Söyleşi: Ben Blog Yazarıyım; Superman Değil!

2005 yılında blog yazmaya başladıktan bir süre sonra yaşadığım şehirde benden başka blog yazarının olup olmadığını merak etmiştim. Zamanla Aydın’da blog yazan diğer arkadaşlarla da tanıştım fakat yıllar içerisinde o arkadaşlar blog yazmayı bıraktılar.

Bir blog yazarı olarak halen büyük bir merakla takip ettiğim onlarca blog var. Onlardan biri de “Berna’nın Günlerinden” isimli blog. Berna, takip ettiğim ve bildiğim kadarıyla da Aydın’da blog yazan tek isim.

Berna Demirkapı; Blog yazarı

Berna Demirkapı; Blog yazarı

Berna Demirkapı. Aydın’da yaşıyor ve 2011 yılından beri blog yazarlığı yapıyor. Aydın’ın birkaç yerel haber sitesinde köşe yazarlığı yaptıktan sonra blog yazmaya yönelen Berna, -kendi deyimiyle- hayali ördeğiyle penceresi Aydın’a bakan küçük odasında blog yazmaya devam ediyor. Continue reading →

En İyi Kişisel Blog Olmanın Zorluğu

Taşları yerine koymakla meşgulüm aslında. Susmakla yoruluyorum. Sükûnet’e en çok ihtiyacım olan zaman dilimlerini yaşıyorum. Vakit ayırdığım şey’lerin niteliği değişti, bunların arasında ben artık daha az’ım.

Niye bu kadar sustuğumu soranlara yazabilecek çok fazla bir şeyim yok. 2012 büyük beklentilerin olduğu yıl benim için, doğru. 2010 yılı gibi bir yılı bir daha yaşamak istemediğimi tüm dualarımda dile getirmiştim. Bir kardeşi kaybetmiştim o yıl, kolay değildi. Ne o kardeşin yerini ne de onun ölümüyle duvardan indirilen çerçevenin yerini şu vakte kadar doldurmak mümkün olmadı. Üstüne üstlük beraberinde o çok sevdiğim öğretmenlik de ellerimden kayıp gitti. Hayatımda derin izler bırakan o kara yıl etkisini 2011’e kadar devam ettirdi. Neyse ki geçen yıl her şey bir nebze olsun iyileşti; hava daha aydınlık olmaya başladı.

Benim dünyamda Evren olmak bir hayli zor; sanal alemde e-vren günlüğü gibi bir blogla yer alıyor olmak e-vren olabildiğin ölçüde Evren olmaktan çok daha kolay.

Yukarıdaki videoblog, e-vren günlüğü’nün Blog Ödülleri 2011‘de halk oylaması sonucu ilk 10’a girmesi üzerine hazırlanmıştı. Sevgili Nur Şentürk‘ün sesiyle hayat verdiği bu vlogu yayımlamak üzereyken ilk 3’e girenler ödül törenine davet edildi. Ödül gecesine e-vren günlüğü’nü görebilmek için katılanların sorduğu soruların cevapsız kalmasının bir anlamı olmalıydı. O sorular ödül törenindeki fısıltı gazetesi ile saatler sonra anlam kazandı: e-vren günlüğü’nde GSM operatörleri ile ilgili geçmişte yazılan yazılar.

Kişisel blog denilince ortaya çıkan profil az çok bellidir. e-vren günlüğü’nün ortaya koydukları da artık yarışma üstü bir yapıya sahip olduğunun bir göstergesidir. Belki de hata burada yaşandı. Bu blogun ziyaretçileri -ki oylarıyla yüzlerce blogun arasında e-vren günlüğü’nü ilk 10’a taşıdılar- bu çok sevdikleri e-yaşam yolculuğunu daha başka bir platformda görme istekleri garip bir durumu da ortaya çıkardı.

Ortada baş döndüren bir dünya ve korku duyulan bir gerçek var: Biz ona boşuna yıllardır e-vren günlüğü demiyoruz ;)

 facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

Ben Neyi Yazdım?

Yaşadıklarımı yazıyorum genellikle. Ama bir de edebiyatçı tarafımın, yaşamadığım halde bana hissettirdikleri var ki bazen onlar kaleme dökülüyor. Yoksulun halini tasvir edebilmek için yoksul olmaya gerek var mı? Bu, böyle bir şey. Gönül gözüyle, duygusal ruhla alakalı bazı şeyler sanırım.

Bunun yanında şöyle de bir gerçek var: Benim sıkıntılı ruh halim, neşeli cümlelerim vs aslında ziyaretçilerin görmek istediği şeyler oluyor o an.  Kimi zaman ben neyi yazdım, oysa bana neyi yazdırtmışlar. dedirtiyor bazı okurlar ;)

evrengunlugu.net

2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

Bir Blog Yazarının Filmi

VCD kapağının arkasındaki yazıyı okuyunca Julie&Julia’yı seyretmenin sıkıcı olabileceğini düşünmüştüm. Halbuki, Barış’ın haftalar önceki önerisi olması sebebiyle bu filme önyargılı yaklaşmamaya çalıştım.

Julia bir memure.Birileri kitabını yayınlamazsa yazar değilsindir. diye düşünüp kendini yiyip bitirdiği bir esnada kocasının web günlüğü tutma fikriyle hayatı bir anda değişir. Julia’yı en popüler 3 blog arasına sokan maceranın Continue reading →

Sosyal Ağlardan Böğ Gelmeye Başladı!

Kusarsam eğer, sosyal paylaşım sitelerinden kusacağım. Hem de öyle iğrenç bir şekilde, hiç temizlenmeyecek bir halde olacak bu.

