internet günlüğü podcastinin yedinci bölümünü Kişisel Markalaşma Danışmanı Ertuğrul Müyesseroğlu ile yaptık. Ertuğrul’un Aralık 2017’deki Kişisel Markalaşma Eğitimine katılmış ve çok verim almıştım. Kendisiyle ikinci kez bu podcast sayesinde paylaşımda bulunma şansını yakaladım. Sohbet gündemimiz dijitalde kimliğimizi nasıl inşa edebileceğimiz ve kişisel markalaşmayı nasıl sağlayabileceğimiz üzerineydi. Tabii her yayında olduğu gibi gündemimizdeki konuyla ilişkili çok faydalı noktalara da değindik.
İnsan ürün mü ki marka olsun?
Evren: Ertuğrul, katıldığım Kişisel Markalaşma eğitiminde kurduğun bir cümle vardı: Marka gibi düşün marka gibi harekete geç. Ben, sen veya biz ürün müyüz ki markalaşalım?
Ertuğrul: Ürün olarak baktığın zaman tabii biraz itici gelebilir. Sonuç itibarıyla sosyal varlıklarız, insanız. Ürüne indirgememek lazım ama “Marka gibi düşün. marka gibi iyi hareket et”ten kastımız şu: Marka bir ürün değil, aslında bir kavram. Bir oluşumun, örneğin bir vakıf da bir hizmet markası olabiliyor. Onlar gibi insan da kendi yaptığı işle, olumlu yada olumsuz. etrafa verdiği enerjiyle kendi markasını oluşturuyor.
Çocukluktan bir örnek vermek istiyorum. Derslerinde başarılıysa bu başarılı çocuk ya da mahallede yaramazlık yapıyorsa bu çocuk yaramaz çocuk diyorlar. Bunlara baktığımızda çocuğun kendi doğal ortamında bile farkında ya da farkında olmadan bir marka algısı oluşuyor: İyi çocuk ya da yaramaz çocuk. Bu, markalaşmanın en yalın ifadesidir.
Evren: Peki, markadan sadece ürün anlamamalıyız. O halde kişisel markalaşma nedir?
Ertuğrul: Kişinin sahip olduğu bilgi, deneyim, yetenek gibi öne çıkan özelliklerini kullanarak aktardığı mesajların diğer insanlar üzerinde yarattığı olumlu ya da olumsuz etkidir.
Evren: Kişisel markamı oluşturmamız için mutlaka yapmalısını önereceğin şeyler neler?
Ertuğrul:
- Bu, aslında bir pazarlama faaliyeti, görünür olmakla alakalı bir mevzu olduğu için ilk yapman gereken şeylerden biri kullandığın sosyal medya hesaplarını elden geçirmek.
- Olmazsa olmazlardan biri internet sitesi, blog sahibi olmak çünkü markalaşma kişisel pazarlamayı gerektiren bir husus. Kişisel pazarlamayı gerçekleştirmek için de pazarlama araçlarını kullanmak gerekiyor. En maliyetsiz pazarlama araçlarından biri sosyal medya mecraları, diğeri web sitesi. Bu mecralarda özellikle dijitalde daha maliyetsiz bunu yayabildiğimiz için dijitalde bir varlık oluşturmamız gerekir.
- İnsanın özelliği olarak baktığımızda olaya, burada markamızın nasıl konumlandıracağımızla alakalı bir mevzu ortaya çıkar. Biz insanız, marka – insan ilişkisine geldiğimizde iyi insan olmaktan yola çıkmak gerekir. O zaman ahlak, erdem, güven devreye giriyor. Bunlara sahip olmadıktan sonra nasıl markalaşabilirsin? Ya insanları aldatarak markalaşabilirsin ya da gerçekten iyi insansan çok da çaba sarf etmene gerek kalmıyor. İyi insan, adaletli, hoşgörülü, olgun, güven veriyorsa, gelişime önem veriyorsa ve böyle biri olduğunu da karşı tarafa yansıtmayı başardığın zaman markalaşma kolaylaşıyor. Yoksa markalaşmak iyi anlamda değil negatif anlamda da olabilmekte.
Yıllar önce dijital ortamda paylaştığımız içerik bizi bağlar
Evren: İnternet ortamında, sosyal ağlarda kendimizi anlatma devrini yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Hepimiz dijital bir hikâyenin parçasıyız, kimimiz bu hikâyede daha çok seyirci ve tüketici tarafından kendimizi tutmayı tercih ederken bazılarımız da üreten ve seyrettiren tarafta kendimizi konumlandırıyoruz. Akıllı telefon kullanan, internete giren, sosyal ağ hesaplarında paylaşım yapan bizler kendi imkanlarımız dahilinde oluşturduğumuz dijital hikâyenin birer kahramanıyız. Bu da farkında olmadan ya da bilinçli bir şekilde kendimize dijital bir kimlik oluşturmamızı sağlıyor. Sen bu dijital kimlik konusunda ne düşünüyorsun?
Ertuğrul: Dijital kimlik konusunda, bilinçsiz tarafta büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü bugün dijitalde ürettiğimiz içerikler geleceği pek düşünmeden paylaşım yaptığınız ortamlara dönüşmüş durumda. Üniversite çağındasınız, özgürlük ortamındasınız, söylemlerinizin sizi çok da bağlamayacağını düşünebilirsiniz. İleride bunlar insanların karşısına çıkmaya başlar. Dijital ortamların özgür ortamlar olduğu hep sunuluyor bize ama o kadar da özgür ortamlar değil. Böyle bir ortamda 5 sene önce paylaştığımız içerik bizi bağlar durumda. Bu sebeple markalaşmayı düşünelim ya da düşünmeyelim, sosyal medya / yeni medya kullanımı konusunda en başından itibaren bilinçli içerik üretimi gerçekleştirme mecburiyetindeyiz.
Dijitalde kimlik inşasına en uygun sosyal ağ hangisi?
Evren: Özgeçmişimizi veya nüfus cüzdanımızı çıkarıp günlük hayatta birkaç kişi dışında herhangi birine gösterme gibi şansımız pek yok. Göstersek bile ne nüfus cüzdanımızdaki haneler ne de özgeçmişmizde yer verdiğimiz bilgiler bizi tam olarak yansıtabiliyor. Bu sebeple, internet ortamındaki sosyal mecralarda oluşturduğumuz profiller, çektiğimiz videolar, paylaştığımız fotoğraflar, yazdığımız yazılar ve bıraktığımız dijital izler ile kendimizi o iki kâğıt parçasından çok daha doğru ve anlamlı bir şekilde anlatabildiğimizi düşünüyorum. Tabbi altını çizmekte fayda var, bu saydıklarımı bilinçli şekilde kullandığımız takdirde. Senin için dijital kimliğimizi yansıtmaya en uygun dijital mecra hangisi?
Ertuğrul: Blog sayfaları, sosyal medya mecraları, forumlar, sözlükler var. Aslında insan, hangi iletişim kanalıyla kendini en iyi ifade edebildiğini hissediyorsa orada bulunması daha doğru olacak. Şöyle bir algı var: Ben şu meslekteyim, o zaman Linkedin’de olmalıyım. Şu işi yapıyorum, o zaman Twitter’da olmalıyım. Her mecranın kendine uygun bir ruhu var. Mecranın ruhu mu kendi ruhunun uyduğu mecra mı önemli, yoksa sen o mecraya mı uymalısın? Kendini nerede daha iyi ifade edebildiğini düşünüyorsan orada bulunmalısın ki orada kendini iyi anlatabilirsin ve kitleni orada kendin oluşturabilirsin. Beyaz yakalıların hepsi Linkedin’de ben de orada olmalıyım diye yola çıkarsan ve o mecrayla ruhun uyuşmuyırsa yine bir başarı elde edemeyeceksin bu mecrada olmaktan.
Google’da aratıldığında nerede bulunmak istiyorsan ana mecran orası
Evren: Bazı profesyoneller için ana mecra Linkedin, bazıları için Twitter. Uzun yıllardır blog yazan biri olarak dijital kimliğimi inşa etmede, kendimi ifade etme anlamında bana en fazla olanak tanıyan mecranın blog, blogda da “hakkımda” sayfası çok işime yaradı. Aslında Google’da aratıldığında nasıl bulunmak istediğinle, daha doğrusu nerede bulunmak istediğinle, insanların senin hakkında hangisinden fikir almasını istediğin yer ana mecra olarak kabul edilebilir.
Ertuğrul: Tavsiyelerimden biri şu: Sizin muhakkak kendinize ait bir blog sayfanızın olması gerekiyor. Diğer bütün sosyal mecralar aslında sizin blog sayfanızı beslemek adına kullanabileceğiniz araçlar. Çünkü her mecranın kendi kalıbı var ve o kalıba uymak zorundasın. Engellenebiliyorsun, hakkında ileri geri yorum yapılıyor cevap veremiyorsun, kendini ifade etmeye kalksan cevap hakkı vermiyorlar. Net duruşunu, birikimini kendi blog sayfanda özgürce ifade etme şansına sahipsin. Başka bir mecrada yanlış anlaşıldığın veya engellendiğin zaman düzeltilebileceğin en iyi mecra yine kendi sayfan oluyor. Oradan güzel bir açıklamayla durumu kurtarman mümkün ama tek bir mecraya bağımlıysan, herkes seni sadece orada görüyorsa o mecrada engellendiğin zaman yapabileceğin hiçbir şey kalmıyor.
Evren: Bloğunu okuduğum kişinin kim olduğunu, hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmak, fotoğrafını da görmek istiyorum. Blog içeriği çok özenerek oluşturulmalı ama blog yazarı hakkımda sayfasını da özenerek oluşturmalı. Kendisine haksızlık etmemeli, kendisini okuyanların ciddiye alması gerekir.
Birçok sosyal ağ var. Dijital kimliğimizi bu sosyal ağlara göre nasıl konumlandırabileceğimizle ilgili her biri için ayrı ayrı önerilerin var mı?
Ertuğrul: Danışanlarıma şu soruyu soruyorum: Aktif olarak kaç tane sosyal medya mecrasını yönetiyorsunuz ya da o mecrada bulunuyorsunuz? Genelde 2-3’ün üzerinde cevap verdikleri zaman diyorum ki, sosyal medya mecralarında bulunmak doğru bir karar ama hepsiyle aynı anda aynı derecede haşır neşir olmak aslında bir yerde zaman problemini ortaya çıkarır. O zaman hepiniz sosyal medya uzmanısınız. ama yani sosyal medya yönetimi gerçekleştiriyorsunuz, mesleğiniz de bu olabilir. En fazla 2 ya da 3 tane sosyal medya mecrasını aktif kullanmalılar. Bu demek değil ki diğerlerinde olmasın. Blogdaki hakkımda sayfası gibi diğer sosyal medya mecralarında profiller oluşturabilirsiniz. Bu sizin bulunabilirliğinizi dijitaldeki varlığınızı artırır ama hepsinde aynı vakitte benzer süreleri harcamak diğer hiçbir şeye vakit ayıramamak anlamına gelir. Bugün sosyal medyada geçirdiğimiz süre 3 saate yakın, internette geçirdiğimiz süre de 7 saat. Biz nasıl üreteceğiz? Hem içerik üreteceğiz hem çalışacağız, yiyeceğiz, içeceğiz, uyuyacağız. Bunu iyi dengelemek lazım. Sadece sosyal mecralarda ortalama 3 saat vakit ayırmak bence bir bağımlılığa dönüşmüş durumda. Sosyal medyada vakit geçirmeyin demiyorum ama burayı etkin kullanmak başka bir şey vakti öldürmek başka bir şey.
Evren: Her sosyal mecrada olmak gerçekten çok zor. Hem enerjiyi hem vakti tüketiyor. Her sosyal ağın kendine ait atmosferi, ruhu, profesyonelliği var. Bunu farkedip ona uygun, fayda sağlayan içerik üretilebiliyorsa bence orada bulunmalı. Tabii ki içerik üretmek zorunda değil kimse. Belki de bir uzmanı, bir profesyoneli oradan takip etmek istiyordur.
Getireceğim eleştirilerden biri de örneğin sen kişisel markalaşma uzmanısın. Seni dinlemiş, fikirlerini çok beğenmişim ve seni Twitter’dan takip etmeye karar vermişim. Seni kişisel markalaşmayla, internetle, sosyal ağlarla ilgili bilgiler, makale paylaşır, bir yerlere referans verirsin hevesiyle takip ederken, sen hiç bunları yapmıyorsun. Bir bakıyorum siyasetle, gündemle ilgili hemen saldırganca yorumlar yapıyorsun. Siyasetle ilgili yorum yapması gereken zaten siyasetçiler var. Futbolla ilgili sporla ilgili yorum yapması, görüş bildirmesi gereken kişiler zaten var. Bu ben olmamalıyım, sen olmamalısın. Eğer sen, yemek tariflerine bayıldığım biriysen ve bunun için seni takip ediyorsam senden hayatımı kolaylaştıracak yemek tarifleri paylaşmanı beklerim. Bu da bence dijital kimliği profesyonelliğin ölçüsünde yanlış konumlandırma kaynaklanıyor.
Ertuğrul: Türkiye’de bir taraftar olma gibi bir durum söz konusu. Bakıyorsun, hiç beklemediğin paylaşımlar görmeye başlıyorsun. İnternetin bize getirdiği hususlardan biri de çift kişiliklik. internette, Facebook’ta, Twitter’da, Linkedin’de olduğumuz kişi var; bir de gerçek hayatta olduğumuz kişi var. Bazı internet kullanıcıları Twitter’ı daha çok siyasi görüşleriyle ilgili kullanıyor. Instagram’ı görsellik için, gezdiği yerleri göstermek için kullanıyor. Linkedin’i işle ilgili kullanıyor. Aslında üç farklı kişilik ortaya koymuş oluyor. Linkedin’de işle ilgili kişiliğini ortaya koyuyor, Instagram’da gezgin ruhunu, Twitter’da da siyasi tavrını ortaya koyuyor.
Evren: Dijital kimliğimizin doğru inşasıyla ilgili birkaç öneride bulunacağım:
- Google’da kendimizi aratalım, sonuçlarda nasıl göründüğümüze bakalım. İlk sayfanın en üstündeki ilk beş sonuç doğrudan, içeriğini bizim oluşturduğumuz sosyal hesaplardan, web sitesinde, blogdan veya başka bir sosyal ağ profilinden mi oluşuyor?
- Birkaç arkadaşımızdan sosyal ağ hesaplarımızı değerlendirmesini isteyelim. Orada, gerçek hayatta olduğumuzdan farklı bir şekilde mi kendimizi gösteriyoruz, oraya bakınca arkadaşlarımızın bizimle ilgili algısı tam olarak ne, bunu dürüstçe paylaşmalarını isteyelim.
- Tek sayfalık özgeçmişimizde kendimizi bir yere kadar tanıtabiliriz ama biz doğum tarihimiz, mezuniyetimiz, iş deneyimlerimiz, hobilerimiz ve sahip olduğumuz sertifikalardan çok daha fazlasıyız. Bir web sitesi veya bir blog açıp hakkımda sayfasını layıkıyla doldurabilmeliyiz. Ki sen daha güzelini yapıp YouTube kanalında Ertuğrul Müyesseroğlu kimdir? başlıklı bir video yayımlamışsın. Bu bir blogda hakkımda sayfası veya YouTube’da ben kimim videosu da olabilir. Kendimize sosyal ağlarda ana bir mecra seçip orada dijital kimliğimizi inşa edebiliriz.
- İyi bir fotoğrafımız olsun, profesyonel çekimden bahsetmiyorum, ne iş yaptığımız konusunda fikir veren ya da dünyaya bakış açımızı yansıtan bir fotoğrafı kastediyorum.
En etkili öz geçmiş, bloğumuz
Ertuğrul: Web sitesindeki hakkımda sayfasının en önemli hususlarından biri, bugün ben CV kullanmıyorum. Benim hakkımda bilgi edinmek isteyen kişiye CV’mi değil Hakkımda sayfasının linkini gönderiyorum. Zaten hakkımda sayfasının linkini gönderdiğimde aynı zamanda web sitemi göndermiş oluyorum. Web sitemde ürettiğim içerikler de aslında o hakkımda sayfasının tamamlayıcı unsurları haline geliyor. O yüzden Facebook, Linkedin, blog sayfamız olsun bizim aslında öz geçmişimizi barındıran en önemli CV’lerimiz. CV, bizi tanımlamıyor aslında, çok kalıplı bir şey. Ama sosyal medya mecrasındaki davranış biçimimiz veya blogda, YouTube ve diğer mecralarda ürettiğimiz tüm içerikler insanların bizim hakkımızda çok daha hızlı karar vermesini sağlıyor. Dijitaldeki markalaşma da bununla alakalı. Biz ürettiğimiz içeriği ne kadar elle tutulur, sağlam, güvenilir, kendimizle ilgili net ifadelerle oluşturursak karşı tarafın bizi tanımasını kolaylaştırıyoruz. Bu açıdan dijital varlıklarımız çok önemli, iyi yönetilmesi gereken önemli içerikler.
Evren: Bence en iyi kimlik, dijital kimlik. Zaman zaman söylerim: Benim öz geçmişim, bloğum. Blog ve hakkımda sayfasında yazdıklarım sayesinde kendimi insanlara anlatma gereği duymuyorum.
İnsan-ı kâmil olduğunuzda zaten marka olursunuz
Ertuğrul: İnternette markalaşma, kendini pazarlama, içerik üretme faaliyeti her zaman hem öğrenme hem de üretme faaliyetine dönüşür. Genç kalmak istiyorsanız üretmelisiniz, öğrenmelisiniz. Bunun için de en iyi mecra dijital mecra, yeni medyadır.
Bizim medeniyetimize ait bir tanımlama var: İnsan-ı kâmil olmak. Biz de insan-ı kâmil olduğumuz; verdiğimiz kararlarda gücümüz ölçüsünde erdemli ve adaletli olduğumuz taktirde çok sağlıklı bir şekilde insanların nerede olurlarsa olsunlar markalaşabileceğini düşünüyorum. Tabii burada markalaşmayla fenomen, ünlü, popstar olmaktan bahsetmiyorum. Bu kendi çevremizde, kendi mahallemizde, kendi iş dünyamızda da olabilir. Siz iyi insan olduğunuz takdirde zaten markalaşmamanız için hiçbir sebep olmaz.
internet günlüğü’nün tüm bölümlerini aşağıdan dinleyebilirsiniz:

#25 Dijital Pazarlama ve Sosyal Medya (Konuk: Okan Yüksel) – internet günlüğü
- #25 Dijital Pazarlama ve Sosyal Medya (Konuk: Okan Yüksel)
- #24 Sosyal Kaygı – Sosyal Medya Bağımlılığı İlişkisi (Konuk: Ekmel Kılıç)
- #23 İsyan Durağı Twitter (Konuk: Sinem Özel)
- #22 Kurtarılmış Bölge: Medium (Konuk: Mustafa Gerdan)
- #21 Dijital Kalabalıklar İçinde Yalnızlık (Konuk: Dr. Öğr. Üyesi Ayşegül Elif Çaycı)
- #20 Telefon Bağımlılığı ve Çok Boyutlu Yalnızlık (Konuk: Doç. Dr. Deniz Mertkan Gezgin)
- #19 Blog yazarlığının mayası: Tutku (Konuk: Ayşe Çınar)
- #18 23 Nisan Özel Yayını – Konuk: 13 yaşındaki İsa Soyfidan
- #17 Dijital mecralarda görünür olmak (Konuk: Tarık Çayır)
- #16 Dijitalde insanlarla bağ kurabilmek (Konuk: Gamze Nurluoğlu)
Bu tarz içerikleri severek takip ediyorum, başarılar.
Blogspotun böyle bir özelliği var mı ben de pek bilmiyorum ama araştıracağım teşekkür ederim sağolun..
Sevil Hanım, blogspot Hakkımda sayfası çok işlevsel değil diye biliyorum. Yorumunuzdan sonra girip tekrar baktım, o kısım yıllardır daha faydalı bir hale dönüştürülmedi. Belki blogspot’ta ayrı bir Hakkımda sayfası oluşturup orayı istediğiniz gibi inşa edebilirsiniz. Ancak blogspot’un böyle bir özelliği var mı (sayfalaştırma gibi) emin değilim. Özelliklerine siz daha hâkimsinizdir. Kıymetli görüşlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
Çok faydalanarak okuduğum bir yazı..Öncelikle neler yapmam ve yapmamam ile ilgili kafam çok netleşti:)
Mesela blogumda hakkımda kısmını yeniden gözden geçireceğim..
Dijital kimliğimiz giderek daha çok önem kazanıyor, bu kimliği en güzel ve en doğru hale getirmekte bizlerin çabasıyla olacak birşey sanırım..
Teşekkürler bu faydalı bilgiler için…