Umar’ın Bloggerlığı Bir Kenara Bıraktığı An

Fotoğrafın kaynağı: www.egunluk.net

Umar, 7 yıllık blog yazarlığı yolculuğumda kazandığım dostlarımdan ve sanal alemde tanışıp da oturup yemek yediğim, fotoğraf çekildiğim ve İstanbul’u arşınladığım nadir insanlardan biri. “Kişisel Blog” serüveninde onunla aynı kulvarda yol alıyor olmak bana her zaman güven verdi ve yalnız olmadığımı her defasında hissettirdi.

Umar’ın blogunda Yıkandıkça boydan kısa geliyor hayat başlığıyla yazdığı bugünkü yazısıyla son 1 ayda üçüncü kanser haberini almış oldum. Bugün blogger’lığı bir kenara bırakıyorum diyor Umar, Yarınımız belli değil ne de olsa düşüncesiyle kızı ve kemoterapi gören annesiyle Bir de hazır çeyrek depo mutluluğumuz varken bir hatıra fotoğrafı çekilelim dedik notuyla önemli bir hatıra paylaşıyor blogunda.

Herkesin ilahi sınavı bir başka. Önce acil şifalar sonra da Umar ailesine ferahlık ve güzel yarınlar diliyorum.

Umar yazdı: Yıkandıkça boydan kısa geliyor hayat!

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

Asıl Gericilik

Kayhan Öztürk, blogunda yazdığı son yazı ile 3 yılı aşkın bir süre sonra yeniden e-vren günlüğü sayfalarında. Kayhan, son yazısında kendince “Asıl Gericilik”in tanımını yapıyor ve “Asil gerici zihniyet kadin kismi okur mu arkadas diyen zihniyetin hastaneye dustugunde kadin doktor var mi diye sormasidir.” diyor.

4+4+4’lü yeni eğitim sistemi ile beraber dindarlık, dini eğitim vs. gibi birçok dini konu üzerine son zamanlarda daha çok konuşur, yazar çizer olduk. Kayhan’ı takip edenler onun kendine has üslubunu ve cesur kalemini bilirler. Söz konusu yazının tamamını okumak ve varsa eleştiride bulunmak isteyenler kayhanovic.com’u ziyaret edebilirler.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

Taraftar

Bazen kayda geçmemesi veya buraya değil de kimsenin okumayacağı bir hatıra defterine yazılması gereken yaşanmışlıklar vardır. Bu, dün ve bugün yaşadıklarımla ilgili bir durum.

Geçen yıl hayran olduğum bir anne, dün hastaydı. Ahmet’in beklenmedik telefonu zaten beklenmedik bir durumun olduğunun işaretiydi. Dün ışığı ve yaşam enerjisiyle beni yine kendine hayran bırakan o anne bugün ameliyat oldu.

“Sevenlerinizi yanınıza toplamışsınız, ne kadar güzel” dedim; “Evet, taraftarlarım onlar benim” dedi. “Allah arttırsın” dedim, gülüştük.

Ameliyathaneye götürülürken görmedim; aslında bilinçli olarak görmedim. En çok, çok özlediğim arkadaşım Ahmet’i gördüm. Çiçeği burnunda nişanlısını gördüm. Çay içen, yemek yiyen, sigara içen insanları gördüm. Doktorları, doktor adaylarını, hem kız hem erkek hemşireleri gördüm. Tedirgin bakışları, dua mırıldanan ağızları, gergin yüzleri ve diğer tarafta da hayata bambaşka bakan dertsiz tasasız gibi duran yüzleri gördüm.

Sonra bir süre yalnız kaldım. Ahmet’in annesinin “Taraftarlarım” sözünü hatırladım. Babamı hatırladım. Futbol sevdalısı babamın son maçına yalnız çıkışını ve sadece son 3 dakikasını biz taraftarlarıyla geçirebildiğini hatırladım.

O son 3 dakikada sloganlar ve tezahüratlar yoktu. Babamın taraftarları olarak biz, bize içirilen birer hap yüzünden o son 3 dakikada sessiz tribünlerden ibarettik.

denize düşsem bu kadar boğulmazdım

ben hâlâ, beni o bıraktığın yerdeyim. aylar önce terk ettiğim, az önce de dönüp neyim var neyim yoksa toplayıp gittiğim halde ben hâlâ beni o bıraktığın yerdeyim. daha az önce sildim ruhumdaki kirleri; sildim benden sana bıraktığım her şeyi.

dünyanın bu kadar küçük olması, bazen canımı sıkıyor. Gitsem de gidemiyorum, uzaklaşmıyorum senden. senin var’olmadığın, görülmediğin, sesinin duyulmadığı, kokunun alınmadığı bir başka dünya daha yaratılmıyor.

ben cümlenin ögelerinden hep zamir’i sevmişimdir. seni, hayatımın zamiri yapmışımdır. gönlümde devrik cümleler… yüklemsiz nefes alırım da zamiri yoksa evrenin… ben, çok kalabalık ama yalnız bir dünyanın evreniyim.

her alışkanlığı bırakmışım da bir seni sevmeyi bırakamamışım. yaşımı başımı alsam da seni sevmeye devam ettikçe ben 30’unda olup 30’una küçük gelen küçücük bi’ adamım.

içimde itiraf edemediğim hüzünler var, itiraf etmeye cesaret ettiğim aşklar yüzünden. konuşsan, bu kadar susmazdım, koşsam bu kadar yorulmazdım; denize düşsem bu kadar boğulmazdım.

2011’in Son Portre Fotoğrafları

İlknur ve Büşra ile 4 Aralık 2011’de fotoğraf çekimlerimizi {şurada} yazmıştım. Önce İlknur’un fotoğraflarını bitirmiştim. Büşra ise fotoğrafları için 4 ay beklemek zorunda kalmıştı ;) Bugün, onunla bir araya geldik; benim sosyal medyada sürekli dillendirdiğim filtre kahveden içtik ve “final fotoğrafı” dediğim Büşra’nın son iki fotoğrafını flickr’a yüklemeden önce kendisine verdim. Çok beğendiğimiz son iki fotoğrafını artık tablo yaptırıp duvara mı asar, ne yapar kendisine kalmış ;) Zira bir zamanların blog yazarı ve e-vren günlüğü’nün Misafir Kalemler’inden Büşra facebook dahil hiçbir sosyal paylaşım sitesini kullanmıyor :p

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik