Leyla Kaçtı, Şems Kayboldu!

Birbirimizden sıkılıyoruz. İlla ki sıkılıyoruz.

İlişkilerin çoğunda birinin yüzü diğerine daha dönük oluyor. Bak Mecnun’a, bak Mevlana’ya. Leyla kaçtı, Şems gitti! Ya da kendine, arkadaşlarına, anne babana bak.

İlişkiyi sırtlayan ve ayakta tutmaya çalışan iki taraf değil genelde tek taraf.

Seven, aşık olan ilk sen olunca yükün daha da ağır oluyor.

Birbirimize tahammülümüz yok.

İlişkilerde herkesin kendine göre bir amacı var. Aşk’ın tek amaç olduğu ilişki televizyon dizilerinde bile kalmadı.

Sormak istemiyoruz, sorgulanmak istemiyoruz.

İki kişi aynı hayatı bir başına yaşamanın derdindeyiz.

Aşk’ın doğasına aykırı ama onu bile kendi halimizde, kendi kendimize yaşamaya alışıyoruz.

Sükunetimiz bozuluyor, birbirimizi korkutuyor, korkuyoruz.

Sonra… Bilmem kaçıncı birbirimizden yine sıkılıyoruz. İlla ki…

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

Sevmek, Bencilliktir

Dün konuşurken fark ettim; aslında birini, bir şeyi ‘sevmek’, içinde bencilliği de barındırıyor. Bunu, karşı taraf bizi sevmediğinde ya da aynı düzeyde sevemediğinde gösterdiğimiz tepkiyle, hissettiğimiz üzüntü veya hayal kırıklığıyla ortaya koyuyoruz.

Ve böylece birini severek onun omuzlarına yeni bir yük yüklüyoruz.

Aslında bakarsak Sezen Aksu‘yu sevmek, onun şarkılarını dinlemek de bencilce. Belki de değildir; bu konuda emin olamadım. Dün akşam onu dinlerken bunu da düşünmüştüm.

Sonra… ‘İnsan, kendi başına gelenler konusunda çok da serinkanlı olamıyor.’ dedim. Bir başkasının yaşadığı bir olay karşısında daha soğukkanlı olabiliyoruz. Bu yüzden yaşanan sıkıntılar, girilen depresyonlar karşısında bizim dışımızdan bir arkadaşın, dostun müdahalesine ihtiyacımız olabiliyor. Dün akşam olduğu gibi. Bu müdahale bizi gerçeklerle yüzleştirecek kadar acımasız olabilir, canımızı yakabilir. Sevgilisini unutamadığı için kendini kahreden dünkü çocuğu omuzlarından tutup silkelemem gerekti. İnsan üzülmeli, ağlamalı, kendini kahretmeli; bütün bunları bedenen ve ruhen yaşamaya ihtiyacımız var fakat üçüncü günden sonra değil.

Aşk, insanın kendisini bulmasına yaramalı, kendisini kaybetmesine yol açmamalı. Bir insanın gidişini, bir acıyı antidepresanlara sığınmadan, asıl Sevgili‘ye sığınarak atlatmaya çalışmalı.

Bütün bunları Aşk karşısında yerle yeksan olan ben mi yazıyorum? Öyle… Çünkü bütün bunları bana yazdıran, dün akşam çocuğun yaşadığı acı. Yoksa kendi başıma gelse bu denli soğukkanlı olamazdım.

 facebook’evreni facebook sayfası twitter’evreni RSS abonelik

Haktan da Evlendi

Haktan ve Şeyma

Haktan ve Şeyma’nın Üsküdar Nikah Salonundaki nikahları için işten erken çıkıp otobüse atladım ve soluğu Eminönü’nde aldım. Soluğu Eminönü’nde aldım dediysem İstanbul’da öyle bir yere bir solukta gidilemiyor; yine trafikte epey zaman kaybettim. Hatta birkaç saniye farkla Üsküdar vapurunu kaçırdım; bu demek oluyor ki bir sonraki vapurun kalkması için 20 dakika daha beklemek demek!

20 dakika sonra Üsküdar vapuruna binip karşıya geçtim ve hemen bir taksiye atladım. Nereye gideceğimi soran taksici, Üsküdar Evlendirme Dairesi’ni duyunca ‘oraya yürürsen benden önce gidersin, zaten şurası’ deyip aracını çıkmak üzere olduğu taksi kuyruğuna geri soktu. 

Nikah dairesi yakındı belki ama ilk defa gittiğim için ha deyince de bulamadım; 5 dakika fazladan vakit kaybetmişimdir. İçeri girdiğimde soluk soluğaydım ki tam da Haktan ve Şeyma, imzaları atmış nikah masalarından kalkıyorlardı. Hemen telefonumu çıkarıp bari salondan çıkışlarını videoya çekeyim dedim. 

Her şey çok çabuk oldu bitti; zaten İstanbul’da her şey çabuk olup bitiyor. Genç çiftin düğünleri Aydın’da olacak; bana başını göremesem de nikahlarına katılmak kısmet oldu.

Ahir Zaman İstanbul’u

gökdelenler

Daha bir bu kadarı yerin altında var diyor adam. Biz yerin bir o kadar üstündeyiz. Türkiye’nin merkezi dünyanın en güzel şehri yerin kat be kat tepesinde yaşıyor.

Birkaç bloktan, 30’ar katlı binalardan oluşan siteler İstanbul’dan apayrı bir yaşam sunuyor insanlara. Havuzlu, spor salonlu, alışveriş merkezli, güvenlikli siteler, adeta 3 -5 bin kişilik küçük birer köy, kasaba. Kendi evine bile güvenliğe takılmadan girip çıkamadığımız, evimize gelen misafirin hesabını vermek zorunda olduğumuz yeni bir yaşam formu. Aslında bu ahir zaman İstanbul’u!

Nasıl ki son 50 yıldır köyleri boşaltıyorsak gün gelecek her şeyi içinde var olan ama gerçek yaşam adına boş olan bu yeni nesil küçük şehirleri de terk edeceğiz. Bugün erken olsa bile, yarın olmasa bile 50 yıl, 100 yıl sonra İstanbul’dan izole yaşamaktan vazgeçilecek. Çünkü komşusuz, misafirsiz, kurallarla sınırlandırılmış, sorgulu sualli bu yaşam tarzı Türk insanının yaradılışına aykırı. İstanbul’dan tüm Türkiye’ye hızla yayılan bu yeni yaşam tarzı şimdilerde hoşumuza gidiyor ancak gün gelecek bütün bunlardan sıkılacak, yaşadığımız şehirle bütünleşmek isteyeceğiz.

Temennim Yedi Tepeli İstanbul’un yıllar içinde 700 gökdelenli – AVM’li İstanbul’a dönüştürülmemesi.

 facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

Aktif Felsefe Derneği 20. Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışması

Aktif Felsefe Derneği tarafından düzenlenen ve bu yılki teması ‘Kentsel Yaşam’ olan 20. Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışması‘na tüm amatör ve profesyonel fotoğrafçılar katılabiliyor.

Yarışmaya başvuruda bulunacak amatör ve profesyonel fotoğrafçılardan ‘Kentsel Yaşam’ teması çerçevesinde çekecekleri fotoğraflarda sokaklarda, meydanlarda, mekanlarda iç içe geçmiş kent yaşamını ve zıtlıklardan yakalanan uyumu yakalamaları bekleniyor.

Seçici kurulunda Ozan Sağdıç (Devlet Fotoğraf Sanatçısı), Mehmet Arslan Güven (Fotoğraf Sanatçısı), Adnan Polat (Fotoğraf Sanatçısı), Abdullah Gündüz (Folklor Araştırmacısı), Uğur Kavas (Foto Muhabirleri Derneği), Eray Kanımtürk (Fotoğraf Sanatçısı) ile Nazım Özdemir’in yer aldığı (Aktiffelsefe Yönetim Kurulu Üyesi) Aktif Felsefe Derneği 20. Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışması’na son başvuru tarihi 13 Ocak 2014. Sonuçları 24 Ocak 2014 tarihinde açıklanacak olan fotoğraf yarışmasında sergilemeye uygun görülen fotoğraflar 22 Şubat 2014 tarihinde fotoğrafseverlerle buluşacak.

Aktif Felsefe Derneği 20. Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışması’nın detayları derneğin resmi bağlantısından incelenebilir.

 facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

 

Yedi Yıl Aradan Sonra İlk Kez

Ramazan bayramının üçüncü günü, görüşmeyişimizin yedinci yılı.

Belki son on gündür, belki yedi yıldır yaşadıklarım, belki de bayramın da etkisiyle onca zamandan sonra ilk kez konuştuk.

Sesimi ve ismimi duyunca sesinde beliren şaşkınlık ifadesi hoşuma gitti. Sanki yedi yıllık bir ara vermemişiz de en son ben İstanbul’a giderken konuşmuşuz gibiydi sohbetin.

İçimde bunca zamandır görüşmememize sebep olan sorular varken başka sorularla başka meraklarımızı giderdik. İkimiz de birbirimizin hayatlarına dair duyduğumuz haberlerden memnun olduk.

Sesindeki samimiyet, yedi yıldır hayatında, aklının bir köşesinde zaten hep var olduğum mesajını veren üslubun telefonu şaşkın ama mutlu bir şekilde kapatmamı sağladı.

Yine ilk etapta anlaşılması güç cümleler kurdun ve İstanbul’a dair edebi ifadeler kullandın. Beni öğretmenlik yapıyor zannediyor olmansa kafama takılan tek detaydı. Oysa ben gözünün önündeyim ve attığım her adımdan haberdarsın sanıyordum.

Bunu buraya açık açık yazmak isterdim. Çünkü yedi yıl sonraki bu telefon görüşmesi birçok insanı mutlu ederdi. Bir daha ne zaman görüşürüz bilmiyorum. Ama o gün arkanı dönüp gidişinin hayatımın da gidişatını nasıl değiştirdiğini sana anlatmak ve o gün yaşananların niçin yaşandığını sormak istiyorum.

Belki İstanbul sana minnettardır belki de Aydın kırgın.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik