Tehlikeli Oyunlar / Oğuz ATAY

Ön Söz yazarının “…okumak üzere olduğun için seni ne kadar kıskandığımı…” diye söze başladığı Tehlikeli Oyunlar‘dan bir alıntı:

“…Ülkemizde tarım ürünleri yetişir. Kuru üzüm ve incir yetişir. Önce ıslak yemişler yetişir. Onları, güneş olan yerlerde kurutarak kuru yemiş yetiştiririz. İngiltere’ye göndeririz, onlar da bize gerçek gönderirler. Gerçek tohumları gönderirler. Biz, o gerçeklerden kendimize göre gerçekler yetiştirmeğe çalışırız. Son yıllarda, kuru üzüm ve incirin yanısıra, köylü de göndermeğe başlamışızdır. Bu köylüleri, önce şehirlerde biraz yetiştiririz; tam olgunlaşmadan (yolda bozulmasınlar diye) başka ülkelere göndeririz. Onlar da bize döviz gönderirler. Halk müziği göndeririz; şoför plağı gönderirler, aranjman gönderirler. Az gelişmiş ülke göndeririz; yardım gönderirler. Zelzele, toprak kayması, sel felaketi haberleri göndeririz; çadır ve heyet gönderirler. Asker göndeririz; teşekkür gönderirler. Binbir zorlukla yetiştirdiğimiz değerler göndeririz; dış ülkelerde çalışan yabancılar istatistiği gönderirler. Gerçek insanlarımızı göndeririz; bize ordan mektup gönderirler.”

s. 112 Kaynak: Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay, İletişim yay. 1994, 474 S

Kendi hayatımın Başrolündeyim

Bir gün kitapları karıştırırken rastladım unutamadığım bir yazıya yine:

Hayat bir tiyatrodur ve herkes kendi hayatının başrolünü oynar.

Zaman zaman yaşadığım ruhsal sıkıntıların en büyük sebeplerinden biri çoğunlukla, “başkalarının kendi kuralları dahilinde bana ait olmayan bir hayatı yaşatmaya çalışmasından” kaynaklanıyor. Aslında benim buna karşı çıkmamdan kaynaklanan gerilimden doğuyor bu sıkıntı. Emir almaz, kural tanımaz, lafınızı esirgemez kişiliğim bir gün öyle bir iş açacak ki başıma… Ben de kendi hayatımı değil başkalarının hayatını yaşamak zorunda kalacağım belki de, tüm inadıma rağmen :)

Bugün kararım kesindir: Akademik kariyer yapmak! Son zamanlarda yaşadığım tecrübeler dahilinde gönlüm kariyer yapmaktan yana daha çok. Şu sıralar Oğuz ATAY‘ın “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı eseriyle meşgulüm. Okuduğum bir kitabı dönüp tekrar okumak adetim değildir. Gel gelelim, hayatı bu romana konu olmuş Prof. Mustafa İNAN, benim için muhteşem bir örnek teşkil etti yaşam hikayesiyle.

Daha geniş bir kitleye, kimsenin boyunduruğu altında kalmadan daha çok hizmet edebilmek üniversitedeki bilimsel araştırmalarla mümkün gibi geliyor artık bana. Gibi geliyor değil, tamamıyla böyle aslında.

Kısmetten öteye geçilmiyor biliyorum. Milli Eğitim’de, özel bir kolej ya da dershanede öğretmen olmak mı, üniversitede araştırma görevlisi olarak kolları sıvayıp “Allah’ım bana öyle bir meslek nasip et ki, ömrüm boyunca elimden kağıt kalem kitap eksik olmasın ” dualarımın gerçekleşmesi için uğraşmak mı benim kısmetim olacak.

Ben, kendi hayatımın başrolünü en iyi şekilde sergilemek istiyorum. Ve bu sahneden ayrılırken hayallerimi gerçekleştirmiş olarak veda etmek istiyorum fâniliğe.