24 Haziran seçimleri hızla yaklaşıyor. Her seçimde, bir öncekine göre sosyal medyanın etkin bir şekilde kullanım oranı daha da artıyor. Artan, elbette ki sadece seçim haberlerinin / reklamlarının sosyal medyada kullanım oranı değil. Yalan haber üretim ve bunların doğruymuş gibi paylaşılma sayısı da artıyor. Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesinin ev sahipliğinde 6 Haziran Çarşamba günü düzenlenen “Seçimlerde Basın ve Sosyal Medyanın Rolü: Haber Güvenirliği ve Demokrasi” (Afişte “güvenilirliği” yazılmış ama doğrusu “güvenirliği”) panelinde öğrendim ki A partisi B partisi için olumsuz bir algı oluşturabilmek için B partili profile sahip sosyal medya hesapları açıp oradan B partisini kötüleyen paylaşımlar yapıyormuş. Tabii bunu doğrudan anlamak zor, paylaşımların alt metinleri, gizli mesajları bu yönde.
Panelde basın ve sosyal medyadaki haberleri sorgulamadan bunlara körü körüne inanmanın medya okur yazarlık seviyesinin düşüklüğünden kaynaklandığının altı çizildi. (Bu arada medya okur yazarlığı ders içeriklerinin günümüzün çok gerisinde kaldığı, asıl önemli olanın dijital okur yazarlık / sosyal medya okur yazarlığı olduğu görüşündeyim.)
Panele hurriyet.com.tr’den Emre Kızılkaya, teyit.org’dan Mehmet Atakan Foça, Doğruluk Payı’ndan Batuhan Ersun ve Facebook Türkiye’den Çağatay Pekyörür katıldı, paneli Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölüm Başkanı Doç. Dr. Çiğdem Bozdağ yaptı. Dikkatimi çeken nokta Doğruluk Payı adına katılan Batuhan Ersun’un “Doğrulama istekleri neden bize veya benzer mecralara geliyor da merkez (ana akım) medyaya gelmiyor? Zaten olmaz artık geçmiş olsun.” sözlerine sağ yanında oturan hurriyet.com.tr’den Emre Kızılkaya’nın doğrudan bir cevap vermemesiydi. Merkez medyayı orada temsil eden tek isim olarak bu eleştiriyle ilgili belki birkaç bir şey söyler diye bekledim ama o bu eleştiriye doğrudan cevap vermek yerine “Magazin ekimiz Kelebek’in bile 1 milyon takipçisi varken Doğruluk Payı ve Teyit’in takipçi sayıları 100 – 200 bin civarı. Tabanda bunun karşılık bulmayışının sebebi medya okur yazarlığının düşüklüğü.” diyerek başka bir ayrıntıya dikkat çekti. Kızılkaya bu noktada “Sadece kamu yararına içerik üretilemez.” görüşünü de paylaştı ve haber alma konusunda televizyonun internete göre hâlâ merkezde yer aldığını “TV, 20. yy.ın ortasından beri hayatımızda var olsa da son yıllarda habere odaklanmaya başladı. Sonra internet girdi hayatımıza ancak insanlar haberi hâlâ en çok televizyondan seyrediyor. Özellikle televizyonlar Türkiye’de olduğu gibi dünyada da asıl bilgiye ulaşım kaynağı. ‘Siz haberleri nereden seyrediyorsunuz?’ diye sorduğumuz insanların yüzde 80’den fazlası ‘Televizyondan’ diyor. İnternet bile haber alma konusunda TV’nin gerisinde.” sözleriyle açıkladı. “Facebook’ta en son ne zaman ne paylaştınız? Haber paylaşan var mı artık?” diye sordu.
