Sevmeye, sevilmeye, sevişmeye vaktimiz yok; bol bol nefret ve şiddetle meşgulüz uzun yıllardır. Durup düşünmeden hayatı (sözde) yaşayıp gidiyoruz.
Cumartesi günü öğrencilerim Ayşe ve Betül‘le buluşmaya giderken bir giyim mağazasından ellerinde poşetlerle neşe içinde çıkan genç çifte gözlerim takıldı. Bayan hamileydi ve tek umurunda olan az önce çıktığı dükkanın vitrinindeki mankenlerin üzerindeki kıyafetlerle karnındaki bebeğiydi; yüzünde bir huzur vardı. Öğrencilerimle buluşup onlara kitap aldıktan sonra çay içmek için oturduğumuz parka -tahminimce- ilköğretim çağlarındaki kızını bebek arabasıyla taşıyan bir anne geldi. Yorgun ama gururlu bir ifadeye sahip olan anne, bir ara durup Continue reading →