İstanbul’da 200. Gün

istanbul 200. gün

Merhaba Aydın, Merhaba İstanbul

Bu gece İstanbul’daki 200. gecem. Aydın otogarından otobüsün geri geri çıkışı, beni uğurlayanların,  ağlayanların hepsi hâlâ gözlerimin önünde çok net.

200 günlük zaman zarfındaki özlemlerimi, umutlarımı, hayallerimi, hayal kırıklıklarımı burada yazıp İstanbul’a haksızlık etmek istemiyorum. Sevdiğim şarkıların yazıldığı, seyrettiğim filmlerin çekildiği, yıllardır şiirlerinde, romanlarında kaybolduğum sanatçıların yaşadığı şehrin sınırları içerisinde bulunmak, bunca zaman onun bir parçası olmak çok değerli bir duygu.

Bu şehirde yaşadığım çok özel şeyler var. Hayal ettiğim şehirde değilim belki ama hayallerin ötesinde bir İstanbul’da hayallerimi gerçekleştirmeye doğru ağır ağır yürüyorum. Çoğu zaman da durup sokaklara, araçlara, 17 milyonluk insan yüzlerine bakıyorum. Sıkılıyorum, üzülüyorum, heyecanlanıyorum, mutlu oluyorum.

Hâlâ anlaşılamadığımı, kendimi anlatamadığımı ve 6. ayın sonunda henüz İstanbul’la karşılıklı oturup tanışamadığımı; iki kelam sohbet edemediğimi düşünüyorum. Şimdilik kendi İstanbul’umu yaşıyorum; düşlediğim İstanbul’dan çok bambaşka haliyle.

Her şey çok karışık, çok sıkışık… şu an olduğu gibi.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

Orada Olduğunuzu Biliyordum

Aldığım her nefesi ve varlığımı önemseyen bir ailem ve dostlarım; diğer tarafta da yazdığım tek bir cümleyi, paylaştığım bir kare fotoğrafı ya da bütünüyle e-vren dünyasını önemseyenler var. Aşağıdaki cümlelerin hikayesi hepimizin e-vren günlüğü’nde tanık olduklarıyla alakalı. Bir sır gibi ama aslında çok ortada.

Evren merhaba,

Üzüldüm demek çok klasik bir ifade olacak biliyorum, ama inan bana hakikaten üzüldüm. Continue reading →

Birand’a Veda!

M. Ali Birand (1941 – 2013)

Ölümü çok yakınından yaşamış biri olmama rağmen ölümler hâlâ şaşırtıcı ve sarsıcı benim için. Evimizde olmayan ama adeta bizimle yaşayan, yaşça bizden çok büyük olmasına rağmen bizden daha enerji ve hayat dolu olan Birand’ın bir anda ‘yok’ olması insanı ister istemez yaşamı ve ölümü sorgulamaya yöneltiyor. O kadar gerçek ama bir o kadar da yalan olmak… Ölüm şüphesiz bir yok oluş değil, hakîki bir kavuşma.

Bazen hayat duruyor, haber duruyor. Tıpkı Birand’ın vefatının yaşandığı akşam Kanal D ekranlarında olduğu gibi ‘iddia edildiğinin aksine’ şov devam etmiyor! Her ölüm ölen kişiye masumiyet katar, her ölüm çok insanîdir. Ama yok oluş zannettiğimiz ‘var oluş’, çok ilâhî’dir!

Ölüm her kul için Rabbine ‘Bir And’ değil midir zaten? O halde Güle Güle Birand!

 

kış’yorgunu

kış Yorgunu

kış yorgunu yüreğim; sonbahardan kalma kırgınlıkla. yaz yorgunu bedenim, ilkbahardan kalma hayal kırıklıklarıyla.

beni neden sevdiğini ben anlayamam; seni neden sevdiğimi sen duyamazsın. sen gönlünden seversin sevdiğinde; ben yüreğimden konuşurum âşık olduğumda. belki bundan; ben hep kış yorgunu…

ne denli yetim olduğumu anlayabilseydin, bu denli öksüz ko’mazdın bu aşkı! işte bu yüzden aşk bazen bir yetim bir öksüz. Bu adı belirsiz öyle bir aşk ki iki yetim bir öksüz.

bazen aşk, günlük şarkılar gibi… fark etmeden sözlerini öğrendiğim ama aslında hiç sevmediğim şarkılar gibi. kimi zaman aşk, bir güzel sesten en güzel şiir gibi. şimdi bana duyurduğun ses, evreni sarsan bir müjde gibi; sanki sevginin dili; adeta mevlâna’nın sözleri; hatta şems’in gidişi gibi!

Not: Bu yazının yazılış hikayesini merak edenler için {şurada} açıklama var.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

Bir Savaş Bir Fetih Doğurdu

Birkaç yıl önceki fotoğraflarına baktığım zaman ağlamaklı oldum ve kapattım hemen albümü. Seni özleyecek olmaktan ve yine üşümekten korktum.

Ben soğuğu sevmiyorum; savaşı sevmiyorum. Aydın’a sığamayıp İzmir’e sığınamamanın faturasını İstanbul biletiyle ödemek istemiyorum. Bir savaş, bir fetih doğursun değildi amacım. Ben İzmir’de yaşamak, İstanbul’da yaşlanmak istiyorum. derken samimiydim.

Aydın’a her zaman kar yağmaz ama gidersem en çok kendimi özlerim.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik