Serap Aslı Araklı: Hep şiirde kalmayı yeğledim

Tam beş yıl önce, Ağustos 2020’de sevgili Serap Aslı Araklı’yı edebî Podcast’in dördüncü bölümünde konuk etmiştim. Kendisiyle bugün yüz yüze tanıştım, Tarık’la da üniversite mezuniyetinden on sekiz yıl sonra bir araya geldik.

Yedi İklim dergisinin Üsküdar’daki mekânı Meva Kitap Kafe’de düzenlediği söyleşilerin bu haftaki konuğu, üçüncü şiir kitabı Dağ Resmi (Pikaresk Yayınevi) yayımlanan Serap’tı. Tarık’ın davetiyle pazar sabahı vapurda Boğaz havası ve bir ayağını sonbahara uzatmış güneşin ılıklığıyla Üsküdar’a geçtim. Tarık, öğretmen arkadaşlarıyla söyleşinin yapılacağı kafenin önünde oturuyordu. İki kız babası olmuş ama hiç değişmemişti. Sanki daha dün ADÜ’de beyaz badanalı amfideydik. Serap ise podcast kaydı sırasında sadece bir kez (telefonla bir kez daha görüştük mü emin değilim) çevrim içi sohbet etmemişiz de âdeta yıllardır görüşüyormuşuz gibi muhabbetle karşıladı beni. Beraber vakit geçirdiğimiz tüm zaman diliminde de içtenliğini eksik etmedi. 

Söyleşi vesilesiyle Yedi İklim dergisinin yönetildiği binayı gezme imkânı buldum, Meva Kitap Kafe gibi sıcacık bir mekândan haberdar oldum. Tarık’ın öğretmen arkadaşı olan ve aynı zamanda ilk öykü kitabı Hovarda’nın Kirazları’nı (Artshop Yayıncılık) yayımlayan Ali Kenan Koçak’la; söyleşiyi yöneten Şakir Kurtulmuş’la; etkinliğin ev sahipliğini üstlenen Müstakim Haksal’la ve hem edebiyat hem felsefe tutkunu pırıl pırıl bir üniversite öğrencisi olan Elif Kanık’la ve tabii Serap ve Tarık’ın kızları Zeynep Asya ve Umay’la tanıştım.

Serap’ın TED sahnesinde anlatılmaya yaraşır bir hikâyesi varmış. Varmış, diyorum çünkü bazı ayrıntıları bugün öğrendim. Biz ADÜ Edebiyat son sınıftayken Serap, birincilikle mezun olacağı Biyoloji Bölümünde okumaya başlamış. Sebebi de edebiyatçı eşi olmanın zorluklarını yaşayan annesinin “kesinlikle edebiyat okumayacaksın” uyarıları. Anne sözü dinlemek çok önemli, öyle ki iki kızının babası olacak Tarık’la yolları da bu şekilde kesişmiş ;) Yine de pek rahat duramamış Serap, henüz üniversite sıralarındayken Bursa’daki Akatalpa dergisinde şiirleri yayımlanmaya başlamış. Hatta biyolojiden mezun olduktan sonra tekrar üniversite sınavına girip Marmara Edebiyatı kazanarak annesinin sözüne karşı çıkmış gibi olsa da aslında kendi içindeki annenin sözünü dinlemiş. Çünkü ilk kızına hamileyken okumuş ikinci üniversitesini ve edebiyat gibi ağır bir bölümü. Söyleşi sonrasında kendisiyle sohbet ederken “iyi ki biyoloji öğretmeni olarak atamam yapılmamış. Yoksa edebiyat öğretmeni olamayacaktım” dedi; hatta yıllar sonra eşinin okulunda edebiyat öğretmenliği yapmaya başladığını anlattı. 

Söyleşi sırasında Şakir Kurtulmuş da sorularında ısrarla şair bir babanın, Hüseyin Alemdar’ın kızı olmanın zorluklarını, üzerindeki etkilerini öğrenmeye çalıştı. Sadece bir babanın değil edebiyatla içli dışlı olan bir emekçinin de terbiyesi ve disiplininden geçmiş Serap için bu, hep okumak, hep araştırmak, hep yazmak, hep hazır olmak demekti. Belki de hep bu hazır olma hâli ona, ilk şiir kitabı Hürmeten’le 2013 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Şiir Ödülünü getirdi. 

Söyleşinin girişinde şairliğe nasıl başladığını, son kitabının ismini niçin Dağ Resmi olarak belirlediğini anlattı Serap. Büyük bir şiir resmi çizip onun bütün edebî metinlerin annesi olduğunu, bundan dolayı hep şiirde kalmayı yeğlediğini söyledi. Şiir, aslında insanın hayatta tutacağı, onunla yürüyebileceği bir bastondu.

Edebiyatçıların, özellikle de şairlerin birbirlerini takip etmemesi şiirle ilgili en zorlayıcı kısım Serap’a göre. Herkes yazıyor ama kimse birbirini okumuyor; paylaşımların arasında biri, diğerini göremiyordu. Şiir kitaplarının yayıncıya dahi kavuşup basılmasının zor olduğu günümüzde “Gerçekten biz bir şeylere dokunuyor muyuz? Yazdıklarımız birilerine ulaşıyor mu?” diye soruyordu Serap.

Sadece şiir değil, öyküden romana hemen her edebî türün üzerinde bir yara kabuğu olduğunu; kaldırınca altından birçok acının, eksikliğin, deneyimin çıktığını anlattı. Kabuk bağlayan yaralar, ardında yatan hüzünler, duygular hep ortaktı ve bu da edebiyatın toparlayıcı gücünün kaynağıydı.

Serap’ın söyleşide “Edebiyat sofrasında, edebî bir sohbette birlikte olmak, insanı gerçekten çok mutlu ediyor. Çünkü edebiyatın karın doyurucu bir tarafı var. Fiili bir doygunluk değil bu, size bir şey yedirmiyor ama ruhumuzu doyuruyor.” dediği gibi gönlümün ve ruhumun doyduğu harika bir zaman dilimi yaşadım. Dünyadaki tüm kötülüklere rağmen yazmaktan, okumaktan vazgeçmeyenlere, edebiyata, Üsküdar’a selam olsun. 


e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bu yazıya katkı sunun