Bahanelere sığınmana gerek yok, çok sosyal içerikli yazılar yazmaya başladın. Sakın bundan rahatsız olduğumu zannetme. {Bu arada sanmak ile zannetmek arasındaki farka takıldım.} Bunun sebebini biliyorum: Büyüyorsun.
Şu beyaz atletli siyah beyaz fotoğrafın çok konuşuldu. Oysa Çankırı dönüşü Ankara’da bir öğle vakti çekilmişti. Sadece fotoşoplu fotoğraflarına bir yenisi eklenmişti, o kadar. Sırf o fotoğraf için özelden e.postadan mesaj atanlar oldu. Beyaz donla denize girmek artık nasıl yasaksa, bir atletli halini [de]şifre etmeyen blogger’ın 3 yılda bir omuzlarının görünmesi de bir o kadar abesti. Bursa’da çekilen turunculu mavili fotoğrafın, bugüne kadarkilerin içinde en çok beğenileniydi ama şimdi herkesin gözü beyaz siyahta. Malzeme aynı malzeme, neden tepkiler bu kadar farklı oldu ki?
Oturup ben de düşündüm, son iki VideoBlog neden çok olumlu bir tepkiyle karşılanmadı diye. Seni blogta bilip görüp tanıyanlarla gerçek hayatta yüzleşmemen gerektiğini sana her zaman söylemişimdir. İlk defa “sen olmayan“ görüntülerini seyredenler gerçeğin sanal yansımasına alışmışlığın verdiği duyguyla ağız burun kıvırdılar. Kabul et, ne fotoğraflarındaki Evren ne de videolardaki Evren, SEN’sin. Ne gerçek bakıyorsun objektiflere ne de gerçek konuşuyorsun kameralarla.
22 Temmuz seçimiyle ilgili bir şeyler yazacaksın diye ödüm koparken, birden kalemi eline alıverdin. Şimdi dedim, dilini tutamayacak bu çocuk. Neyseki olaya çok başka bir pencereden baktın da ucuz yırttın. Sağcısı solcusu, iktidarı seveni sevmeyeni okuyor seni. “Evren acaba bugün ne yazmış?“ diye sevip sayıp gelen birinin gönlündeki partinin hezimetine ya da zaferine dil uzatsaydın çok büyük bir “ayıp“a imza atmış olacaktın.
Aramızda provakatörler var, bilmez miyim! “Aaaa bak Evren ne yazmış, yok yok vazgeçtim okuma, seyretme, yorum yapma“ diyenler, düz giden tekere çomak sokanlar olmuyor değil. Aslında ben de haberdar değilim, birileri ağzından kaçırıveriyor. Sanata, sanatçıya saygıları yok diyeceğim ama senin daha kırk fırın ekmek yemen gerek.
Aydın Life‘ın yeni sayısı eşine az rastlanır bir tesadüfe imza atarak piyasa çıktı, ilk iş sayfana bakmak oldu. Solda yeni fotoğrafın ve bugüne kadar “yazılmamış yazın“la sen, sağ tarafında yeni fotoğrafınla aynı renkleri taşıyan bir partinin milletvekili adayı. Neyse, sen daha genç ve yakışıklısın diye gülüp geçiyorum ama tam da seçim öncesi böyle bir tesadüf sanki elinde olmadan sana siyasi bir renk katmış gibime geldi. Oysa hiçbir siyasi partiye sempatinin olmadığını biliyorum. Zaten beni, merakla beklediğim yeni yazın ilgilendiriyordu. Köşe yazarlığındaki maceranda bir dönüm noktası olan Temmuz yazını cümle aleme reklam etmekte fayda var. Şöyle çarşaf çarşaf ser de bunca övgüm boşa gitmesin :)
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
“Seni blogta bilip görüp tanıyanlarla gerçek hayatta yüzleşmemen gerektiğini sana her zaman söylemişimdir.”, diyorsunuz.Biliyorum, görüyorum ama; tanımıyorum / tanımıyoruz aslında. Yüzleşmenize de hiç gerek yok belki, ama kendinize haksızlık yaptığınızın farkında değil misiniz? Takipçileriniz bilmiyor mu aslında E-vren bir buz dağı gibi senin burada gördüğün su üstündeki kısım; ya senin suyun altına girmedikçe göremediğin kısım ? Sıradan yaşantısı olan bir insanın aslında o kadar da sıradan olmayan hatta sıradışı olan taraflarını görüyoruz.Blogger de bir insan canım :) Bu yüzden belki her gün takip etsem de, çok ilgilensem de asla hayran değilim E-vren’e. Bir gün çay demlerken görürsem belki hayran olabilirim :))