Aslında başka bir yazı hazırlayacaktım ancak “Elimi tutan olmadı hiç, kelimelerden başka, demiş şair” cümlesiyle başlayan “ama biz yine de kelimelere mecbur, maruz ve mahkumuz muhabbetlerimizde” sözüyle açılan eski defterler yazmayı planladığım tüm yazıların önüne geçti.
Öyle ki son 7 yıldır yaşadıklarımın son iki günde özetlenmesi gibi dün 7 yıllık bir yüzleşme yaşarken bugün 10 yıllık bir hayal kırıklığı yaşadım.
‘Elimi tutan olmadı hiç, kelimelerden başka’ demiş şair ama biz yine de kelimelere mecbur, maruz ve mahkumuz muhabbetlerimizde!
Muhakkak! Lâkin yedi koca yıl kelimelerimiz konuşamadı muhabbetimiz yetim kaldı. Eğer bugün İstanbul’daysam 7 yıl önce söylediklerin ve hemen ardından sarf ettiğin son cümle vesilesiyledir. 7 yıl boyunca ‘o gün ne oldu da bugün bu oldu?’ diye hiç sormadım. Sen de ‘ne yaptın ey Dost?’ demedin.
{Bir rahmetli babanın mezarı başında edilen duaların, bir hürmetli annenin sofrasında yenilen yemeklerin hatırının ortaya saçıldığı vakittir. Öyle ki bu yüzleşmede hiçbir şey eksik kalmamalıdır!}
Yaşanan o olaylardan sonra ben sessizce çekip giderken senin bunu hiç umursamamış olman, ‘zannettiğim’ bir dünyada yaşamış olduğumu gösterdi. Bilimle filmin ayrımını keskin çizgilerle pek fenâ tecrübe ettim!
Karşıma ömrüm boyunca başka bir ‘sen’ çıkmadığı, çıkmayacağı gibi hem karmaşık dünyanda hem de topraktan çamurdan hayatında Allah senin için ikinci bir Evren yaratmayacak!
Bugün bütün bu satırları diziyor, dizilmiş eski defterleri deşebiliyorsak ömrün boyunca kimseden görmediğin değeri benden gördüğün içindir. Kıymet sende değil bendedir!
Evermişler çocukları kalmışlar baş başa karı koca. “Şöyle eskilerden anlatsana” demiş kadın kocasına. “Seni istemeye geldiğimizde baban seni bana vermemişti değil mi?” demiş adam. “Ben o kadar eski demedim canım, şöyle çocukların sünnetlerinden falan başla” demiş kadın. Neme lazım geçelim bunları! Sorulan soruları ve verilen cevapları tek tek not etmişim senin Aşk ile sınavında. Daha geçtiğimiz yaz attım hepsini.
Öyle olduğu hâlde ‘film değil bilim olsun’ diye sana has ‘sükûnet’ten ötürü sustuğuna inanmaya çalıştım! Eğer sen daha yolun başında sükûneti ‘tek kelime bile etmeme’ “benlik”ine râm olmuşsan iğneyi at çuvaldız bul kendine!
Ben, Aşk denilen ağır yükü sırtlayabilecek, geleceğe taşıyabilecek olanın peşindeydim. Seni öyle bildiğim için peşine düşmüştüm; ilk sınavında susarak havlu attın. Kurtarmak istedim, sükûnete gömüldün. Oysa “Tevâzunun ziyâdesi kibirdendir, özgüvenin ziyâdesi de öyle…”
Ben hep böyle yaşadım; elimden geleni yaparım özellikle Aşk için ama asılırsa birisi, hiç kaburga kâse düşünmeden makaslarım ipi Elhamdülillah!
Hamd olsun… Bütün mesele buysa 7 yıllık yokluğa lüzum yokmuş. Ziyâdesiyle beni mahcup ettin! Sen benim bir parçamsın. Beni gönül tahtından indirdikten sonra da ben seni sırtımda ama önce yüreğimde taşımaya devam ettim.
Ben mayası ‘kibir’ olan tevazum ve öz güvenimle yürümeye çalıştığım bu yolda iki sorudan ibaret bir Evren olmadığımı gösterdim. Ancak bugünün entrika dolu senaryoları 7 yıl önce zaten yazılıymış; suçu cevaplanamayan iki soruda aramak, gerçeği ne büyük inkâr olur. Bu inkârda ısrar, entrika senaryolarına taş söktürecek bir oyunun özetinden başka bir şey olamaz!
Seni sadece ben bildim, bir ben anladım. Ancak kurduğun her cümle hayallerimi sona erdirmiyor bendeki seni yerle yeksân ediyordu. Bana neyi anlatmaya çalıştın, neyin pazarlığını yaptın ya da ne yapmamaya çalıştın? Ben bunları hiç anlamadan yıkılmış bir vaziyette öylece kalakaldım. Madem bunca zaman sonra eteğimizdeki taşları döktük, bana bu mahcubiyet sana da bu utanç kâfidir!
Bak bu sana son dersim olsun.
facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Bir solukta okunan,alıp götüren,peşinden sürükleyen,düşündüren velhasıl çok güzel bir yazı olmuş yine…Yazının sonunda keşke son derse gerek kalmadan anlaşabilsek,anlaşılabilsek dedim…
İnsan, yaşadığı, içinde derin yaralar açan bir acıyı ancak böylesine güzel, böylesine akıcı ve sürükleyici yazabilir. Okuduğu zaman içi acıyor insanın; keşke, diyor, keşke bunları yaşamamış olsaydı.. ama anlaşılmaz biçimde de garip bir huzur kaplıyor her yanını. Çünkü kendi söyleyemediklerini birisi onun yerine söylemiş, ve o sözler işte karşısında duruyor. Yaşadığı olumsuzlukları böylesine güzel ifade edebilen kaç insan vardır yeryüzünde bimiyorum Evren, ama iyi ki senin yazılarını okuma şansına sahip olanlardan biriyim. Ve iyi ki sen her şeye rağmen yazmaktan hiç vazgeçmiyorsun.. Teşekkürler..