Muşmula ile köpek

“…Devrimizin en iyi ozanlarından biri Cahit Sıtkı, sevdiği kızla evlenmek isteyince, serseri takımından olmadığını ispat için, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün tanıklık etmesi gerekmişti. Kalp hastası Ziya Osman’a son yıllarında Varlık Yayınevi iş vermesiydi, Cahit’in bu en yakın arkadaşı kalpten değil açlıktan ölecekti. Siz, Orhan Veli’nin, kimi günler öğle yemeğini bir bakkal dükkanı köşesinde iki çiğ yumurta içmekle geçiştirdiğini biliyor muydunuz? Bir de kalkmış, bunlar için genç yaşta öldüler diye acınıyorsunuz. Ölmesinler de ne yapsınlar?…”

Okunduğunda bizi şaşkınlığa uğratan yukarıdaki metin, deneme seçkilerinin yer aldığı Emin ÖZDEMİR‘in “Düz Yazının Sorgulayan Gücü” adlı kitabında yer alan Cevdet KUDRET imzalı “Muşmula ile Köpek” isimli denemesinden.

Cevdet KUDRET’in yazdığına göre Batı’da sanatçı sadece eserlerinin geliriyle  geçimini çok daha rahat sağlayabiliyor, üstelik devletin güvencesi altında. Dahası, sanatçıya verilen bu üstün değer M.Ö. V. yüzyılda Yunanistan’dan günümüze kadar devam ediyor Batı medeniyetlerinde. Osmanlı Devleti döneminde de Baki’den Nedim’e kadar pek çok isim Padişahların özel koruması altında sanatlarını ortaya koyuyorlar. Hatta Tanzimat’tan sonra Şinasiler, Namık Kemaller, Tevfik Fikretler aynı özel muameleyi görüyor;  sanatçıya sahip çıkma Cumhuriyetin ilk yıllarında da devam ediyor.

İşte bundan sonrasında en baştaki paragrafla yani acı gerçekle yüzleşiyoruz. Şaka gibi ama gerçek. Bugün attığı adım para olan şişirilmiş şöhretlerin dönemini yaşıyoruz. Onlar da doğal olarak hayatını yaşıyor. Sanki bu yozlaş[tırıla]n günümüz nesli Cahit Sıtkı TARANCI’nın, Ziya Osman SABA’nın, Orhan Veli KANIK’ın neslinin, bıraktıkları kültürün devamı değil…


e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bu yazıya katkı sunun