Arkadaşlarımın mezuniyet andacıma yazdıkları yazılar

Günlerdir, mezuniyetin hüznü, rehaveti hakim olmuş durumda hayatıma. Bu duygusallık elbette Evren‘in sanal dünyasına da yansıyor, yansıyacak, yansımalı da. Hayatını [de]şifre ederken Yunus‘un, ömürde bir defa yazılan Evren anılarını paylaşmamak olmaz. 

Fevri davranıyor, bir anda parlıyor, çabucak sönüyorum. Sinirliyim, sivri dilliyim, ağır konuşuyorum, deli gibi seviyorum. Bütün bunlara rağmen Evren‘e katlanabilenler, yüreğine misafir olmayı başarabilenler bu gün Mezuniyet Andaç’ı bahanesiyle kalemi kağıdı eline alıp kendi Evren‘lerini anlatıyorlar. Harun‘dan Ferit‘e, Semih‘ten Suzi‘ye kadar yürekten sevdiğim isimlerin andacımda imzalarını görmek istedim. Ve bu imzaları e-vren‘in günlüğü‘ne de taşımaya karar verdim.

Ben ikinci vizelerle boğuşurken, e-vren günlüğü‘nün “ısrarlı ziyaretçileri”ni henüz baskıya girmeyen andaç yazılarıyla baş başa bırakıyorum.

Başak Güneri: Sınıfın en kibar, en nazik ve en centilmen insanı olan Evren arkadaşıma hayat boyu mutluluklar dilerim. Umarım her şey yüreğinin istediği gibi olur. Hayatındaki her şeyin sağlam emin adımlarla atılan yıldızlar kümesi olması ve o bembeyaz bulutları kıskandıracak temiz kalbinin hiçbir zaman kirlenmemesi dileğiyle. Kendi yolunda daima emin adımlarla ilerlemen ve hayatın sana hep iyi yüzünü göstermesi ümidiyle. 

Cihan Aykul: Sevgili Evren, rahatlıkla diyebilirim ki yardımsever ve paylaşmayı çok seven bir insansın. Toplum gönüllüsü kardeşim benim seni böyle hatırlayacağım. Umarım ilerleyen yıllarda hedeflerine ulaşırsın. Sevgilerimle

ADÜ Merkez Yerleşke

Dilek Sağır: Sayfalar yeter mi anlatmaya anıları, yazıya dökmek yeter mi o heyecanları, paylaşımları, birgün torunlarımıza göstermek için döktürüveririz bütün yaşanmışlıklarımızı, dostluklarımızı, işte o zaman bütün o hatıralarımızı ölümsüzleştiririz bu sayfalarda. Cansız cümlelerdir onlar coşkuyla yazılmış. Bir tarifini yapamazsın dostluğun, yaşarsın ancak.

Dostum. Denizli’de başladığın serüven burada sona eriyor. Bu serüvenin sonunda Aydın yine sana emanet. Sıra geldi başka serüvenlere. Seninle başladığımız ama finalini gerçekleştiremediğimiz oyundaki Şeref’i hiç unutmayacağım. Gösterdiğin performansı bütün Aydın görmeliydi fakat olmadı. Şeref hafızamdan hiç silinmeyecek. Sana her baktığımda şunu hayal ediyorum. Umarım birgün seninle bir program yapar sesimizi herkese duyururuz.

Evrencim, salatalık turşusu yiyişini çok özleyeceğim. Herhalde senin gibi o salatalıkları ciddiye alıp usulüyle yiyebilen kimse yoktur. Hani en azından turşu tırtıklayıcı bir uzman olarak ne kendimde ne de başkasında böyle bir uyum görmedim.

Ben senin gibi duygusal, hassas birine rastlamadım. Bunu gündelik yaşamına çok güzel yansıtabiliyorsun. Sosyal hayatının rengi umarım hiç değişmez. Toplum gönüllülerinin en gönüllüsü, her şey gönlünce olsun. Bayramlarda bize evini açıp, ağırladığın günler için çok teşekkür ederim. 

Babalarımız olmadı bu günlerimizi görecek ama inanıyorum ki onlar bizi bizden habersiz bir yerlerden görüyordur. Yaptığımız her şey o soyadını hakkıyla taşımak için değil mi?

İşte hikâyenin Aydın kısmındaki sonunda biz, bize düşen görevi yerine getirdik. Şimdi sıra hayatla savaşmaya geldi. Sana ve ailene her şey için teşekkür ederim. Mutlu, umutlu, huzurlu yarınlar seninle olsun. 


Ben Pamukkale Ün.’den yatay geçiş yaptığım yıl, Semih de Kıbrıs’tan geçiş yapmıştı bizim sınıfa. Edebiyat panosu önünde başlayan arkadaşlığımız bugün sağlam bir dostluğa dönüştü. Bizim sınıfta Semih’le Evren kadar kimse birbirini anlayamadı. Suzan, benim Pamukkale Edebiyat’tan sınıf arkadaşım. Suzim, ablam (Bıllam), Hülya Avşarım, canımın içi. Taner ise bizim sınıfın tuttuğunu koparan, en azimli en gayretli ismi. Sayesinde bu gün bir mezuniyet andacımız olacak. Şimdi onlar kendi Evrenleri’ne seslendiler, ben sustum. Her birine gönülden teşekkürler, ellerinize sağlık…


Semih Kum:

Ahmet HAŞİM’in, 

Seyreyledim eşkâl-i hayatı

Ben havz-ı hayalin sularında

Bir aks-i mülevvendir anınçün

Arzın bana eşcar ü nabatı

Mukaddimesiyle bir girizgâh yaptıktan sonra Evren için söyleyebileceklerimi derlemeye çalışacak olursam: İsmet ÖZEL’in “Eğer yürüdüğünüz yollar yürünebilir yollar ise işte o zaman kaybolmuşsunuzdur.” sözünü hatırlayarak, taşlık ve sapa yollardan yürüme tercihiyle insanları seven farklı anlayışla (Canan yok ise can gerekmez) eylemlerindeki samimiyetiyle gökyüzünden habersiz uçurtma uçuranların ve yalıtkan hayatın karşısına bir vahdet olarak dikilir. Melali anlamayan nesle o da aşina değildir. Bireyselliğin ve insanların birbirlerinden kopuşlarının çoğaldığı bu günün yaşam tarzına inat, topluma ve insanlığa “gönüllü” olanların altında onun da imzasını görürüz. Yarınların Mahatma Gandi’si Evren’in, tarih sayfasına ismini mimar olarak yazdıracağı inancımı da sizlerle paylaşarak, sözün bundan sonrasını –Yunus’u- en iyi anlatabileceğini düşündüğüm Yunus Emre’ye bırakıyorum:

Bir dürr-i yetimem ki görmedi beni umman

Bir katreyem ki illaki ummana benem umman

Gel mevc-i acayip gör derya-yı nihan gözle

Zi bahr nihayetsiz katrede olur pinhan

Suzan Gözükara: Hayatımda    tanıdığım en mükemmel insana sıradan sözler yazmanın doğru olmayacağını biliyorum. Onun için de yazmak  o kadar kolay olmayacak. Seni çok seviyorum kardeşim, iyi ki hayatıma girdin, iyi ki tanıdım seni. Bir insanın hayatına birçok insan girer; ama çok azı bu hayatın içinde yer alır. İşte sen de o az olan sevdiklerimin içindesin. Senin mutluluğun benim mutluluğumdur bunu senden iyi bilen olamaz. Onun için dilerim Rabbim senin yüzünü hep güldürsün. 2001 yılında tanıştık seninle, tam 5 yıl geçti dile kolay değil mi? Bu süre içinde kimler girdi hayatımıza ve kimler  çıktı hayatımızdan. Seni, bir tanemi kaybetmek istemiyorum. Ne olur hep hayatımda kal, beni sensiz bırakma. Çünkü senin gibi vefalı bir dostu bir daha zor bulurum. Kendine çok iyi bak  seni çok özlüyorum. Gökyüzünde parlayan yıldızım, seni seviyorum. 

Taner Demirel: Evrencim, seni tanımanın keyfini sürüyorum desem yalan olmaz. Çünkü sınıfımıza geldiğin ilk günden beri gösterdiğin güler yüzünü ve pozitif enerjini hiçbir zaman unutmayacağım. Dostluğumuz inşallah daimi olsun. Bizi unutma. Çünkü biz seni hiçbir zaman unutmayacağız. 


Müberra, bizim sınıfın en sarışını, en güzellerinden biri. Üstelik gurur duyduğum hemşehrim. Herkes gidecek biz kalacağız Aydın’da. Sıcacık, sevgi dolu bir yüreğe sahiptir benim Mübo’m. Nilay, komşu şehrin kızı, sınıfımızın İzmirlisi. Pasta börek konusunda benim her türlü midesel ihtiyacımı karşılamada üzerine yoktur. Çok değerli bu iki arkadaşım da andacım için birer veda yazısıyla kendi Evrenleri’ne seslendiler.  Gönülden teşekkürler.


Müberra Altan: Aşırı sosyal hemşehrim! Sınıfımızın organize işlerine bakan, her yere eli uzanan, tatlı ve duygusal Evrenimiz’e ikinci sınıfta rast geldik. Sana daima “bu çocuk ne kadar çok koşuşturuyor” diye gıptayla bakmışımdır. Bütün bu yoğun tempona rağmen bizlerden güler yüzünü, yumuşak kalbini ve ilgini eksik etmedin. Seni tanıdığım ve aynı şehri paylaştığım için çok mutluyum. Bana ilk ve (herhalde) son “Afrodit” diyen yegâne insansın. Bir de sürekli bir şeylerini (gözlük, telefon, kalem…) kaybetmen, takdire şayandı. Artık böyle güzel anılarımız olamayacak. Herkes giderken bize arkalarından el sallamak düşse de sevdiğim ve değer verdiğim bir arkadaşım benimle burada olacak, bunu bilmek güzel. Bağlarımızın hiç kopmaması dileğiyle.

Nilay Erözmen: Üç yıldır uzaktan uzağa tanımaya çalıştım seni. Bu döneme kadar bir türlü fırsat yaratamadık hayatımıza dair olan ayrıntıları paylaşmaya. Yıl boyunca kare kare fotoğraflarımı çektin arkadaşım. Poz vermekten sıkıldım artık :) İnsanları sadece insan olarak değerlendiren tam bir gönül adamısın güzel insan! İyi ki geçtik bu sıralardan, iyi ki tanıdım seni. Sevgiyle kal. 


İlker, bizim sınıfın “karayağız delikanlısı.” Son sınıfta aynı sırayı paylaştık. Küçük bir kağıtta andaç yazımı getirdiğinde çok şaşırmıştım. Çünkü birbirimizi geç keşfetmiştik :) Meğer, birbirimize yazdığımız andaç yazılarımız hazırmış… İrem, Orta Türkçe’den özel ders hocalığımı yapan canım sınıf arkadaşım. Kendisi sınıfımızın ilk ve tek evli öğrencisi. Mutlum‘u anlatmama kelimeler yetmez. Kardeşim, dostum, her şeyim… Onlar da kaleme kağıda sarılıp kendi Evren’lerini anlattılar, gönlümü okşadılar. Yürekten teşekkürler.


İlker Özkan: Seninle çok şey paylaşmış olmasak da samimiyetine inandığım bir insansın. Senin insanlara önyargısız, objektif bir biçimde yaklaştığını düşünüyorum. Sende takdir ettiğim en önemli özellik yaşadığın toplum içinde sorumluluk bilinci taşıyarak faydalı şeyler yapmak arzusunda olmandır. Zeki, başarılı ve yakışıklı olduğunun söylememe gerek var mı? Yolun açık olsun arkadaşım!

İrem Güzeloğlu: Sosyal, aktif, yardımsever, aile sevgisi ve bağlılık, kendine güven, fikir üretip uygulamak, umut aşılamak, duygusallık, şık bir giyim denince ilk seni hatırlıyorum Evren. Her şeyin en iyisi ve güzeli senin olsun. Sevdiklerinle mutlu, sağlıklı ve başarılı bir hayat diliyorum. Çok dolu bir insansın. Dilerim bu özelliğini hiçbir şey bozmasın. Şunu görüyorum ki beni en çok sen anlamışsın. Anlayışın için teşekkür ederim. Çok şey yazılabilecek bir insansın. Ama seni sana anlatmak olur. İnşallah tekrar görüşürüz Evren. Her şey gönlünce olsun. 

Mutlu Yavuz: Esasında seninle tanışmamız tam bir tesadüf olmuştu. Ders çalışmakla geldiğim kütüphaneden belki de bir dost bularak çıktım o gün. Benim en zor zamanımda en yakınımda olan kişiydin, her zaman bana destek verdin. Hep bana büyüğüm gibi davrandın, bana hep hayatta doğru yolu göstermeye çalıştın elinden geldiğince. Senin benim için yaptıklarını nasıl unutabilirim. Sen benim gözümde (herkes benim gibi düşünüyordur mutlaka) her şeyin en iyisine en güzeline layıksın. Mutlaka bundan sonra da hem işin de hem hayatında çok güzel yerlerde olacaksın. Tüm güzellikler yanında olsun arkadaşım, dostum, kardeşim… 


Gülbahar, sınıfımızın en cana yakın kızı… En nişanlısı, en sevdalısı… Birbirimizi hep çok iyi anladık onunla. Gülgün Hocam, ortaokulda iki yıl Türkçe derslerime girdi. Ta o zamanlar Türkçe öğretmeni olacağım diye söz vermiştim kendisine. Yıllardır manevi anneliğimi, akıl hocalığımı yapıyor. Harunum‘u bir kenara koyuyorum, dünyayı diğer tarafa. Bana katlanabilen, bana dost ve kardeşlik yapabilen yegane insan… Mezuniyet andacım için onlar da sarıldı kaleme, kendi Evren‘lerini anlattılar. Gönülden teşekkürler.


Ben kapıda kalmazdan önce Gülbahar’la sınıfın kapısında

Gülbahar Elvan: İnsanlar adına göre yaşar derler ya; işte en güzel örneksin! Yüreğin o kadar sevecen ve iyilikle dolu ki, herkese açıktır yüreğinin kapısı! “Dostluk” önemsediğin en önemli kavram belki de. Aramıza ikinci sene katıldın ve sınıfımızın sosyalleşmesini sağladın. Çok ince düşünen, kızları anlayan ender erkeklerden birisin. Olur olmaz her anımızı fotoğraflayan ve bizlere unutulmayacak hatıralar bırakan arkadaşım… Seni sınıfça “sevda adamı” olarak tanıdık! İnsanlara verdiğin değeri artık kendine göstermeyi fazlasıyla hak ettin! Kendini bırak sandala, nereye sürüklerse sürüklesin dalga seni! Ama elindeki kürekleri de kullanmayı sakın unutma! Yaşamak, kimi zaman ağlamak, kimi zaman gülmek… Yaşamak, dostlarla hoş sohbet edebilmek… Yaşamak, ecel can almaya geldiğinde “Yaşadım” diyebilmektir gururla! Yüreğinin hak ettiği bütün güzellikleri yaşaman ve istediğin “sivil toplum kuruluşu”nda profesyonel olarak başarı göstermen temennisiyle.

Gülgün Sargın: Yıllar önce, ders saati gelmiş ve ben bir sınıfa girmiştim. İşte o zaman orta sırada oturan ve kara gözleriyle beni süzen, inceleyen bir öğrenci dikkatimi çekmişti. İlerleyen zaman içinde bu öğrenci bana “sizin gibi Türkçe öğretmeni olmak istiyorum.” demişti. Yıllar sonra bu küçük delikanlı amacına ulaşmış ve beni ziyarete gelmişti. Öğretmen olarak çok mutlu olmuştum. Hem bir öğrencimin başarısından dolayı, hem de hedefine ulaşan birisi adına… İşte beni mutlu eden ve her zaman kendisi ile gurur duyacağım kişi Evren’dir. Ona yaşamında mutluluklar, başarılar diliyorum. Çünkü o bunları hak ediyor.

O, Paşasının yanındaydı üniversite macerası boyunca; hayat boyunca da…

Harun Boylu: Seninle 2003 yılında güzel bir temmuz gününde tanıştık Paşam. Aslında o günü güzelleştiren seninle tanışmamdı. Seninle geçirdiğimiz o güzel günler hatırıma geldikçe Allah’ıma bir kez daha dostluğunu bana bağışladığı için şükrediyorum. Ne eski sevgilim, ne arkadaşım, ne eşim, ne dostum, ne de herhangi biri hayatıma bu kadar olumlu yansıdı. Sen hayatım boyunca keşfetmekle bitiremeyeceğim bir dünya gibisin. Seninle kırgın olduğum zamanlar hep yüreğimin bir tarafı acıyor ve sanki bir yanım eksik paşam. Her geçen gün bana hayat adına yeni bir şeyler öğretiyorsun. Hani sen “2 kardeşim var sen üçüncü kardeşimsin” dersin ya, benim de ağabeyim yok ve sen de benim biricik ağabeyimsin. Benim onca çocukça davranışlarımı anlayışla karşılayarak büyüklüğünü gösterdin. Gün geçtikçe bana yeni şeyler katıyorsun. Hep hayatımda ol ve hep benim biricik Paşam olarak kal. Bu hayatta senden öğreneceğim daha çok şey var. Senin dostluğunu kaybetmek bana çok büyük acı verir. Okulun bitiyor ve inşallah bu bitiş senin için büyük kapıların açılışı ve güzel şeylerin başlangıcı olur. Sen hayatta bütün güzellikleri hak eden bir insansın. İnşallah seni her zaman edebiyat denizinde insanları büyülü dünyalara götüren bir kaptan olarak görürüz. Her şey gönlünce olsun Paşam. 


O, bizim sınıfın “manken hanımı” idi. Duruşuyla, konuşmasıyla, endamıyla herkesi kendine hayran bırakırdı. Bense Tuğba‘nın en çok “olayları anlatış tarzı”na bayılırdım. Selda, sınıfımızın yegane gönüllülerinden biriydi. Yani bizim tayfadandı. Kardeşimdi, hem de küçük kız kardeşim. Ben her ikisini de yuvadan uçurmaya hazırlanırken, Tuğba ve Selda, Evren’e sonsuz kere seslendiler, andaç cümleleriyle… Yürekten teşekkür ediyorum.


Tuğba ÜNLÜ ile bir defile sonrası :)

Tuğba Ünlü: Evren, seni hep anılar koleksiyoncusu olarak hatırlayacağım. Elinde makinanla hep anlarımızı karelerine sıkıştırmaya çalıştın. Aynı zamanda iyi bir toplum gönüllüsüsün. İş aşkın, mücadelen her şeyin önüne geçiyor. Çok iyisin bu yüzden nerede yardıma, ilgiye muhtaç biri var buluyorsun ve derdine derman olmaya çalışıyorsun. Evren çok geniş bir kalbin var. İçinde o kadar çok iyilik var ki ve bunlar sadece bizim gördüğümüz tarafı. Bir de her zaman muntazamsın. İşinde, giyiminde, yazında ve hayatında… Umarım her şey gönlünce olur. Mutlu olmayı gerçekten hak ediyorsun. 

Selda ARSAK, uçtu uçuyor yuvadan

Selda Arsak: Sevgili Evren, ah ayrılık, ah ayrılık, yaman ayrılık… Sana bu satırları yazmak o kadar zor ki. Boğazım düğümleniyor, kelimeler yetersiz kalıyor. İşte ben şimdi kelimelerin kifayetsiz olduğunu anlıyorum canım. Bu şehrin en güzel tarafı sensin. Çünkü Aydın’daki tek ağabeyimsin. Belki şu anda sonbaharda dökülen yapraklar gibiyiz. Çok kısa zaman sonra yaprak dökümünü yaşayacağız. Bunu düşünmek bile çok acı… Bir de ben o acılardan daha büyüğünü yaşayacağım: Küçük bir kızın abisinden ayrılma acısı. Biliyorum seninle her zaman görüşeceğiz. Ama bu senin yüzünü görmek, birbirimizin gülen gözlerinin içine bakmak, aynı havayı solumak gibi olmayacak. Gönül bu acıya katlanmak zorunda, istemese de. Canım abim, hayatımda senin kadar sosyal bilince sahip bir insan görmedim, görmeyeceğim de. Bir insan yaşadığı topluma bu kadar mı duyarlı olur. Ben birey olabilmenin en büyük erdemlerini sende gördüm, seninle yaşadım. Senin o kadar temiz bir yüreğine ve duygusal bir yanın var ki gözlerinde her zaman akmaya hazır saf bir damla duruyor. O damla bazen hüzünlü bir gözyaşına bazen de munzur bir çocuğun gözlerindeki ışıltıya dönüşüyor. Zaman zaman yaşanan küçük kırgınlıklar insanları birbirine daha çok bağlayabiliyor. Bizimkisi de böyle oldu. Ama yine de sensiz geçen günlerin üzüntüsü ve pişmanlığında küçük kardeşin. Seninle geçirdiğimiz üç yıl, paylaştığımız her an her saniye çok güzel ve özeldi. Hayatta okyanus kadar sonsuz bir sevgiye layıksın. Seni çok ama çok seviyorum. 


Elif, üniversite sıralarında eşine az rastladığım, her şeyimi paylaştığım kız arkadaşlarımdan biri. Fatih, lise sıralarından bu yana 11 yıldır dosttan da öte biri benim için. Ferit, Denizli yıllarımda aynı evi, sofrayı, anıları paylaştığım, olmazsa olmaz dediğim, hayatım boyunca yüreğime girebilen çok az dosttan, kardeşten biri. Bu gün onlar, mezuniyet andacımda  kendi Evren’lerini anlatıyorlar… Gönlünüze, elinize sağlık…

Biz hep güldük Elif’le, uğraştık birbirimizle

Elif Yılmaz: Canım arkadaşım; seninle yollarımız ikinci sınıfta kesişti. Aramıza katıldığın ilk gün başladı seninle arkadaşlığımız. Ve üç yıl boyunca devam etti. O ilk gün hissettim, senin arkadaş canlısı yanını ve tertemiz bir yüreğe sahip olduğunu. Ama ne yazık ki yolun sonuna geldik. Ayrılık vakti geldi arkadaşım. Yollarımız ayrılacak olsa da yüreğimde her zaman var olacak ve hep dostum olarak kalacaksın. Sevdiklerinle bir ömür mutlu olman dileğiyle…

Fatih Mehmet Sevci: 1995’te açılan bir sayfa, 11 yıl süren kesintisiz dostluğumuz ve umutların tükendiği anda dördüncü cemre tadında yüreğimi ışıtan güzel insan Evrenim’e itaf olunmuştur. Biraz geç kalınmış olsa da hayatın boş vermişliğine inat biten okulun ve yeniden kurulan dünyanla, sen her zaman iyi, her zaman sağlam oldun. Temizdin hiç görmediğim kadar, sıcaktın hiç hissetmediğim kadar, dürüsttün samimiydin her şeyinle başkaydın  ve kararlıydın, azimliydin ben de olmadığı kadar. Ayriyeten kızların hepsi sana hastaydı, kimseye hasta olmadığım kadar:) 11 yıl süren ve nice 11 yıllarda devam edecek dostluğumuzun adına SENİ SEVİYORUM DOSTUM