Batuhan Ersun, Türkiye’deki siyasetçilerin çok konuştuklarını ama doğru söyleyip söylemediklerinin muallakta olduğunu belirtip Doğruluk Payı olarak da siyasetçilerin söylediklerinin doğruluk payını sadece aktarmakla yetinmediklerinin, aktardıkları bilginin arkasını mutlaka takip ettiklerinin altını çizdi. Söylediğine göre Doğruluk Payı editörlerinin arasında hiç gazeteci yokmuş ve hem davalık olmamak hem de takipçi kaybetmemek için “yalan dahi olsa” bugüne kadar hiçbir zaman “yalan” kelimesini kullanmamışlar. Batuhan, Doğruluk Payı’nın demokrasiye bakış açısını ve varlık sebebini de şu sözlerle açıkladı: (Seyret)
Doğruluk Payı olarak demokrasinin sadece belli aralıklarla seçmenlerin sandığa gittiği, oy kullandığı bir mekanizma olduğuna inanmıyoruz, sadece bu değil. Bizce demokrasinin çok farklı alanlarda çok farklı gereklilikleri, uygulamaları var. Oylarımızla birtakım insanları birtakım pozsiyonlara getiriyoruz. Ardından bu pozisyonlara getirdiğimiz insanlar, bize bazı vaatlerde, bazı iddialarda bulunuyorlar, bazı sözler veriyorlar. Biz seçmenler olarak doğru bilgiye erişim hakkına sahibiz. O belli noktalara getirdiğimiz insanlar da bize o doğru bilgileri vermek zorundalar, bu onların görevi. Doğru söylemek, seçmenlere halka karşı gösterdikleri bir lütuf değil. Bu, onların görevi bizim hakkımız. Doğruluk Payı ekibi olarak kendimizi tam olarak bu iki nokta arasına konumlandırıyor, bir köprü görevi görevi görelim, demokrasiye katkımız böyle olsun istiyoruz. Bir tarafta siyasetçiler, bizim oylarımızla seçilmiş kişiler var; bir tarafta biz varız, pozisyonların asıl sahibi. Ve Doğruluk Payı olarak ara noktada doğru bilgi akışı kesintisiz devam etsin diye uğraşıyoruz.
teyit.org’dan Mehmet Atakan Foça da iki konuya dikkat çekti. İlki yalan haberin doğruya göre yayılmasının kolaylığı diğeri de işsiz gazetecilerin çokluğuna rağmen benzer bağımsız sistemlerin kurulamıyor olması. “Propagandanın en etkili yolu aslında yalan haber. Çünkü zihinlere etkisi daha kolay. Bilgi akışının bu kadar hızlı olduğu bir yerde yanlış bilginin olmaması da söz konusu olamaz zaten. Bilgi ne kadar fazla ve hızlıysa yanlış bilgi de onunla birlikte yaygın ve hızlı.” diyen Foça’ya göre bunun öncelikli sebebi Türkiye’de medya okur yazarlığının düşük olması. Bir de “Türkiye’de bugün birçok gazeteci işsiz ama neden hâlâ bağımsız bir yayın organı kurulamadığını anlayamıyorum.” eleştirisinde bulundu Foça. Çünkü ona göre bulmasını, ulaşmasını bildikten sonra kaynak varmış.
Facebook’tan Çağatay Pekyörür, panele çevrim içi bağlantıyla katıldı. Dünyadaki her seçim için Facebook’ta özel bir ekip kurulduğu, Türkiye’deki 24 Haziran seçimleri için de 25 kişilik özel bir ekibin çalıştığı bilgisini paylaştı. Pekyörür’ün aktardığına göre siyasi partilerin Facebook’a doğrudan ulaşabildikleri bir kanal varmış ve bir adayla ilgili sahte hesap açıldıysa anında müdahale edilebiliyormuş. Pekyörür, Facebook’un önümüzdeki aylar devreye sokacağı “reklam şeffaflığı” özelliğini de açıkladı. Bu yeni özellik devreye girince bir Facebook sayfasının bugüne kadar verdiği bütün reklamlar kullanıcılar tarafından görülebilecekmiş.
Bu arada yazının başlığındaki “Sosyal medya paylaşımları seçimlerde oy kararımı etkiler mi?” sorusuna da cevap vereyim. İyi bir dijital okur yazar olduğuma inanıyorum ve sosyal medyadaki siyasi paylaşımların düşüncelerimi pek de değiştirmediğine inanıyorum. Bunu gönül rahatlığıyla söylememin sebebi Instagram’da ve Facebook’ta kimseyi takip etmiyor olmam. Facebook profilim herkese açık ama arkadaş eklemeye kapalı. Arkadaş listemdeki mevcut arkadaşlardan siyasi paylaşımlar yapanlar varsa onlar sessize alınmış durumda. Twitter’da da benzer bir tavır içindeyim. Edebiyat, Türkçe ve dijital medya konularında bana faydası olan paylaşımlar haricinde siyasi konularda ve gündemle ilgili çok fazla paylaşım yapan arkadaşları da ya takipten çıkarıyorum ya da paylaşımlarını sessize alıyorum. Çünkü sosyal ağlar, benim için ilgi duyduğum alanlarda uzman olan kişilerden bilgi edinme kaynağı olarak kalsın istiyorum. Bu benim kişisel ve özgür tercihim. Beynimi insanların siyasi görüşleri, gündeme dair yorumları veya sağda solda görüp de sorgulamadan paylaştıklarıyla doldurmak istemiyorum. Ancak dijital okur yazarlık seviyesinin düşük olduğu kişiler üzerinde sosyal medya paylaşımlarının etkisini de inkâr edemem. Savunduğu, oy vermeyi düşündüğü siyasi parti lideriyle ilgili birkaç yalan sosyal medya paylaşımına aldanıp o lideri desteklemekten vazgeçen kaç kişi vardır, bunun kesin bir istatistiği var mıdır bilmiyorum ama dolaşımdaki asılsız haberler, yalan fotoğraflar ve sahte videolarla siyasi görüşün kolay kolay değişeceğine pek ihtimal vermiyorum. Elbetteki bu ihtimal, dijital okur yazarlık seviyesiyle / bilinciyle ters orantılı.
En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter | YouTube
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Teşekkür ederiz böyle bir şeyi kaçırdık ama burda paylaşımda bulunmanız yararlı oldu .
Mutlaka etkileyici olacaktır. Hatta Z nesli ve sonrası üzerinde daha büyük etkileri olacağını düşünüyorum. Geleceğin yöneticileri sosyal medyadan ünlenen insanlar olabilir. Peki bu yalan haberlerler biraz da sosyal medyayı karalama çabaları olabilirmi sizce de?
Haklısın abi. Özellikle de böyle sosyal medya gibi isteyenin istediğini yazdığı ortamlarda daha fazla süpheci olmalıyız.
Bizler biraz daha bilinçli dijital okuruz Semi ama yeni nesil sanki biraz daha kör sağır bir halde yol alıyor sosyal medyada. Senin de bahsettiğin gibi teyit.org, Doprulama Payı gibi oluşumlar her bilginin kaynağını, o bilgiyi paylaşan kişinin kimliğini sorgulamayı ısrarla vurguluyor.
Her zaman şüpheci ve sorgulayıcı olmakta fayda var Ali.
Yalan haberin sosyal medyanın yardımıyla arttığını iyi bir kullanıcı olarak çok iyi görebiliyorum. Sosyal medyada senin kadar seçici değilim ancak önüme çıkan her yazıyı da paylaşmıyorum. Doğruluğu, kimin söylediği, kaynak vs. devreye giriyor bu süzgeçte. Senin yazını destekleyici nitelikte Serdar Kuzuloğlu`nun “kutuplaşma” ile ilgili bu haftaki yazısını okumanı tavsiye ederim. Çok çarpıcı istatistikler var.
İnsanları etkiledeği kesin fakat biraz araştırınca görüyorsunuz ki her sçeim anketi nasıl oluyorsa kendi tuttuğu partiyi önde gösteriyor. Bu nedenle hiç birine güvenim kalmadı artık.