Lütfi Özgünaydın, İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneğinde (İFSAK), uzun bir süredir Fotoğraf Edebiyat Sohbetleri gerçekleştiriyor. Adnan Binyazar’dan İnci Aral’a, Zülfü Livaneli’den Ayşe Kulin’e kadar Türk edebiyatının önemli isimleriyle hem fotoğraf çekimi hem edebiyat sohbeti yapan Özgünaydın, son derece zor bir projeyi başarıyla yürütüyor. 20 edebiyatçıyla yapılacak söyleşiler tamamlandıktan sonra projenin hem sergi hem de kitap olarak gelecek nesle aktarılması planlanıyor. Özgünaydın’la Fotoğraf Edebiyat Sohbetleri üzerine kısa bir söyleşi gerçekleştirdim:
Lütfi Bey, öğretmenlikten gazeteciliğe, gazetecilikten fotoğrafçılığa yolunuz nasıl uzandı?
Anadolu’nun bir köyünde doğdum. Ortaokul sıralarında gazeteci olmak istiyordum. O günlerde okumak için Toybelen köyünden Kemaliye’ye gidip geliyoruz. O arada Hürriyet gazetesi geldi. Hürriyet gazetesi yeni, Sedat Simavi büyük fotoğraflarla basmaya başladı. O gazeteleri gördüğümde gazeteci olmaya karar vermiştim. Param olduğunda da bir tane gazete alabiliyordum. Babam yoktu, ekonomik durumumuz da iyi değildi. Kısa yoldan para kazanmak zorundaydım çünkü babam yok; annem, kardeşim var. İmtihanları kazandım, öğretmen okulunda okudum öğretmen oldum. Birtakım köylerde öğretmenlik yaptıktan sonra Kemaliye’ye, kendi memleketime geldim. Birgün Hürriyet gazetesi aldım, orada muhabir arandığı yazıyordu. Hemen oraya mektup yazdım. “Ben gazeteci olmak istiyorum” dedim; bir şeyler de ekledim ki ilgilerini çekmiş cevap verdiler. “Tamam sizi deneyebiliriz” dediler, başladık.
Benim dayımlar Ankara’da ünlü sinemacıdır, onlara yazdım bana Petri marka bir fotoğraf makinesi gönderdiler. O makineyle fotoğraflar çekmeye başladım. Kemaliye’de kar yağında her taraf, yollar kapanıyor, posta katırla taşınıyor. İlk fotoğrafım, katırla posta taşıyan katırcının fotoğrafıydı. Ve Hürriyet’te çeyrek sayfa çıkmıştı; onu duvara astım, o gece sabaha kadar baktım. Çok arzulu çalışıyorum, Keban Baraj Gölü doldu; dağları, köyleri yutuyor. Ben de çok iyi çalışıyorum, gazete beni her yere gönderdi. Keban’a, Arapgir’e, oraya buraya gittim, koşuyorum fotoğraflar çekiyorum. Nezih Demirkent, genel müdürümüzdü; demiş ki “Bu çocuğa yazık, söyleyin bir kitap yapsın.”. O kadar çok haber çıktı ki Hürriyet’te, tam sayfa. Hazırladık, Hürriyet’e gönderdik. Hürriyet, kendi matbaasında kitabımı bastı gönderdi. Patronum Erol Simavi’ye yazdım, o da bir ay bedava ilan koydu; o kitap öyle satıldı, Baraj diye bir kitap. İşte öyle başladı; edebiyata girdik, kitaba girdik, fotoğrafa girdik. Sonra dediler ki, “Yazık, bu çektiğin fotoğraflara, sergi yap.”. Sağ olsun o zaman İFSAK Başkanı Mehmet Bayhan, bana yardımcı oldu. Gösteriler yaptık, geldi Kemaliye’de birlikte sergi açtık.
Fotoğraf Edebiyat Sohbetleri fikri nasıl ortaya çıktı?
Yaşar Kemal’le bir çalışma yaptım, Yaşar Kemal’in fotoğraflarını çektim. Sonra Çukurova’ya gittim, o istedi Çukurova’ya gitmemi. Çukurova fotoğrafları ve Yaşar Kemal metinleri, Yapı Kredi’nin bir projesi olarak sergi oldu. Tabii, Türkiye’nin en önemli yazarı, benim için hayatımın en büyük şansıdır onunla buluşmak; onu anlatmış oldum ve çok büyük ilgi çekti. Almanya’ya, Paris’e gittik sergiledik, Paris’te müthiş olay oldu. Sonra Fransa’da İnce Memed’in dört cildi birden yayımlandı, benim fotoğraflarım girdi.
“Doğan Hızlan’la çalışırken bazen vazgeçmek istedim.”
Ben bu yazarları neden yapmıyorum diye hep benim aklımdaydı. Çünkü bakıyordum, gerçi şimdi fotoğraf çok da, öncesinde Ara Güler çekmiş, küçük küçük kareler. Yazarların tek fotoğrafı var, başka yok. Ben bunu yapayım dedim, nasıl başlayayım? Doğan Hızlan’la başlayayım dedim. Doğan abi çok zor bir adam, zamanını bulmak, fotoğrafını çekmek… Üç senede bitirdim Doğan Hızlan’ı. Bazen vazgeçtim, yapmayacağım dedim ama sonra inat ettim bitirdik. Sağ olsun Doğan abi benim için mücevher, o önemli bir adam, bir bilge. Edebiyatın cumhurbaşkanı diyorlar, bence gerçekten cumhurbaşkanı. Daha sonra İFSAK’a geldim, İFSAK Başkanı Tanju Akleman’dı. Tanju, böyle bir proje var, ne dersin? dedim. N’olursun hemen yapalım dedi. İlk projede Doğan abi gelemedi, çünkü ayakları ağrıyordu. İkinciyi Zeynep Oral’la yaptım. Çünkü Zeynep Oral’ı çok seviyordum, birçok kitabıma yazı yazdı, köşesinde benimle ilgili birçok defa yazdı. Çok önemli bir sanatçı ve çok duyarlı bir yazar.
Projede bugüne kadar kimler yer aldı?
Zeynep Oral’dan sonra sırasıyla Feridun Andaç, İnci Aral, Adnan Binyazar, Cevat Çapan, Ayşe Kulin, Zülfü Livaneli, Müge İplikçi, Yalvaç Ural, şair Haydar Ergülen’le söyleşi yaptım; bugün de Nedim Gürsel.
Bugüne kadar on iki isimle söyleşi yaptınız. Bu isimler arasında sizi en çok etkileyen edebiyatçılar hangileriydi?
Zülfü Livaneli! Çünkü yer yerinden oynadı. Söyleşiyi Yapı Kredi Kültür Sanat’ta yaptık, salon ağzına kadar doldu, dört yüz beş yüz kişi de geri döndü. Bir de etkilendiğim öteki ulu çınarlar: Adnan Binyazar, Cevat Çapan; dünya çapında yazarlar, şairler. Bunlar beni çok heyecanlandırıyor. Önümüzdeki çarşamba Adnan Özyalçıner var, edebiyata ve gazeteciliğe altmış yılını vermiş bir ulu çınar.
Fotoğraf Edebiyat Sohbetlerini niçin yirmi yazar ve şairle sınırlandırdınız?
Daha fazlasını yapamam, gücüm o kadarına yetiyor. Bu proje için sponsor aradım. Yapı Kredi’ye gittim, dediler ki öyle bir şeyimiz yok. TÜYAP’a gittim, dedim ki her sayıda sizin reklamınızı koyalım, yazarın altına TÜYAP’ı koyalım bana ayda bin lira, iki bin lira ya da iki bin beş yüz lira verin. Çünkü videoya para veriyorum, video yapılıyor. O da böyle bir para veremeyiz dedi. Kendi başıma yaptım, emekli bir adamım. Uğraşarak, didinerek, paralar bularak bu projeyi bugüne kadar getirdim. Yirmi yazardan daha fazla yapamam, ancak gücüm o kadarına yetiyor. İnşallah bir başka adam çıkar, genç biri çıkar yapar. Yirmi yazarla da zaten ancak bir kitap olur. TÜYAP’taki Bülent Ünal, “Ben bubu kitap yapmaya söz veriyorum” dedi ve kitap yapılacak.
“Ferit Edgü, Pınar Kür, Murathan Mungan projede yer almayı kabul etmedi.“
Yirmi ismi neye göre belirlediniz?
Danışmanlarım var, kendim yapmıyorum. Feridun Andaç, Murat Yalçın danışmanım. Onlara danışıyorum. Bir de her yazar kabul etmiyor. Mesela benim en çok istediğim Ferit Edgü, çok yaşlıyım dedi kabul etmedi. Pınar Kür çok yaşlıyım, trafik kazası geçirdim dedi. Mesela bir yazar daha kabul etmedi. Murathan Mungan’ı çok istedim, mutlaka onunla yapmak istedim. Almanya’daymış, katılmak istemedi. Olanaklar ölçüsünde onları buluyorum.
Bundan sonra sırada hangi edebiyatçılar var?
Bugün Nedim Gürsel (Söyleşiden notları okuyun), Nisan’da Murat Yalçın, Mayıs’ta ara veriyorum çünkü çok yoruluyorum. Ayrıca kitaplarım var, roman yazıyorum bir sürü çalışmalarım var. Anadolu’ya çıkıyorum, fotoğraf çekiyorum. Mayıs’ta ara veriyorum, bir ay dinleniyorum. Ekim ayında fotoğraftan bir yazar aldık, Gültekin Çizgen’le başlıyoruz. Gültekin abinin 102 kitabı yayımlanmış, kolay değil. Kasım’da müthiş bir adam Özdemir İnce, Aralık’ta Latife Tekin, öbürleri daha tespit edilmedi. Tahmin ediyorum üç yazar kaldı, sonra belirleyeceğiz.
Yirmi edebiyatçıyla söyleşiler tamamlandıktan ortaya nasıl bir kitap ortaya çıkacak?
Çekilen görselleri, zorla İzmir’de bir kadın bulduk o kâğıda döküyor, hepsini çözüyor. Çözdükten sonra her yazardan altı fotoğraf seçilecek. Burada konuştuklarımız da altına ilave edilecek ve dehşet bir kitap olacak. Nedim Gürsel, falan yerde okudu filan etti. Hayır ben Nedim Gürsel’e bugün her şeyi soracağım. O sorduklarım, o kitaba girecek.
Söyleşiler öncesi nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz?
Önceden yazara gidiyorum. Bir defa en önemlisi masasını çekiyorum. Masasını, neler okuduğunu, kitaplarını, evini, oturma yerlerini… Nereyi seviyor yazar? Diyor ki ben Sultanahmet’i seviyorum. Mesela Adnan Binyazar, Sultanahmet’e gidiyoruz, fotoğraf çekiyoruz, simit yiyoruz, çay içiyoruz. Abi sen hangi müziği seviyorsun, kimi seviyorsun? Müziğini söylüyor, görseline sevdiği müziği de koyuyoruz. Mesela bugün Nedim Gürsel müziğini kendi seçti, herkes kendi müziğini kendi seçiyor.
Bu söyleşiler için çekilen fotoğraflardan oluşan bir sergi de olacak mı?
Olacak ama bir sergi açmanın maliyetini biliyorsunuz. Onu karşılamam mümkün değil. Eğer TÜYAP’taki Bülent Ünal derse ki ben bu sergiyi yapacağım, Yapmazsa, ancak sponsor bulursam yapabilirim. Yoksa sergiyi kendim yapmam çok zor.
Söyleşilere basının ilgisini nasıl buluyorsunuz?
Basının ilgisi inanılmaz güzel. Cumhuriyet bütün yazarlarımızı verdi, hiçbirini atlamıyor. Birgün, kesinlikle hepsini uzun uzun veriyor. Hürriyet, zaman zaman veriyor. Milliyet, bir iki defa verdi. Televizyonlar yok. Basının ilgisinden çok memnunum.
“Fotoğrafçı, okursa iyi fotoğraf çeker.“
Peki fotoğrafçıların ve okurların bu söyleşilere ilgisi nasıl?
Burada da çırpınıyorum. Niye çırpınıyorum? Diyorum ki fotoğrafçılara, okuyun kardeşim. Bir fotoğrafçı okursa iyi fotoğraf çeker. Kimi okuyun? Sait Faik, Çehov, klasikleri, Rus yazarları okuyun. Gelin, bu adamları dinleyin. Nedim Gürsel Paris’ten gelmiş buraya, gelmiyor insanlar az geliyor. En çok izleyiciden şikayetçiyim. İnsanlar gelmiyor.
Ben elimden geleni yapıyorum, tek başına bir adamım. İzmir’deki kız 200 bin lira alırım dedi her çözmeye. Napayım, veriyorum 200 bin lira. İki tanesini ödedim, yavaş yavaş göndereceğim. Yapacağım. Neden? Çünkü bu yaşam için de bir şeyler yaparak gideyim öbür dünyaya. Boşu boşuna yaşamak bir şey değil. Yoksa bu hayat geçer gider, hiç duymazsın bile. Bu toplum, bilim kültür sanatın katkısıyla gelişecek. Tümüyle değil, bilimin ve kültür sanatın katkısıyla olacak. Bunlardan uzaklaşırsak, bunları yapmazsak hiçbir şey olmaz. Sanat önemli bir şey. Fotoğrafçılar da edebiyattan çok şey kazanacaklar.
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.