Ferit Kaya

Ferit Kaya: Evren, gerçekten yüreği evren kadar geniş bir çocuk. Uçsuz bucaksız bir dost, bir arkadaş özlemi. Ve yüreğinin kapılarını açtığı insanlara bir o kadar da düşkün. Evren’in benim hayatımdaki yeri çok ayrı. Gözümden ırak olup da bir türlü gönlümden ırak olmayan birisi. Veya ırak olmasını istemediğim birisi. Evren’in yaşantısına girmenin, onun güvenini kazanıp onun için bir anlam ifade etmenin zor olduğunu biliyordum. Ama zamanla, onun yaşantısından çıkmanın ve onu yaşantımdan çıkarmamın girmek kadar zor olduğunu öğrendim. Hem insan tatlı dilli, insana değer veren, olgun ve yakışıklı :) birinin yaşantısından neden çıkarmak ister ki? Bunu için geçerli bir sebep olmasa gerek. Hem niçin çıkacak mış? Çıkmasın kardeşim. Allah çıkartmasın.(Bak Evren çıkma ha! :) Çünkü Evren sevdi mi adam gibi sever. Ve adam gibi sevilmeyi bekler. Bence o, bunu fazlasıyla hak ediyor.

Bazen neşesine diyecek olmaz. Hemen birilerinin sevincine ortak oluvermiştir. Çünkü o paylaşmayı sever. Bazen de gayet ciddi oluverir. Buradan da anlaşılır ki üzerinde düşünülüp konuşulması gereken bir durum vardır. Çünkü o sorumluluk almasını bilir. Hem de gayet iyi bilir. Nereden mi biliyorum? Onun ilgi alanlarına bakarsanız siz de anlarsınız. Nerede gönüllü olarak yapılacak organizasyon varsa Evren oradadır. Yani “where is the toplum gönüllüleri there is the Evren’in gönülleri.” Ya kardeşim, bu adam yorulmak bilmez mi anlayamadım! Ya okullara gider kütüphane oluşturur ya tiyatro çalışmaları yapar ya da yardıma muhtaç insanlarımıza uzanan bir el oluverir. Ya Evren tamam, yeter bizi bu kadar utandırdığın! Perişan ettin bizi kardeşim… Tabii bu, işin latifesi. Toplum olarak Evren’e ve Evren gibilere çok açız. Susamışız biz onlara. Gerçekten ben de susadım Evren’e. Alacaksın karşına Evren’i sabahlara kadar anlatacaksın derdini. Paylaşacaksın her şeyini. Sen anlat o dinlesin. Şunu söylemek istiyorum: Evren dinlemesini iyi bilir. Kendini dinletmesini de…

Yahu kardeşim, güzel insanların sorunlarını dinlemesi bile güzel oluyor. Onun sorunlarını, sıkıntılarını, mutluluğunu, heyecanını paylaş, paylaş her şeyini. Rabbim’e şükürler olsun ki onunla aynı evi paylaştım, aynı yemeği paylaştım, aynı odayı, aynı ranzayı paylaştım… Meğer paylaşmak, hele paylaşmasını bilen biriyle ne kadar da güzelmiş.

Ben, hayatın ona çok şeyler öğrettiği kanaatindeyim. Bu öğrendikleriyle kendi ayakları üzerinde durmaya başlayınca çok başarılı olacağından eminim. Çünkü çalışmayı ve işini seven birisi. Allah inşallah Evren’i mahcup etmez. Hadi Evren yolun açık olsun. Hadi Evren her şey o tertemiz kalbin kadar güzel olsun. Hadi Evrenim gözlerin hiç bir zaman yaşarmasın… Hadi… Hadi…


O, benim yol göstericim, hocam, sığındığım limanım, hüzünler boğazıma düğümlendiğinde rahatlıkla cümlelerimi önüne serebildiğim bir arkadaşım… Turgut Hocam‘a duyduğum sevgiyi, gönülden beslediğim saygıyı tarif etmek, onun ifade edilemeyen insanlığını, sıcaklığını, samimiyetini sözlere dökmek mümkün değil. Pamukkale Üniversitesi‘ndeki maceramın son perdesinde Turgut Hocama ve birkaç arkadaşıma sımsıkı sarılıp ayrıldım sahneden. O, bana ve bütün öğrencilerine akademisyenlikten önce, hocalıktan ziyade, insana insan gibi davranılması gerektiğini öğretti. İşte bu yüzden ya onca hocanın içinde sadece Turgut TOK saplanıp kaldı Evren’in yüreğinde, bir tek onun sevgisi koca bir sevdaya dönüştü. Üniversite yolunda hep yanımda oldu, bana sürekli cesaret verdi ve  Turgut Hocam, bugün geçip bilgisayarının başına Evren Paşası’nın mezuniyeti için yazdı. Canım Hocam, gönlünüze sağlık…

[Turgut Hocam’la odasında / Pamukkale Ü.]

Yrd. Doç. Dr. Turgut TOK: Merhaba… “Mekânları güzelleştiren insanlardır.” Diye bir söz var ya, Evren o işte. Güzel insanların olduğu bütün mekânlar güzeldir. Ancak, Evren “benim hitabımla Paşam” bence güzel ülkemin güzel yerlerinden biri olan Denizli’yi bir türlü içindeki güzel insanlara rağmen sevemedi. Aslında Denizli’den ayrılmak istemesinin nedeninin, Denizli’yi sevmediğinden değil, annesini çok sevdiğinden olduğunu bir türlü bana söyleyemedi. 

Evet Paşam! Ben sana hep böyle seslendim. Bu hitap, birçoklarına hemen Kenan Evren’i anımsattı. Fakat ben “Paşa” hitabını kelimenin anlamından hareketle sana yakıştırmıştım. Paşalık sadece harpte, darpta alınacak sıfat değil ki. Bir de gönül paşalığı var. 

Evren, tanımaktan mutlu olduğum bir arkadaş, öğrencim olmasından gurur duyduğum bir insan.  

Şairin biri şöyle demiş: 

“bakmışlar geçtiğin yollardan,

Öyle bir bakmışlar ki:

Üstün başın edebiyat olmuş.”

İşte, üstü başı, o hiç hissetmeden, edebiyat kokanlardan biri oldu Evren. Temennim bu yolda devam etmesidir. Unutulmamalıdır ki; istersen imkânsız değildir. 

Bir ömür boyu mutlu olman dileği ile.


ve SON SÖZÜ ANNEM SÖYLÜYOR…

Dört erkek evladı büyütmek, onları adam etmek kolay değildi. Hele ki babasız, hele ki kocasız… Hayat okulunun en ağır sınavlarını verdiği yetmediği gibi Evren’le, Ziya’yla, İbrahim’le defalarca ÖSS’ye girdi girdi çıktı. Evlatları kazanamayınca en büyük acıyı o yaşadı. “Yemeyeceğim içmeyeceğim, sizi okutacağım.” dedi hep ve 2 Haziran’da “çay arkadaşı” Evren‘i, seneye “çekirdeksiz üzümü” Ziya ile en küçüğü İbrahim‘i mezun edecek üniversiteden. Annelik görevinin yanında babalık görevini de üstlenen Safiye Sultanımız, üç üniversiteden mezun oluyor…

ADÜ Merkez Yerleşke

İki numara esmer güzelime… Çok düşünen, az konuşan Evrenim benim. Küçüklüğünden beri sorumluluğu bildin, bir kere olsun “dersini çalış, ödevini yap” dedirtmedin. Hayatta nadir görülen kaliteli insanlardan birisin. Nerede ne yapacağını bilen, gayet mütevazı ve dürüst, dürüst olduğu kadar da dost, arkadaş canlısı birisin. Ağırbaşlı, olgun, karşıdan bakıldığında ne kadar ciddi görünsen de, konuşmaya başlayınca eğlenceli ve hoşsohbet bir kimliğe sahipsin. Bu halinle seni çok seviyorum. Kardeşlerinin içinde siyah boncuğumsun. Attığın her adımda kararlısın. Hep böyle kararlı ve dost canlısı kal. Kalbinin derinliklerinde saklı olan içtenliği, sıcaklığı herkesin görmesine izin ver. Yavrum benim, seninle her zaman gurur duyuyor, hayatta başarılı olman için dua ediyorum. Yolun ve kalp gözün hep açık olsun. Başarılar ve mutluluklar… Seni seven ANNEN


e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bu yazıya katkı sunun