Bir blogger’ın başına gelebilecek en kötü şeylerden birini yaşadım: Fotoğraf makinemi kaybettim. {Üç gündür arıyorum ve hala bulamadım. üstelik taksitlerini ödemeye devam ediyorum. Sanırım onu artık bulamayacağım. Şimdilik tek tesellim binlerce fotoğraflık arşivim.}
Bir blogger’ın bunun ardından yaşayabileceği daha da kötü durum: Bilgisayarındaki bütün fotoğraf arşivini kaybetmek. {Bir dönem başıma gelmişti. Format atılırken kopyalandı zannedilen fotoğraf klasörlerim kopyalanmamıştı. Büyük bir şoktu. Giden geri gelmedi :) }
Bir blog sahibiysen ve bunu yıllardır ciddiye alarak, dur duraksız güncelliyorsan başına gelebilecek en kötü olaylardan biri de -şüphesiz- bütün yazıların silinmesi. Blog tarihinde bunu yaşayanlar oldu mu bilmiyorum. Yeni servis sağlayıcıya geçtikten sonra bir yazımı sistemin yedekleme hatası yüzünden kaybetmiştim. Servis sağlayıcı ekibi, bu konuda ne özür dilemiş ne de söz vermelerinin aksine kaybettikleri yazıyı bulup getirmişlerdi :)
Son günlerde “blog“ kavramı yeniden tartışmaya açıldı. “Nedir, ne değildir, nasıl olmalıdır?” sorularına herkes kendince cevaplar veriyor. Bu macerada -ya da sektörde mi demeliydim?- 3. yılı deviren biri olarak “Blog Nedir, Nasıl Olmalıdır?“ konularında artık konuşmak benim de hakkım diye düşünüyorum. Bu konunun üzerinde uzun uzadıya yazmak yerine birkaç maddelik bir yazı yayınlamayı planlıyorum.
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.