Ekmeğini Taştan Çıkaranlar

{Temmuz ’08 MisAfiR KaLeM Yazısıdır}

Türkiye’de madenci olmak… Yeraltı kaynakları bakımından dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan ülkemizde madencilik sektörü, asla olması gereken seviyede değildir. Rant kavgaları, uluslararası anlaşmalar ve devletin sektöre verdiği(açıkçası vermediği)önem bunun en önemli sebepleridir. Çevreyi koruma fakat aynı anda da yeraltı kaynaklarını gün yüzüne çıkarma arasında sağlam bir denge kurulamaması da başlı başına bir problem teşkil eder.

Üst paragrafta bahsettiklerimiz, herhangi bir ulusal gazetede, ayda ya da haftada bir görebileceğimiz türden Continue reading →

Dershane mi Okul mu?

“…başarısını dershane yönetcileri yerine okul öğretmenleriyle kutlayan…dershane tişörtü yerine mezun olduğu okulun tişörtünü ve şapkasını giyen Yücel” diye bahsediyor Hürriyet gazetesi ondan. ÖSS 2008’in 1.lerinden sadece biri Cem Yücel. Ama bence diğer birinciler içinde en onurlu duruş da kendisine aitti. Cem Yücel, ÖSS’deki başarısını göğsünü gere gere giydiği Ankara Atatürk Anadolu Lisesi tişörtüyle kutladı. Birinciliğini ise ölen anneannesi ve dedesine armağan etti. Oysa Türkiye her yıl, okuduğu okulları bir çırpıda unutup soluğu dershanelerinde alan ÖSS 1.lerine alışkındı. Kamuoyu ilk defa bir ÖSS Birincisinin hangi dershaneye gittiğini bilmiyor. 

Bu yıl dershaneleri şaşkınlığa uğratan tek isim Cem Yücel değilse de dershanelere haddini bildiren tek isim sayılabilir. Çünkü geçen yıl da derece yapan iki isim varki eski dershanelerine nispet olsun diye bu yıl yeniden ÖSS girdikleri iddia edildi. 2007 ÖSS birincilerinden Çağrı Sert, geçen yıl Uğur Dershaneleri’nin reklam panosu önünde başarı pozları verirken bu yıl FEM dershanelerini aldı arkasına. ABD Princeton Üniversitesi öğrencisi ve yine 2007 ÖSS birincilerinden Çağrı Berk Onuk da Berk Dershanelerinin reklam malzemesiydi bu yıl. Hürriyet Gazetesinin iddiasına göre bu iki isim geçen yıl vaatlerini yerine getirmeyen eski dershanelerine sinirlendikleri için yeniden ÖSS’ye girmişler. Her iki arkadaşın bu tavrı takdir edilesi bir davranış gibi görünse de arkalarına yine başka dershaneleri alıp sisteme katkıda bulunmuş olmaları son derece üzücü. Ama dershane malzemesi olmamayı tercih eden Cem Yücel arkadaşı takdir etmemek elde değil.

Hürriyet Gazetesinin diğer bir idiası da “sonuçlar açıklandıktan sonra dershanelere giden bazı öğrencilerin taksi paralarının kapıda bekleyen dershane görevlileri tarafından ödendiği” haberi. Kurumunda çalışmak isteyen öğretmen adayına 30 balık fiyatı biçen dershane sahiplerinin bu bonkörlüğü gözlerimi yaşarttı açıkcası.

OKS’de en başarılı il olan Burdur, ÖSS’de de listenin en başına adını yazdıran Denizli 2 gündür kasım kasım kasılıyor. Bir zamanlar en başarılı il ünvanını hiçbir şehre kaptırmayan Aydın’ın eski başarısından eser kalmadı. Burdur ve Denizli’nin Milli Eğitim Müdürleri basın mensuplarına demeç verip, başarıyı sahipleniyorsa, “neden Aydın eski başarısını yitirdi?” sorusunun muhatabı da Aydın Milli Eğitim Müdürüymüş gibi geliyor bana :)

Ne Cümle Ama : )

Pantolonunu indirip, köpeğini gezdiren kadına arkadan saldıran tacizci…” diye başlıyor Hürriyet Ege’nin Günün Haberi diye sunduğu ve büyük puntolarla yazdığı haber. Ben önce “kadın, pantolonunu indirmiş, köpeğini bu vaziyette dolaştırıyormuş” diye anladım. E hal böyle olunca pantolonunu indirmiş kadın mı tacizci sayılıyor yoksa ona arkadan sarılan adam mı? işler karışıyor. Sonra haberin devamında daha eli yüzü düzgün bir cümleyle olay yeniden anlatılınca anlıyorum “köpeğini gezdirmek için yürüyüşe çıkan kadın”a birisinin “pantolonunu indirip cinsel taciz”de bulunduğunu :) Kimbilir kime yazdırdılar bu haberi. Herkes editör, redaktör nasıl olsa.

AYRILDI YOLLARIMIZ

Sevgili…

Bizim dünyamızı yıkıp gideli çok oldu. Bana virane bir dünya bıraktın, kendineyse yepyeni bir dünya kuruyorsun.

Sevgili…

“Gözüm, senden başka bir şey görmüyor” derdin. Şimdi “seni görmesin gözüm!” dersin. Nefretin buz gibi ensemde, kinin dağ gibi önümde!

Sevgili…

Gittiğin yol, yol değil; yolumuz birken, seninle aynı yolda birlikteyken. Dönüşü olmayan bir yola girdin, ben dönüşünü beklerken.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

Sünnetli Sünnet Çocukları

Bu gelenekle (!) birkaç yıl önce tanıştım. Eskiden imamlık yapan sonradan bir şekilde sağlık memurluğuna geçen bir komşumuz oğlunu sünnet ettiriyordu. “Sünnet ettiriyordu” ifadesi aslında lafın gelişi. Sünnet merasiminin içeriğini konuşuyorduk ki annem, çocuğun geçen yıl sünnet ettirildiğini, bu yıl düğününü (düğün yerine merasim de diyebiliriz) yapacaklarını söyledi. O zaman gösterdiğim şaşkınlıkla karışık tepkim bugün yerini “alışmışlık psikolojisine” bıraktı. O günden bu güne önceden sünnet ettirilip sonradan sadece düğünü yapılan pek çok vak’a ile karşılaştım :) Kötü ama öyle… Sünnet, neden yapılır? Ve madem yaptın neden aylar sonra çalgılı yemekli düğününü yapma gereği duyarsın. Gayet net: Milletin parasından altınından kalmamak için! Biraz ağır oldu belki ama aksini düşünen var mı? Maksat çocuğun sünnet olmasıysa hastahanede ya da evde eş-dost duymadan bunu gerçekleştirdiysen Allah kabul etsin. Allah’ın emrini yerine getirmişsin. Bunun sonradan merasimini yapmak da artık işin gösterişi olmuyor mu?

Hay’at Tamamlamıyor Kimsenin Eksiklerini

Hay’at, tamamlamıyor (kimsenin) eksiklerini…

Kendi yarımları kendine hay’atın, kendi eksikleri de… Benim yaram, benim acım; derdim, benim hüznüm. Hay’at, başının çaresine bakıyor da ben, çaresizliklerimle baş başa kalıyorum.

Kendi derdine düşmüş hay’at; ben kendi derdime… Ben, kendimi tamamlamaya çalışıyorum, hay’at kendini…

İlahi adaletin şaşmadığı, düzenin kusursuz işlediği bir mekân bu dünya! Var zannettiğimiz eksiklikler, bizim kendi yokluklarımız. Halbuki, ne yarım ne de eksik bu hay’at!

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

ancakoyuncak Fotoğraf Projesi

Çocukluğumdan kalan hiç oyuncağım yok. Ama zaman zaman durup hayal etmiyor değilim onları. Kırılsalar da bozulsalar da keşke itinayla saklasaymışım onları. Çünkü hayaller ve hatıralar vardı oyuncaklarımda. En azından bir kare fotoğrafları oslaydı…

ancakoyuncak” fotoğraf çalışması yapmak da bu fikirden doğdu. Oyuncaklar ileride kaybolabilirdi, atılabilirdi vs. Hüss‘ün 100’e yakın oyuncaklarından istediklerini seçtik. Tamamen onun isteğine bağlı şekilde oyuncakları düzenledik. Kendi kafasından neler geçiyorsa, oyuncakları ona göre ya alt alta ya da üst üste koydu. Ve geleceğe “çocukluğundan” ve çocukluğunun en önemli parçası “oyuncaklarından” güzel hatıralar bıraktık.

İleri zaman projesi’nin yeni bir çalışması, oyuncak hatıra fotoğrafları projesi “ancakoyuncak“, evrengunlugu/flickr‘da

İşitin Ey Yarenler / Mustafa Tatcı

Hazret-i Yunus der ki:
En sanmadığın yerde
Şayet açıla perde
Derman erişir derde
Allah görelim neyler
Neylerse güzel eyler

O’nun Rabbine güveni sonsuzdur. Ve O’nsuz yola çıkmaya da cesareti yoktur:
Sensiz yola girer isem çarem yok adım atmağa
Gevdemde kuvvetim sensin başım götürüp gitmeğe
 

“Aşık olmayı, Türkçeyi, Allah’ı, irfanı ondan öğrendik. Gittiğimiz yolu bilmiyorduk; onun verdiği haberle yol yordam öğrendik” diyor yazar Yunus Emre dizelerini yorumladığı İşitin Ey Yarenler adlı kitabında. H yayınlarından çıkan 176 sayfalık kitapta Yunus Emre’nin en bilindik şiirleri ağır olmayan akademik bir dille yorumlanıyor. Mevlana için Şems-i Tebrizi neyse Yunus Emre için de Tapduk Emre aynı şeydir. Ve bu dostluk şiirlerin yorumlanmasından önce sayfalarca pek çok örnekle açıklanıyor. Kitabın yazarı bizim buralarda Denizli-Kızılcabölük’te doğup ilim için yolu Balıkesir’e kadar uzanan Necati Bey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdikten sonra akademik çalışmalarına Gazi Üniversitesi Türk Dli ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak devam eden Dr. Mustafa TATCI. Kendisi, Klasik Türk Edebiyatı, özellikle de Türk Tasavvuf Edebiyatı sahasında araştırmalar yapmış ve eserler yayınlamış. Yazarın kitaptaki yorumlarından altını çizdiklerimi paylaşırken, Yunus’u daha iyi anlamak isteyenlere İşitin Ey Yarenler’i mutlaka okumalı. 

“…fakr yolunu tahsil eden talibin dostuna götüreceği en büyük hediye “can”ıdır. Buna karşılık alacağı hediye ise “canan sırrı“dır.” [s.35]

Yunus’un gayesi ilahi’dir; sermayesi akıl değil, aşktır.” [s.57]

Emmare nefse uyan kişi, geçici bir huzura ve sevke eriştiğini sanmakla birlikte bu “geçici huzur ve zevk”, nihayet, o kişinin perişan olmasına sebep olacaktır.” [s.97]

…bir gönülde iki sevgi olmaz. Zira Cenab-ı Hak kıskançtır. Hem dünya, hem de Cenab-ı Hak aynı anda sevilemez. Gönülde hangisi tecelli ederse, diğeri yok olur.” [s.161]