekür edip, “oruçlu olduğunu iddia etmesine rağmen” çikolatayı bir çırpıda ağzına attı. Elektrikli lokomotiflere bindi, yol boyu meyve suyu ve oyuncak istedi. “İnsanların oruç tuttuğunu, hiçbir şey yiyemediklerini, onların gözleri önünde bir şey yerse ayıp olacağını” söylediğimde de “ben oruç tutmak zorunda değilim ki” diye cevabı yapıştırıverdi 5 yaşındaki Arı Maya’m :) Ama Hüss’e sorarsanız bizimle birlikte her gün oruç tutuyor, günde 5 öğün yemek yiyerek :)

AİLENİN İLK İFTARI

Aile içindeki ilk iftar buluşması bu akşam bizde gerçekleşti. Dedemler, Dayımlar ve Teyzemler hep bir aradaydık. 15 kişiydik ama 7 kişi de firemiz vardı. Her yıl biraz daha çoğalıyoruz, aslında azalmaya doğru yaklaşırken. Torunlar evlenmeye başlıyor, yeni torunlar dünyaya geliyor, yaşlılar daha da yaşlanıyor. Dedem ve anneannemin yüzündeki her bir çizgiyle beraber, hayatımıza yeni şeyler ekleniyor: Yeni insanlar, yeni eşyalar, yeni adetler, yeni sevinçler, yeni acılar…

Bu hayatı bizim ikinci seyredişimiz. Ve öylesine hızla geçiyor ki… Az önce söylediğim gibi: Hiç yaşanmamışçasına geçip gidiyor. Ard arda doğumlar, ölümler, Ramazanlar, bayramlar… Sanki yuvarlak bir dairenin etrafında dolanıp duruyoruz ve hep aynı şeyleri -biraz değişerek- yaşıyoruz. Aynı noktaya her gelişimizde ya yanımızdaki biri eksiliyor, ya yanımıza yeni bir yüz ekleniyor, gençleşiyor, yaşlanıyor ve her seferinde biz bu filmi bir yerden hatırlıyoruz!

İLK BULUŞMA

Saat 20:38

Okunan yatsı ezanıyla bütün ihtişamıyla serildi yer yüzüne Ey Şehr-i Ramazan! Başlar, aynı Rabb’ın huzurunda secdeye vardı, hep bir ağızdan tekbirler getirildi. Çoluk çocuk, kadın erkek herkes Sultanların Sultanı’nın bereketini, havasını, huzurunu doldurdu yüreklerine.

İlk Teravih namazımı, çocukluğumun ilk camii, Konak Camii‘nde kılmak istedim. Kokusunu, yeşil halılarını özlemişim. İlkokuldayken yeğenler, kuzenler, mahalleden arkadaşlarla toplanır, camiin en üst katının tenha yerinde grup halinde güle oynaya teravih namazımızı -sözde- kılardık :) Ama ne namaz! Stand-up gösteri neredeyse. Yere yeni çıkmakta olan erikleri dizerdik de secdeye her gidişte birer tane ağzımıza atar, kütür kütür yerdik :) Namaz çıkışında da diğer mahallenin çocuklarıyla torpil savaşı yapardık.

Onca gırgır şamatamıza hafif uyarılar gelirdi cemaatten ama hiçbir zaman biz çocukları namazdan ve camiden soğutacak derecede tepki göstermezlerdi. Büyüdük, namazlarımızı -adam gibi- kılmaya başladık. Ne o günler geri geliyor, ne o çocukluk arkadaşlarımız, ne de o eski Ramazanlar…

HOŞGELDİN RAMAZAN :)

Seni özledim, milyonlarca Müslüman gibi. Ve sen Nur’unla bir kere daha iniyorsun yeryüzüne. İnsan olduğumuzu hatırlatmak, göremediklerimizi bize göstermek için… Tok olan’a, aç’ın halini anlatabilmek için… Ve 30 gün boyunca da olsa dünyaya huzuru yaşatabilmek için…

Küçükken iftara birkaç saat kala Ramazan pidesi kuyruğuna girerdik. Onun o aklımı başımdan alan kokusu hala burnumda tütüyor. Şimdi yılın 365 günü aynı pideyi her yerde bulmak mümkün. Ama ben ısrarla Ramazan’ı bekliyorum o pideyi yiyebilmek için. Sahurlar… Teravih namazları… İftarlar… Ramazan programları… Misafirlikler… Hurmalar… Ve dostluk, paylaşım, mutluluk, huzur…

Bu akşam ilk Teravih namazı kılınacak. Bu Ramazan her akşam farklı bir camiide kılmak istiyorum teravih namazlarını. Herkese hayırlı Ramazanlar :)