Doğum Günü Pizzası

İlknur‘un müthiş fikri ve organizatörlüğünde Ziya‘nın yarınki doğum gününü bugün kutlamak için ona sürpriz yaptık. Üzerinde doğum günü mumlarıyla Ziya’nın pizzası önüne getirildiğinde verdiği tepki, buraya yazılmayacak ama hafızalardan da silinmeyecek türdendi :) Arkadaşlar çok pardon yahu :)

Günler öncesinden pişşt, Ziya yanında yok değil mi, benimle konuştuğunu belli etme şeklindeki telefon bağlantısı ile İlknur, Deniz‘le hmm tamam olsun şeklinde onayladıkları sıra dışı fikri bana da sundu. Ya kardeşim yaş pasta da çok klasik, şekil yapalım tarzındaki sıra dışı bakış açısı sonucu soluğu pizzacıda aldık. Herkes bir yerlerdeydi, ayrı ayrı yerlerden koşa koşa toplandı. Pizzacıdaki arkadaşa sıkı sıkı tembih edildi: Sarı saçlı yeşil gözlü çocuğun pizza menüsüne bakın bu mumları koyup getireceksiniz denildi. Sonrası malum :) Gerisini anlatmak isterse bu sayfalar Ziya’ya açık :)

Büyükten başlayayım: İlknur, kırmızının ağır bastığı bu güne özel kıyafetiyle göz dolduruyordu :) Tepeden tırnağa son derece şıktı. Doğum günü organizasyonunu kendisinin yapmasının dışında sanki bir gala gecesine katılıyor edasıyla olayı ciddiye almıştı. Günün sürprizini en çok önemseyenlerden biri de Ozan‘dı. Çizgi film karakterli çantasını saymazsak o da Ziya’nın doğum gününü son derece önemsemiş, bir basın mensubu edasıyla olayları an be an görüntülemişti. Deniz için yorumumu bizzat yüzüne yaptım, burdan yazmak istemiyorum. Küçük oyuncak bebeğiyle objektiflere gülümserkenki enerjisi, doğum günü ziyafeti boyunca hafif bir hastalıkla gölgeliydi. Doğum günü çocuğu kardeşime ise yeşil gözlerinin bugün daha bir ışıl ışıl ve yeşil olduğunu söyleyerek hemen detaya giriyorum:

İlknur’un mağazada unutulan kredi kartı, süper menünün salam ve sosisli gelme faciası, bu facia üstüne ikinci bir facia yaşanması, üst üste giyilen ciciler, bu benim abim olamaz tarzı tavırlar, D&R neresi?gibi tuhaf bir yaklaşım, erkek reyonundaki arkadaşı patronuna söyleyip tebrik etme nezaketi, Vardar pastanesi klasiği, tadına doyulmaz tatlısı, gelmek bilmeyen Selime ve düşen enerjimle birlikte dinmek bilmeyen ayak ağrısı vesaire vesaire.

Sevil Geldi

kalkmalıyım, saat kaç oldu acaba? her sabah bu müge anlı’nın sesiyle uyanmak zorunda mıyım. ne kadar dobra bir kadın, biraz da sert. kocasına karşı da böyle midir acaba. aaa ben onu rüyamda gördüm şimdi hatırladım, ama eşref saati dizisinin başrolündeki kız olarak gördüm. yani ses müge anlı, görüntü o dizideki kız. tekrar askere gitmişim, 45 gün daha askerlik Continue reading →

Malum Medya

Malum Medya:

-e-vren günlüğü, severek takip ettiğim sabah programlarından biridir. {Tansu Çiller, Milliyet}

-e-vren’i Irak’a, günlüğü’nü de İran’a cumhurbaşkanı yapalım. Oralardan bi’ blog olacağı yok! {George Bush, NewYork Times}

-Ben e-vren günlüğü’nü bizim bi’ arka sokaktaki komşunun oğlu tutuyor sanıyordum. Çocuk meğer Aydın’dan yazıyormuş. {CMYLMZ, Show Tv}

Ziya, çarşamba akşam 22.30’da Konya‘ya gitti; perşembe akşam 22.30’da Aydın’a geri döndü. Giderken Kontur’la gitti. Gelirken Konset’le geldi. Giderken de gelirken de aynı eşofmanlı çocukla aynı otobüstelermiş. {Hoş, Ziya da aynı kıyafetteydi mecburen (: } Bak, blogger olsan al sana süper melzeme dedim ve malzemeyi ben kullandım :)

Ben bu TTNET‘i dava mı etsem, buralardan rezil mi etsem… Bir kesiyor, bir bağlıyor interneti. İnternet gündüz gidiyor, gece geliyor; akşam kesiliyor, öğlen bağlanıyor. Bir bloggerla bu kadar inatlaşılmaz kardeşim!

Akülü Araç Kampanyasından Artan Para:

Eylül ayında bloglar aracılığıyla toplanan bağışlarla 2 kişiye akülü araç bağışlamıştık, bunu da {buradan} yazmıştım. 820 YTL para artmıştı ve bu projenin öncüsü kalemhane de kalan son parayla söz verdiği üzere Doğu’da görev yapan Esra öğretmenin {burada blog da tutuyor} öğrencilerinin bazı ihtiyaçlarını aldı. Kalemhane, bugün bu gelişmeyi hem e.postayla hem de detaylı bir yazıyla paylaştı. e-vren günlüğü aracılığıyla yardımda bulunanlara bağışlarının son kuruşunun da hesabını vermek adına {bu bilgiyi} paylaşıyorum. 

Vardar Pastanesi Forum Aydın’a Şube Açmasın

Sabaha yağmurla uyandı Aydın. Böyle yağmurlu havalarda Safiye Sultan’la çay içmek en büyük keyfimizdir. Hava yağmurlu, hafif karanlık, elimde simitler kapıdan içeri giriyorum, çay demlenmiş, kahvaltı hazırlanmış. Bilgisayarda CMYLMZ stund-up. Harika başlayan ve öyle devam edeceği başlayışından belli olan birgündü bu Cuma.

Cuma namazından sonra Harun geldi. Ruhunu doyurmuş ama midesi hala aç. Bizim mahalledeki pidecinin birine oturduk. {pidecinin biri ifadesi de sanki pek bir imalı gibi oldu} Ben sözde rejimdeyim, tek bir lokma dahi almadım. Harun karnını doyururken ben, hangi tatlıcıda hangi tatlıdan yesek acaba diye düşünüyorum. Dondurma mı yesek, yok salep içelim. Kış iyice bastırmadan boza mı içseydik acaba. Yok yok, Bolulu Hasan Usta çilekli muhallebi çıkarmış, oraya gidelim derken, soluğu Vardar Pastanesi’nde alıyoruz :)

Since 1957 yazıyor Aydın’ın en meşhur -inadına meşhur- pastanesinin duvarında. Aydın’da bir dükkanın yıllar boyu iyi işlemesi için ille de merkezi bir yerde, özellikle de Adnan Menderes Bulvarı üzerinde olması inancı hakimdir :) Vardar Pastanesi yıllardır en sapa yerdedir ve ününe ün katmaya devam etmiştir. Çok ilginç bir durum. Şimdilerde bulunduğu yer Forum Aydın’ın sayesinde daha işlek bir güzergah olacak gibi. İşini iyi yapmak onca mesafeye rağmen müşteriyi ayağına kadar getirmenin en birincil şartı sanırım. Ben salepi de bozayı da buradan başka yerde içmedim desem yeridir. A boza dedim evet, onca tatlı alternatifime rağmen bozada karar kıldık :) Bu ekşimsi içeceği hiç bilmeyen, bilip de tatmayan varsa çok şey kaybediyor. Malum enerji deposu eski Türk içkisidir boza.

Mahalle baskısı işte. “Forum Aydın açıldı, herkes orada bir sen yoksun. Şöyle blogunda yaz da müşteriler akın etsin” dediler. Biz de atladık gittik Harun’la, bi’ blogluk fotoğraf aldık :) Elin oğlu şehrin kenarında mini bir şehir inşa etmiş. Alakalı alakasız herkes orada. Hava satın alıyoruz resmen. Bir süreliğine kendimizi küçük bir avrupa mahallesinde sanıp, sonra tekrar gerçekle yüzleşiyoruz şehir merkezine dönerek :)

Forum Aydın’ın Denizli yoluna bakan kısmına iki tane kocaman efe heykeli dikmişler. Aydın ya burası; “logodaki zeytin tanesiyle temsil etmek olmaz; iki de efe heykeli konduralım” demişler zannediyorum. Yalnız birinin suratı epey çirkinceydi. Sağdan çektim, soldan çektim heykeli bir türlü yakışıklı gösteremedim. Harun da müdahale etti sonra zaten: “Yahu bırak sizin evde bunların canlısı var” dedi. Tabi ya, biz evde İbrahim ve Ziya isminde iki tane dünya yakışıklısı efe yetirştiriyoruz.

Ümran‘ın resmi izni ve Harun‘un ulaşım sponsorluğunda bol sohbetli, geleceğe yönelik bol planlı güzel bir cumayı “siz köyde biz ziyaretlerde” hesabı bir türlü gidemediğimiz teyzemlere abimlerle bayramlaşmaya giderek sonlandırdım. Bugün anladım ki “kış”, tarafımdan özlenmiş; yağmurlar da…

Hepinizi Yiyceeem!

Dün, 24 saat boyunca acıkma modundaydım. Televizyondaki programlarda da aksi gibi yemekle alakalı görüntüler vardı. Bir köyde şalvarlı şirin teyzeler, sacın üstünde yufkadır, çörekdir her çeşit hamur işini yapıp kameranın objektifinden içeri, gözüme gözüme sokuyorlardı ve ben fenalık geçirmek üzereydim. İki arada bir derede Safiye Sultan’ın zor günler için sakladığı vişneli keki ve bilumum erzak deposunu bulup hapur şupur süpürdüm ne varsa. “Arı sütü, şişmanlatır” diye uyaran çok olmuştu. Deveyi havuduyla yutan bir insan türü olsam da bu derece gıtlıktan çıkmış bir Evren profili çizeceğimi hiç tahmin etmezdim. Yaşasın yemek yemeeeek!Kalabalık bir trafik mevcuttu evimizde. Biraz da bu sebeple geciken öğle yemeği benim krize girmiş olmama yol açmış, sağa sola saldırmış olabilirim. Neyse ki beklenen misafirler gelmiş, yeğenler kuzenler hep beraber yer soframızda bağdaşları kurup yemek yemeğe başlamıştık. Pilava bir yumuluşum vardı, misafir miyim ev sahibi mi belli değil :) Daha az önce iştahımı bastırsın diye gizli saklı vişneli keki sömüren ben değildim sanki :)

Aaaah ah! Akşam iki yeğenimi de yatıya alıkoyduk. Biraz emr-i vaki oldu galiba ama pek ender yaşanan birgünün keyfini sürmek istedik açıkçası. İş telaşı, eğitim kargaşası içinde farklı şehirlerde olunca biraraya gelmek çok zor oluyordu. Akşam evimizin sıcağından dolayı abim, Hüss, Ziya, yeğenlerimiz Mesut ve Ali Rıza ile Nevzat Biçer Parkı’na kaçtık. Yine küçük çaplı bir piknik yaptık; yedik içtik bit gibi şiştik :) 

Mesut, geçen yıllarda MisAfiR KaLeM‘imdi ve yazısında kullandığımız fotoğraflarını güncelleyelim istedik. Kare kare fotoğraflar çektik dakikalarca. Sonrasında gece pikniğimizi bitirip evin yolunu tuttuk. Balkonda daldan dala atlayıp binbir konudan sohbet edip, alt balkonda yatan amcamızı hiçe sayaraktan mahallenin sessizliğini kahkahalarımızla bozduk. Cık cık cık, çok ayıp ettik çoook :)

Sabah, Harun‘un gönderdiği börek ve simitlerle kahvaltımızı yaptıktan sonra, geceki sohbette “mutlaka seyredin” dediğim Türev’i seyrettik. Mesut filmden biraz sıkıldı ama Ali Rıza filmi beğendiğini söyledi. Biri mühendis biri de psikolojik danışman olunca bakış açıları farklı oluyor haliyle :) Mesut’u Denizli’ye doğru yolcu ettikten sonra Ali Rıza’nın en büyük hayallerinden birini gerçekleştirmek için kolları sıvadık. Biraz zahmetli olan Efe kıyafetleri Ziya tarafından itinayla Ali Rıza’ya giydirildi ve 35 derece sıcaklıktaki havaya aldırmadan Aydın’ın caddeleri arşınlanmaya başlanıldı. Saatler süren çekimlerden sonra ortaya çıkanlar evrengunlugu/flickr‘da…

Ağırbaşlı dünyanın telaşlı hayatında akrabalarla bir arada olmanın keyfi bütün bir haftamızı kaplamıştı. Ne de iyi oldu. Kafam haftalardır beklediğim muştulara takılı kalmıştı. Yeğenlerle, akrabalarla, fotoğraf çekmileriyle kafamızı dağıtmış olduk.

4 Yıllık e-vren günlüğü’nün İLK’leri

Birkaç saat sonra e-vren günlüğü, sanal alemdeki 4. yılına girmiş olacak. “e-vren’in e-lektronik yaşam serüveni” sloganıyla yola çıktığım bu e-yaşam paylaşımımın ilk’lerine yer vermek istedim.

2005 yılında Yahoo‘nun 360 adlı servisini kullanmaya başladım. Bu blog adına attığım ilk adımdı. Sonra ilk Türkçe blog olan Blogcu‘yu keşfettim. Bu da blog alemine attığım ilk adım oldu. Ve bu ilk adımın adı yunusevren‘di. Kullandığım ilk logo:

Yunus Evren adıyla çıktığım blog yolculuğunda ilk adresim yunusevren.blogcu.com‘du. Paylaştığım ilk e-günlük ise kardeşlerim Ziya ve İbrahim için yazdığım “Çok Özledim Sizi” başlıklı yazıydı.

İlk fotoğrafımı “Hayatım Okumak ve Yazmak Olmalı” başlıklı yazıda kullandım: 

Blogumda yer verdiğim ilk arkadaşım “Benim Ömrüm Seninle İki Nefes Arası” başlıklı yazıyla Harun Boylu olmuştu: 

İleri Zaman Projesi” diye tanımladığım fotoğrafhikayeleri‘nin ilk denemesini 18 ağustos 2005’te aşağıdaki fotoğrafla gerçekleştirdim. Objektifimden yansıyan bu kareyi ilk defa “Sen Benim Yağmurumsun!” yazısıyla paylaşmıştım:

Ve e-vren günlüğü’nün vazgeçilmez parçaları, ziyaretçiler. e-vren günlüğü, blog macerasına başladıktan yaklaşık 1 ay sonra keşfedilmeye başladı. Ve ilk yorum yine bir blogcu olan Milkboy tarafından yapılmıştı. İkinci yorum gecikmedi. Hala daha blog tutmaya devam eden Burcu tarafından ikinci yorum yapıldı: 

28/9/2005 – ~~
Yazan: milkboy
“Her sey, senin adının üzerine yazılmıs bir masaldan ibaret gibi sanki…”
çok güzel yüreğinize sağlık

29/9/2005
Yazan: burcuburcu
senin içinden akıp bize gelen çok güzel şeyler var seni tebrik ediyorum

İlk MisAfiR KaLeM sevgili Salih Gürbüz, “Hepimizin Bir Anneannesi Olmuştur yazısıyla bir e-vren günlüğü geleneğini başlatmış oldu:

e-vren günlüğü’nün maskotu, vazgeçilmez parçası Hüss. Hüss, e-vren günlüğü’nde ilk defa 14 Kasım 2005 yılında “Hüss de Hasta Olursa” başlıklı yazımda aşağıdaki fotoğrafıyla yer aldı:

İlk elektronik söyleşim 16 Kasım 2005 tarihinde engelliler.biz‘in editörü Bülent Küçükaslan‘laydı. “Engelliler.biz’in Oturan Boğa’sı İle İnteraktif Söyleşi” başlığıyla yayımlanmıştı. 

İlk ortak yazı çalışmasını sevgili Ayça ile yapmıştık. “Gidersen…Gitme!” 29 Ocak 2006’da hem e-vren günlüğü’nde hem de Ayça’nın blogunda yayınlanmıştı.

İlk çok katılımlı proje “Bana Fotoğrafını Anlat“, sevgili Sinan Cem Güney, Feriştah ve Halil Gökçe‘nin katılımıyla 26 şubat 2006’da gerçekleştirilmişti: 

İlk videoblog “Bayram/Yeni Yıl Videosu“ydu. 

Şüphesiz bu e-yaşam projesi’nin ilkleri bu kadardan ibaret değil… Daha da detaylısını 5. yılda hazırlamak nasip olur inşallah. Burayı ayakta tutan ziyaretçi ve yorum sahiplerine de bir kere daha yürekten teşekkür ediyorum.

Çok Şaşkınım

Uzun bir aradan sonra bugün ilk defa saat 8’de uyanabildim. Çok şaşkınım :)

Dün saatlerce Ziya’nın hediyesi 1000 parçalık yapbozu yapmakla uğraştım.

Sadece çöp dökmek için dışarı çıktığım pazar gününü proje yazarak sonlandırdım.

Son 24 saattir, yeniden akademik kariyer planları yapmakla geçiriyorum. Kafam karışık.

Sabah 8’de uyanınca, bir de hafif bir kahvaltı yapınca İşitin Ey Yarenler‘i bitirmek farz oldu.

Hüss Denizli’de, fotoğraf projesi için dönmelerini bekliyorum. Abim de nihayet gece uzun bir Ege sahilleri turundan geri döndü :)

Önemli gelişmelerin olacağı bir haftaya girdiğimi sezinliyorum.