Friendfeed, facebook ve google reader yoluyla kaç blog yazarının yazısını takip ettiğimi -üşengeçliğimden- hesaplamadım bu yazıdan önce. Ama mesele şu ki*, blog tutmaktan twitlemeye kayan benim cânım internet yazarı arkadaşlarım, birbirleriyle aynı konuları paylaşa paylaşa böğ getirtmeye başladılar.

En son neydi… Hatırladım, Manga’nın 2010 Eurovision şarkısı! TRT, yarışmaya katılacak şarkımızı açıkladı, üç gün bütün bloglarda bunun üzerine yazı yazıldı, şarkının videosu yayınlandı. Ahmet hapşırıyor, bütün bloglarda Ahmet’in hapşırmasıyla ilgili yazı; Ayşe tıksırıyor bütün bloglarda Ayşe’nin tıksırmasının videosu :)

Türkiye’deki gazetelerin birbirleriyle aynı manşeti atarak piyasaya çıktığı tek bir gün gördük mü: Hayır! Peki, yeni çağın modern medyası niye konu üretme, mesele ele alma konusunda bu denli kısır? Üç beş yıl önceye kadar yazıların kopyalanıp oradan oraya taşındığından şikayet ederdik; şimdi bizim yaptığımız aynı konuyu ele alıverme üşengeçliğinden başka bir isimle daha nitelendirilemez mi?

Bir iki arkadaşım Continue reading →

Hangi Blogları Okumuyorum?

Bilgisayar başında, internette ve özellikle de e-vren günlüğü’nde fazlaca vakit geçiren biriyim. 4 yılı aşan blog macerama rağmen, sağlam bir blog okuru olduğumu söyleyemem. Hem vakitsizlik hem de bilgisayar ekranından yazı okumayı sevmemem bunda etkili. Ama elbetteki bu, ısrarla ve düzenli olarak takip ettiğim herhangi bir blog yok anlamına gelmiyor. Ayrıca zaman zaman kaliteli içeriğe sahip yeni bloglar keşfettiğim oluyor ve bu beni heyecanlandırıyor.

Daha da Önemlisi: Hangi Blogları Okumuyorum? Continue reading →

Blog Yazarı Olmanın Dayanılmaz Cefası :)

Sabaha kadar bilgisayar başında, akşama kadar yatakta kıç büyüt sen! Akranlarının kendi boylarında çocukları oldu, sen öğleye kadar yat uyu!
Zzzzz..
-Bak hiç duyuyor mu!
-Zzzzz…
-Kime söylüyorum ben!
Anne ben bir blog yazarıyım, alış artık.
-Aman, blok yazarısın da bir faydası mı var sanki?
Blok değil, blog… Oğlun kaç yıldır ünlü bir blog yazarı ve sen hala blok ile blogu birbirine karıştırıyorsun :(
-Oğlum, ben seni 4 yıl edebiyat öğretmeni olasın diye okuttum; blokcu ol diye değil!
Ha pışşş ha pışşş…
-Naciye yengen dün blokuna girmiş, sabah aradı.
Ha pışşş ha pışşş..
-Boy boy fotoğraflarını koymuşsun yine internete gözü kör olmayasıca!
Boy boy değil, genelde yüz…
-Naciye yengen onu da söyledi. Biraz uzaktan çeksin, kafası kocaman çıkıyor dedi.
Naciye yengeme ne! Hem Naciye yenge de kim?
-Hani oğlum, arada bir yazılarına Anthony diye yorum yapan var ya…
Pes! Anthony, Naciye yenge mi?
-Pes denmez anneye! Kadıncağız napsın oğlum, kızına düşünüyor seni. O yüzd…
Ne kızı, ne alaka yahu!
-Aaaaah ah… Kız değil, Eyfel kulesi maşşşallah! O da arada yorum bırakıyor sana Roberto rumuzuyla :)
Yuh! Pes ediyorum, sen kazandın. kalkıyorum :(

Hazır geçen pazar söz kurdelesinden kısa bir parça kesilmişken bir internet yazarının en büyük sıkıntılarından birinin “evlilik” ihtimali olduğuna değinmekte fayda var :) Beni blogumla beraber kabul edebilecek bir eş adayı var mıdır bilinmez. Ama emin olduğum bir şey varsa kayınpeder adayının internette göreceği boy boy (!) fotoğraflarıma vereceği tepki :) “Hasan amca, senin damat internette mankenlik mi yapıyormuş ne!” gibisinden eş-dost dedikodularının ardı arkasının kesilmeyeceği kesin. Diğer ikincil bir sıkıntı da bilgisayar başında geçirilen vakit. Evin tek oğlu olmasam da şu an için tek blog yazarıyım :) 4 yıllık serüven içinde benim ufaklıklar heves edip de blog tutmaya girişmediler. Çekirdek ailemizde 3 blogger düşünemiyorum :) Bir de bilgisayar başında geçirilecek vakitten doğacak sıkıntıları… Böyleyken bile :) Safiye Sultan arada serzenişte bulunmuyor değil, bilgisayar başında “hareketsiz çok fazla oturuyor” olmamdan yana. Bir de yazılarımın içeriği konusunda tembihlerde bulunuyor arada bir. Geçen yıllarda köye gittiğimizde akrabalardan birinin beni internetten takip ettiğini söylemesi de Safiye Sultan’ın hala övünerek anlattığı konulardan biri :)

Blog bir sanattır, blogger bir sanatçı! e-vren günlüğü, bu konuda biraz inatçı :)