İlkbaharın ilk haftasında ilk defa güneşle, toprakla, yeşilliklerle bir aradaydık. Medeniyetten (!) çok uzakta, elektriğin, teknolojinin olmadığı bir doğa harikasında baharın ilk kokusunu çektik içimize. Ziya‘nın Zeybek Kültürü ile ilgili tez çalışması, benim de Bahar konulu fotoğraf projem için İlknur ve Fatih‘in köyünde aldık soluğu bu Cumartesi.
Karacasu‘yun Dedeler Köyü‘ne varmadan dağlarla, zeytin ağaçlarıyla çevrili apayrı bir dünyasında yaşıyor İlknur ve Fatih’in Dedesi ile Babaannesi. Topraktan bir evde yaşıyorlar. Elektrik olmadığı için lüküsle aydınlanıyorlar, dağdan gelen kaynak suyunu içiyorlar. Evleri topraktan, damı da öyle. Öyleki toprak damın üstünü silindir bir taşla sıkıştırıyorlar yağmur yağdığı zamanlar.
Cep telefonlarımız, fotoğraf makinemiz ve ses kayıt cihazımız dışında burada doğal olmayan hiçbir şey yok. Her şey insanın aklını başından alacak sadelikte ve basitlikte. Ne araba, ne insan sesi. Sadece tavukların, cır cır böceklerinin ve rüzgarda hışırdayan ağaç yapraklarının sesi…
İlknur ve Fatih sayesinde çok güzel bir cumartesi geçirdik. Dede ve Babaanne 80 küsür yaşlarına rağmen çok misafirperver ve hoşsohbettiler. Bol bol Demirci Efe hikayeleri dinledik, fotoğraflar çektik / çekildik. İkinci Dünya Savaşı’nın tarih kitaplarında yer almayan birkaç küçük detayını öğrendik. Ve kendimizi otun böceğin içine saldık :)
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.