Sanılandan 80 Milyon Yıl Daha Yaşlıymışım!

64311_547581958615678_680712210_n

Yaşımın 31 olduğunu söylediğimde “hadi canım en fazla 28 gösteriyorsun.” diyen a dostlar; nezaket gösterdiğinizi sanıp kıymetinizi bilememişim. Meğer şu dünyada acı gerçeği insanın yüzüne şapıldadak vuran kötüüüü, piiiiis kurumlar da varmış.

Haber bugün Anadolu Ajansı‘ndan düştü. Ağlıyorum, çok bunalımdayım, 25. kattan intihar etme ihtimalim var, insan içine çıkamıyorum filan

(Not: Bu arada 26 Haziran’da 32 yaşına giriyorum. Her türlü ütülenmiş gömlek, yıkanmış bulaşık, ev temizliği, on gün yetecek sulu yemek, 1 ay yetecek erzak gibi doğum günü hediyelerinizi çekinmeden yollayın, çok makbule geçin.)

 

Paşa!

Bunu daha önce de buralara bir yerlere yazmıştım sanırım. Semih, sürekli ama sürekli derdi ki “İnsanlara anlam yüklemeyeceksin Evren; onları homojen bırakacaksın!”

Ancak ne o beni ne de ben onu hiçbir zaman homojen bırakamadık; üniversite yıllarımızın ve sonrasının en yakın iki dostu olduk. Hayatımızdaki insanlara anlam yüklerken ya da yüklemezken -belki de böyle bir durumun farkında bile olmazken- onlara hitap şeklimizle aslında böylesi bir sınıflandırmaya gittiğimiz de oluyor. Örneğin benim için ‘im takısı her zaman çok kıymetlidir.

Bana Paşa’m diyen tek bir kişi var; daha ağzından Evren’i duymadım; duyduğum gün de aramızdaki her şey biter zaten :) Yalnızca Harun bana “Paşa’m!” derken Turgut hocam da her zaman “Paşa!” der, çok da hoşuma gider. Ama bir başkası bu iki kelimeyi bana karşı kullandığında tüylerim diken diken olabiliyor ;)

188245_535562243150983_1414890610_n

İstanbul’da yeni tanıştığım arkadaşlardan biri de bana sürekli “Paşa” diyor, bu da beni sinirlendiriyor :) Gülüyorum ama aslında bu duruma gerçekten sinirleniyorum ;)

Söz dostluktan açılmışken, dün akşam asker arkadaşlarım Haluk ve Yasin yeni evime ilk kez geldiler. Benim asker arkadaşlarıma duyduğum sevgiyi ve verdiğim değeri çoğu insan bilir. Gece 2’ye kadar süren sohbetimizin ardından bir kez daha anladım ki ben dostlarımla çok zenginim ve İstanbul’da kesinlikle yalnız değilim.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

Orada Olduğunuzu Biliyordum

Aldığım her nefesi ve varlığımı önemseyen bir ailem ve dostlarım; diğer tarafta da yazdığım tek bir cümleyi, paylaştığım bir kare fotoğrafı ya da bütünüyle e-vren dünyasını önemseyenler var. Aşağıdaki cümlelerin hikayesi hepimizin e-vren günlüğü’nde tanık olduklarıyla alakalı. Bir sır gibi ama aslında çok ortada.

Evren merhaba,

Üzüldüm demek çok klasik bir ifade olacak biliyorum, ama inan bana hakikaten üzüldüm. Continue reading →

Birand’a Veda!

M. Ali Birand (1941 – 2013)

Ölümü çok yakınından yaşamış biri olmama rağmen ölümler hâlâ şaşırtıcı ve sarsıcı benim için. Evimizde olmayan ama adeta bizimle yaşayan, yaşça bizden çok büyük olmasına rağmen bizden daha enerji ve hayat dolu olan Birand’ın bir anda ‘yok’ olması insanı ister istemez yaşamı ve ölümü sorgulamaya yöneltiyor. O kadar gerçek ama bir o kadar da yalan olmak… Ölüm şüphesiz bir yok oluş değil, hakîki bir kavuşma.

Bazen hayat duruyor, haber duruyor. Tıpkı Birand’ın vefatının yaşandığı akşam Kanal D ekranlarında olduğu gibi ‘iddia edildiğinin aksine’ şov devam etmiyor! Her ölüm ölen kişiye masumiyet katar, her ölüm çok insanîdir. Ama yok oluş zannettiğimiz ‘var oluş’, çok ilâhî’dir!

Ölüm her kul için Rabbine ‘Bir And’ değil midir zaten? O halde Güle Güle Birand!

 

2012’den Kalanlar

Yaşanıp tüketilen ömrün her gününe kaçımız tanıklık edebiliyoruz? Arkamıza dönüp baktığımızda 365 günü – bizzat kendimiz yaşadığımız halde- kaçımız tamamen hatırlayabiliyoruz? Objektifimle sadece kendi hayatıma değil başkalarının da hayatına tanıklık ettim 2012’de. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da e-vren dünyası’nın renkli kahramanlarının unutulmaz karelerinin hikayelerini anlatıyorum.

2012’den Kalanlar albümünde her ay için seçtiğim kareyi aşağıda, her bir fotoğrafın hikayesini de {ŞURADA} paylaştım.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

kış’yorgunu

kış Yorgunu

kış yorgunu yüreğim; sonbahardan kalma kırgınlıkla. yaz yorgunu bedenim, ilkbahardan kalma hayal kırıklıklarıyla.

beni neden sevdiğini ben anlayamam; seni neden sevdiğimi sen duyamazsın. sen gönlünden seversin sevdiğinde; ben yüreğimden konuşurum âşık olduğumda. belki bundan; ben hep kış yorgunu…

ne denli yetim olduğumu anlayabilseydin, bu denli öksüz ko’mazdın bu aşkı! işte bu yüzden aşk bazen bir yetim bir öksüz. Bu adı belirsiz öyle bir aşk ki iki yetim bir öksüz.

bazen aşk, günlük şarkılar gibi… fark etmeden sözlerini öğrendiğim ama aslında hiç sevmediğim şarkılar gibi. kimi zaman aşk, bir güzel sesten en güzel şiir gibi. şimdi bana duyurduğun ses, evreni sarsan bir müjde gibi; sanki sevginin dili; adeta mevlâna’nın sözleri; hatta şems’in gidişi gibi!

Not: Bu yazının yazılış hikayesini merak edenler için {şurada} açıklama var.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik