Kötü bir haberle başlamıştım 12 Aralık Pazartesi gününe. Tam gaz ilerlerken, “şeytanın bacağını kırıyorum sanırım. 2007’den beri süregelen, 2010 yılından bu yana da dozunu arttıran gerileme döneminden kurtuluyor muyum nedir?“ deyip hiç beklemediğim bir anda tökezledim. Uzun zamandan sonra bazı konulardaki sıkıntılarım son buluyor gibiydi, meğer öyle olmadığını anladım.
Sonra… Birkaç saat sonra haftalardır heyecanını yaşadığımız Turkcell Blog Ödülleri 2011‘in halk oylamasından ilk 10’da yer alabildiğimizi öğrendim. Öğleden önceki sıkıntım bir anda yerini büyük bir heyecana bıraktı. e-vren günlüğü, 7 yıllık dijital serüveninde Türkiye’nin en iyi ilk 10 kişisel blogundan biri olma tescilini –sanırım en çok da bugün– hak ediyordu. {Oy veren, oy verilmesi için etrafını harekete geçiren tüm e-vren günlüğü ziyaretçilerine yürekten teşekkür ediyorum. İlk 3 blog, 5 Ocak 2012 tarihinde İstanbul’daki ödül töreninde açıklanacak. İnşallah, o günkü törende de yeniden seviniriz. }
Daha sonra… Ziya gitti. Bu kez onu Merzifon çağırdı. Benim canım kardeşim Konya ile başlayan gidip – gelmeleri bir türlü bitirememiş, şöyle durup da rahatça yaşadığı olayların ve çoğu şeyin tadını çıkaramamıştı. Evde, otogarda yine kalabalıktık; sevdiğimiz insanlar her uğurlamalarımızda olduğu gibi yine bizimleydi. Ailecek son 5 yıldır sürekli bir ayrılıklar silsilesi içerisindeyiz.
Hayal kırıklığı, sevinç ve ayrılık hüznü derken bugün ne çok duyguyu peş peşe yaşadım. Akşam eve döndüğümde Ziya’nın netbooku açık duruyordu. Yola çıkmadan önce öylece bırakmış, kapatmayı unutmuştu. Dokunamadım, ben bu yazıyı yazarken hâlâ öylece duruyor. Ve bugün 2011 yılının en iyi blogları arasında yer alan e-vren günlüğü’nün 6 yıl önceki “ilk“ yazısı Ziya’nın gidişi ve Efe’min yokluğu ile tesadüften de öte duruyor: Çok Özledim Sizi
—
facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik