Babam, Ben ve Pullar

babam, ben, pullar

“Sevgili Evren,

Pulları biraz önce ulaştırdılar ve inan görünce çok heyecanlandım, çok güzeller. Umarım sen de gördüğünde böyle hissedersin. Pullardan sadece 50 adet basıldı. PTT’nin bunları yeniden basıp çoğaltması söz konusu değil.

Peki bunu niye yaptım? Senin yazını okuyunca , biraz etkilendim. Geçmişle alakalı unutulmayan birçok anı vardır elbette. Anılarınla aranda bir köprü de bu olsun istedim. Bu arada 5 adet pulu kendim için ayırdım, izninle.”

Böye diyordu beni çok etkileyen sürprizine iliştirdiği mektubunda Büşra.

Ama onun öncesinde, geçen hafta bana ‘Pul Koleksiyonunu Gösterme’ Mevzusu başlıklı yazımdan etkilenerek hazırladığı bir sürprizinden tam olarak olmasa da kısaca bahsettiği bir eposta göndermiş ve adresimi rica etmişti. Açıkçası gelen dosyanın içinden bu kadar harikulâde bir hatıranın çıkacağını hiç tahmin etmiyordum. Büşra’ya böylesi ince bir nezaket gösterdiği, rahmetli babamla benim -sanırım aynı karede ilk defa- yer aldığımız bu fotoğrafı özel bir pula dönüştürerek unutulmaz bir hatıraya imza attığı için yürekten teşekkür ediyorum; gözyaşlarımla teşekkür ediyorum.

Sevgili Büşra da bu blog sayesinde -henüz yüz yüze görüşemesek de- tanıdığım arkadaşlardan biri. Kaç yıldır blogumu okuyordur, bilmiyorum ama bu 10 yıllık blog yolculuğumda onun gibi beni mutlu eden, şaşırtan, hayatıma anlam katan çok güzel insanlarla yolum kesişti. Bugüne kadar farklı vesilelerle bana verdikleri değeri gösteren, hayatıma dokunan herkese Büşra’nın nezdinde bir kere daha teşekkür ediyorum.

Büşra, mektubuna “Eğer kullanmak istersen tebrik kartları için bu pullar. Yurt içi mektup ve diğer gönderiler için kullanılamıyor.” diye not düşmüş. Elbette ki her ne sebeple olursa olsun bu pulları gözüm gibi saklayacağım ve hiçbir şekilde kullanmayacağım. Ama gönül isterdi ki canım babam tek yaşasaydı da varsın yine gurbette olsaydı ve bu pulların her biri kanat olup ona mektuplarımı uçursaydı.

Babam ve Ben

Babam yurt dışında çalıştığı ve yılda bir iki kez gelebildiği için ona çocukluğumda ‘misafir baba’ dediğimi anlatır annem. Hakîkaten babam hep misafir baba olarak yer aldı hayatım(ız)da. Geçirdiği kalp ameliyatı sonrası malulen emekli olup yanımıza, yuvamıza kesin dönüş yapmıştı ancak birkaç yıl sonra babaanemin vefatına onun en küçük oğlu olarak dayanamamış; 11 ay sonra anneciğinin yanına göçüp gitmişti. Önce İzmir Tepecik Hastanesinde başlayan sonra Viyana’nın soğuk duvarlarında devam eden 7 aylık kanserle mücadelesi rahmetli dedemin son nefesini verdiği köy evindeki yatağında 3 gün içinde son buldu.

O 3 gün hareket edemeyen ve konuşmayan babamla eksik kalan onca şeyimizi konuşamadığımıza çok üzülüyorum. Bir de ona yazdığım(ız) mektupların eşyalarının arasından çıkmayışına. Belki bu pullar, o kayıp mektupları da beraberinde getirir.

Canım babam; nur içinde yat.

Evren’i Sosyal Ağlarda Takip E+


e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bu yazıya katkı sunun